Onlar da bir ana!
Hikayesini dinlediğimde 1996 yılında Alkazar Sineması’nda izleyip, boğazımdaki yumruyla İstiklal Caddesi’ndeki kalabalığın içerisinde yalnızlığıma gömülmeme sebep olan ve uzun süre etkisinde kaldığım “O da Bir Ana!” filmini anımsadım.
Yönetmenliğini Terry George’un yaptığı film, IRA’lı mahkûmların kaldığı Belfast’taki Maze Hapishanesi’nde, 1981 yılında başlayan açlık grevindeki iki IRA militanının hapishane içindeki ve onların annelerinin dışarıdaki hayatlarını konu alıyordu.
Filmdeki Helen Mirren’in hayat verdiği Kathleen Quigley karakteri, kendini İngilizler ve İrlandalılar arasındaki savaştan soyutlamış, oğlu Gerald’ın IRA mensubu olduğundan bile haberi olmayan bir öğretmendi.
Tutuklandıktan sonraki ilk görüşte oğlunun birini vurduğuna inanmadığını söyleyen Kathleen oğlundan, “Ama o bir askerdi.” cevabını aldıktan sonra şöyle diyordu:
“O da başka bir annenin oğluydu. Tıpkı senin benim oğlum olduğun gibi”.
Kathleen’i oğlunun açlık grevine girmesiyle birlikte siyasi başkalaşım geçirerek, hayatta kalması için mücadele verirken görüyorduk. Tutsakların sesini duyurmak için bildiri dağıtırken, önceleri cılız çıkan sesinin artık daha gür çıktığı sahne ise hafızalardan silinmeyecek karelerden biri olacaktı.
Kathleen karakterinin bir başka versiyonuyla şimdi Diyarbakır Adliyesi’nde karşılaşıyorduk. Soğuk, gri duvarların çevrelediği her zamanki gibi kalabalık adliye koridorunda, yüzünde acı bir tebessümle karşılıyor bizi.
İstanbul’da yaşamasına rağmen kızının Diyarbakır’daki cezaevinde olmasından sebep yollarda mekik dokuyor. Kızını göremeyeceğini bildiği halde kimbilir kaçıncı kez yine burada.
Sekiz ay öncesine kadar kendi halinde, çocuklarını yetiştirmekten başka bir derdi olmayan, siyasetle alakası olmayan bir kadındı.
Ta ki sosyal medya paylaşımlarından dolayı kızının gece yarısı yapılan ev baskınından sonra tutuklanmasına kadar. O günden sonra hayatı değişti. Her ay cezaevinde görüşüne gelmek için yollara düştü.
Bu durumu sindirmeye çalışırken cezaevlerinde açlık grevleri başladı. Binlerce tutuklu gibi evladının da açlık grevinde olduğunu duyunca yıkıldı. Küçükken elinde kaşıkla peşinden koşarak yemek yedirdiği yavrusu şimdi bedenini açlığa yatırmıştı. Aklına geldikçe çılgına dönüyor ama bir o kadar da kızının tercihine saygı duyuyordu.
Diğer tutuklu yakınlarıyla duygudaşlık kurdu. Neler yapabileceklerine ilişkin birlikte hareket etmeye başladılar. Çalmadık kapı bırakmadılar ama bütün kapılar yüzlerine kapandı. Yetmedi, sokağa çıktılar, bu kez herkesin ekran karşısında donup kaldığı coplanma görüntülerine sahne oldular.
Ellerindeki tek silahları ise beyaz tülbentleriydi. Kürtlerin kültürel kodlarında yer alan, kadınların tülbentlerini yere atmasıyla savaşların ve kan davalarının bitirebilme gücünden haberdar olmayanların düşmanca saldırısına maruz kalıyorlardı.
İleri demokrasinin işlediği başka bir ülkede olsa infial yaratacak vaziyeti bizler sadece sosyal medyada içimizi döküp isyan ederek ve çok geçmeden de başka bir gündem maddesiyle haşır neşir olarak unutuverdik.
Seçimler, siyaset kavgaları, yükselen dolar, ekonomik kriz, oruç açarken nasıl beslenmeli, yaklaşan anneler günü, üçüncü sayfa haberleri vesaire.
