Soğuk Savaş tüm hızıyla sürerken Sovyetler, Ukrayna'da kurdukları devasa bir antenden yayılan ritmik bir sesle tüm dünyayı rahatsız etmeye başlamıştı. Rus ağaçkakanı olarak bilinen kısa radyo dalgaları düşmanların sinirlerini bozduğu gibi Sovyet Sosyalist Cumhuriyetleri Birliği'ni (SSCB) Amerika Birleşik Devletleri (ABD) füzelerinden koruma görevine de sahip Duga anteninin eseriydi.
Fakat zamanın İletişim Bakanı Shamshin, muhteşem icraatının aslında pek bir işe yaramadığı tam ortaya çıkacakken, dikkatleri antenin yanı başındaki Çernobil'e çekecek nükleer felakete yol açan gizli emri vermiş.
Çernobil'deki patlamanın neden kaynaklandığı konusunda çeşitli spekülasyonlar hep oldu, fakat konuyla ilgili arşivlere ulaşmanın imkansızlığı insanı düşündürüyor.
İnanılması zor komplonun gerçek olup olmadığı tartışmaya açık, fakat Rusya'nın Ukrayna ile bir türlü bitmeyen hesaplaşması göz önüne alınırsa ülkenin hafızasındaki KGB [SSCB döneminde devlet gizli servisi] fobisini ve Moskova düşmanlığını anlamak zor değil.
En başta Sundance olmak üzere dünyanın çeşitli festivallerinde ödüller kazanan The Russian Woodpecker (Rus Ağaçkakanı) Kosova'nın Prizren şehrinde düzenlenen 14. Dokufest'in uluslararası belgeseller yarışmasında da şansını deniyor.
Radyasyon mağduru
Çernobil faciası yaşandığında küçük bir çocuk olan Fedor Alexandrovich Moskova'dan üç gün gecikmeyle gelen, bölgeyi tahliye emrinin ardından yetimhaneye bırakılmak zorunda kalmış. Ailesi onu bir süre sonra tekrar yanına alsa da bu olayın travması onu terk etmemiş, ayrıca nükleer radyasyonun yol açtığı hastalıkla boğuşmak zorunda da kalmış.
Günümüzde çok yönlü bir sanatçı haline gelen Fedor, ABD'li Chad Gracia ile karşılaşınca ikisi, KGB'nin üzerini örttüğünü düşündükleri sırrı belgesellerine konu edinmişler.
Kendine has enerjisi ve tavrıyla Alexandrovich gizlilikten yana olan malum odakların asabını tabii ki bozuyor; yönetmen Garcia'nın ABD'li olmasının da zaten Soğuk Savaş sırasında Sovyetlere bağlılık yemini etmiş bazı bürokratların kemikleşmiş reflekslerini tetiklediği gayet bariz.
Rusya'nın Ukrayna'ya yönelik saldırısı ve işgaliyle süren olayların Fedor'u adeta kamçıladığını görüyoruz: Direnişin sürdüğü Kiev'deki meydanda pasifist mesajlarını podyuma çıkarak yüksek sesle dile getiriyor. Çernobil felaketinin hala ortaya çıkarılmayan müsebbiblerinden hesap sorulması gerektiğini haykırmaktan da geri durmuyor.
Moskova'nın intikamı olarak algılanan olaylar Rusya'nın Ukrayna üzerinde tekrar kurmak istediği tahakkümün açık göstergesi.
Filme hassas gözüyle büyük katkıda bulunan görüntü yönetmeni Artem Ryzhkov da ne yazık ki gösteriler sırasında nişancı polislerin hedefi olmaktan kurtulamıyor. Kamerası sayesinde hayatından olmuyor ama, koluna aldığı bir yara dışında sinirlerinin çözülmesine esas sebep, saldırı sırasında yanı başındakilerin öldürülmüş olması!
Belgeselin tamamlanmasına doğru Alexandrovich'in bazı konuları deşmemesi gerektiğine dair aldığı tehditler de çılgın sanatçıyı epey korkutup otosansüre yönlendiriyor.
Fakat ortaya çıkan sonuç, dünya festivallerinde başarıdan başarıya koşan bir yapım: ABD televizyon belgesellerinin birçok klişesini barındırıp kurmaca hissini verse de sürükleyici filmin, nükleer enerji santrallerinin riskleri ve saldırgan politikasıyla dünya çapında dehşet estiren Putin'in tavrı hakkında tekrar düşünmemizi sağladığı kesin! (MT/AS)