Farklı zamanlarda hapishanede, duvarların ortasında mektup beklemenin sıkıntısı ve gelen mektupların yarattığı sevinci posta günlerinde açılan mazgaldan uzatılan mektup demetinin üzerine nasıl üşüttüğümüzü, elimizdeki ak zarflara bakarken yaşadığımız heyecanlı hayal kırıklıklarını paylaşmıştım.
Değişik hapishanelerde, farklı düzeylerde Mektup Okuma Komisyonlarının (MOK) nasıl sansür uyguladıklarını, gelen postaların personel yetersizliği gerekçesiyle gecikmeli dağıtıldığını duymuş olmalısınız.
Ancak bizler bakımından sorun bu kadarla sınırlı değil!..
İçeriden dışarıya ya da dışarıdan hapishaneye normal gönderilen mektuplar çoğu zaman adrese ulaşmıyor.
Bu nedenle mali açıdan çok bir külfet yaratsa da mektuplarımızı taahhütlü ya da APS göndermek zorunda kalıyoruz.
Yani normal bir mektubun dört beş katı posta ücreti ödemek zorunda bırakılıyoruz.
PTT’ye bu da yetmiyor olacak ki, APS gönderiler 23-48 saat gibi bir sürede adrese teslim edilmesi gerekirken; en erken dört beş günde yerine ulaştırılıyor.
Taahhütlü mektupların hızı ise, normal posta hızında oluyor.
Tek farkı mektup adrese ulaşmadığında, elimizdeki gönderi kağıdıyla postanın akıbetini araştırabilmek!
Dışarıdan bize gönderilen APS ve fakslar ise, en erken yedi günde elimize geçiyor.
En önemlisi de, bütün bu gecikmelerin sorumlusunun postaneler olması.
Ve bu konuda yaptığımız her çeşit başvuruların, suç duyurularının hiçbir işe yaramaması.
Geçtiğimiz günlerde bu konuyla ilgili olarak hapishane idaresiyle görüştüm.
Artık taahhütlü mektupların gecikmeli olarak elimize ulaşmasından vazgeçtik; APS ve faksların zamanında verilmemesinin gerekçelerini sordum.
PTT, APS ve faksları haftada bir gün Perşembeleri getiriyormuş.
Yani bir APS mektubunuz ya da faksınız Perşembe öğleden sonra ilgili postaneye ulaşsa bile, ta ertesi haftaya kadar bekletiliyor.
Hapishane idaresi şikayetimiz üzerine postaneye; “her gün biz bir personel gönderip, APS mektupları ve faksları aldıralım” önerisinde bulunmuş.
Ancak bunun da koşulu olmadığını söylemiş postane idaresi.
Çünkü personel az olduğu için mektupların adreslere göre tasnif edilmesi uzun sürüyormuş.
Bu nedenle idaresinin postaları alması için birini göndermesi sorunu çözmüyormuş!
Pervasızlığa bakar mısın?
Hizmet veriyorum diye, üstelik de en pahalı posta biçimlerini tercih etmek zorunda bıraktıkları yetmiyormuş gibi…
Bir de aldıkları paranın karşılığı olan hizmeti vermiyorlar.
Gerekçeleri de personel az!
Açık açık söylemeseler de, özelleştirmenin öngününde personel almayı tercih etmedikleri bir sır değil.
Eee bir de özelleştirmenin ne kadar gerekli olduğunu gösterecekler ya!
Millet mağdur olmuş, parasını ödedikleri hizmeti alamamışlar, kimin umurunda?
Bu durumda başvuracağımız tek yol suç duyurusu olduğundan 4 Mayıs’ta çekilen bir faksın 15 Mayıs’ta elime geçmesi, gönderdiğim taahhütlü mektubun yerine ulaşmaması üzerine Kandıra’dayken suç duyurusunda bulunmuştum.
Aylar sonra savcılık suç duyurumla ilgili aldığı takipsizlik kararını gönderdi.
Sakarya Ağır Ceza Mahkemesi’ne yaptığım itiraz da, ortada bir mağduriyet olmadığı gerekçesiyle reddedildi.
Bir de mahkemeyi boş yere meşgul ettiğim gerekçesiyle mahkeme masraflarını ödemem gerektiğine karar vermişler.
Postanenin parasını alıp, hizmet vermemesine ne savcılık ne de mahkeme hiçbir sakınca, mağduriyet görmemiş.
Gebze’de de aynı sorunla karşılaşınca; APS mektuplarımın 7, 10 ve 15 günde adrese teslim edilmesi…
Bize gönderilen APS ve faksların en hızlı bir haftada elimize ulaşmasına dair idare yoluyla yaptığımız girişimler PTT tarafından hiçbir şekilde dikkate alınmadı.
Bunun için bulunduğum suç duyurusuna İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı da ibraz ettiğim gönderi makbuzlarına rağmen, kovuşturmaya yer yok demiş!
Paranla rezil olmak dedikleri şey bu olsa gerek?
Hapishanede sonu başından belli olan mahkeme kararlarına alışkınız alışkın olmasına da…
Savcılık ve mahkemelerin PTT’lere bu kadar toleranslı davranmasıyla PTT-savcılık-mahkemeler üçgeninde bir kez daha mağdur edilmeye itiraz ediliyoruz!..
* * *
Bugün 18 Mayıs!
1973’de Diyarbakır işkence hanelerinde ser verip sır vermeyen devrimci önder İbrahim Kaypakkaya’ya; 12 Eylül’ün baskı ve zulmüne karşı Diyarbakır 5 Nolu Hapishane’de 1982 yılında bedenlerini ateşe veren dörtler: Necmi Öner, Eşref Anyık, Ferhat Kutay, Mahmut Zengin 1977’ de ölümsüzleşen Haki Karer şahsına Mayıs şehitlerini andık.
Bu defa mavi gökyüzüne savurduğumuz sloganlar ve marşlar onlar içindi…
Bir kez daha saygıyla anıyorum… (FE/HK)
* Füsun Erdoğan, 18 Mayıs 2013, Gebze Kadın Kapalı Hapishane