Bunlar yaşanırken; demokratik Toplum Kongresi (DTK) Eş Genel Başkanı Leyla Güven açlık grevinin 187. gününe girdi, bugüne kadar hiçbirimizin adını hatırlamadığı sekiz tutuklu açlık grevinde öldü. 30 kişi ise ölüm orucunda.
O, açlık grevindeki binlerce tutuklu annesinden yalnızca biri. Kibriye Evren’in annesinden söz ediyoruz. Şadiye Evren’den. Kızı tutuklanıncaya kadar siyasi olarak herhangi bir aktivite içerisinde yer almayan mütevazı bir ev kadını olan Evren, Kibriye’nin gözaltına alınıp tutuklanmasıyla yaşadığı şoku atlatamadan açlık greviyle baş etmeye çalışıyor.
Kibriye’nin Hepatit B hastası olduğunu söyleyen Şadiye Evren, “Zaten zayıf bir kızdı, iyice zayıfladı” diyor.
Açlık grevlerine karşı sessiz kalınmasına tepkisini ise şöyle dile getiriyor:
“Çocuklarımız orada ölüyor ve kimseden ses seda yok. Anneyiz biz, yüreğimiz dayanmıyor. Sokaklara çıkıp bağırıp çağırıyoruz ve evimize dönüyoruz. Kimse sesimizi duymuyor. Merak ediyorum, onların çocukları bu durumda olsa ne yaparlardı? Ben tansiyon hastasıyım. Ayda birkaç kez İstanbul’dan Diyarbakır’a gelip gidiyorum. Yollarda perişan oluyoruz.”
Az sonra mübaşirin sesi duyuluyor:
“Kibriye Evren’ın avukatları!”
İzleyici bölümündeki sıralarda yerimizi alıyoruz. Kibriye açlık grevinde olduğu için sağlık koşulları elvermediğinden duruşmaya katılamıyor.
Geçen celse bununla ilgili dilekçesi okunup dosyasına konmuştu. Kibriye gibi yargılanan birçok gazeteci de açlık grevinde olduğu için duruşmalara katılamıyor.
Beş dakika süren duruşmada avukatların tahliye talebi reddediliyor ve duruşma Temmuz ayına erteleniyor.
Yüzündeki ifade değişmiyor Şadiye Evren’in. Çok da umudu kalmamış artık olmayan adaletin yerini bulacağından. Onun tek derdi; ölümler çoğalmadan, bir an önce taleplerin yerine getirilmesiyle kızının ve diğerlerinin açlık grevlerine son vermesi.
Adliye çıkışında tekrar yollara düşecek, bir dahaki görüş gününde yeniden gelecek. Dışarıda güneşli bir bahar esintisi, yaklaşan iftar vakti için koşuşturma var.
Yolun karşısındaki mağazanın vitrininde “Anneler Günü’ne özel tüm ürünlerde yüzde 40 indirim” yazılı. O, kızının sesini duyurmak için yeniden sokağa çıkacak, sessiz çığlığını yeniden duyuramayacak. Yılmadan, usanmadan. Evladı grevdeyken çiğnediği lokma geçmeyecek boğazından, gündelik, sıradan sohbetler edemeyecek, pazardan alışveriş yapamayacak, sofralar kuramayacak, misafir ağırlayamayacak, başını yastığa rahatça koyup, huzurla uyuyamayacak.
Çünkü “duramıyorum yerimde” diyor, çünkü “Ben bir anayım. Yüreğim kaldırmıyor” diyor ve görmezden gelinseler de, yok sayılsalar da, “Kızlar, enerjiniz yerindedir” denilerek, itilip kakılsalar da onlar da bir ana ve yürekleri artık dayanmıyor.
Kibriye Evren hakkında?Gazeteci Kibriye Evren Jin News'te muhabirlik yaparken Diyarbakır merkezli, 9 Ekim günü yapılan operasyon kapsamında gözaltına alınmış, 11 Ekim günü tutuklanarak Diyarbakır E Tipi Kapalı Cezaevi'ne gönderilmişti. Tamamen gazetecilik faaliyeti nedeniyle tutuklanan yüzlerce meslektaşı gibi cezaevinde olan Evren hakkında "örgüt üyesi olmak" ve "örgüt propagandası yapmak" suçlamalarıyla dava açıldı. Diyarbakır 5. Ağır Ceza Mahkemesi'nde devam eden davasının ilk duruşması 6 Aralık 2018'de yapıldı. Evren, 149 gündür açlık grevinde. |
(BD/EKN)