Polis “paşa”dır, kimlik de sorar, yolundan da alıkoyar, asar da keser de...
Alıştığımız bir durum olsa gerek. Neden alıştık peki? Kim alıştırdı bizi?
Bugünlerde haberleri seyrederken ve gazeteleri okurken dişlerimi sıkıp kendime bu soruyu sormadığım gün neredeyse yok gibi. Sordukça da, geçen yıl başımıza gelenleri hatırlayıp, iki dakika sohbetin ardından anlatmadığım kimse de yok gibi.
Göreceli güvenlik kavramı
Geçen yıl ramazan ayında, sabaha karşı 04:30 civarlarında, daha güvenli olması ümidiyle taksiye binmiş evimize dönüyorduk.
Tabi bu güvenlik kavramını nasıl tanımladığınız ve “daha” dediğimiz eşiğin ne olduğu tartışması da bu ülkede herkese göre farklı.
Kadın olunca ayrı, “farklı” etnik kökene sahip olunca ayrı, giyim kuşama göre ayrı, 1 Mayıs’ta yanlışlıkla hastanedeysen ayrı, okul kantininde belli bir köşedeysen ayrı vs, vs...
Bizimkisi de en temelde Türkiye’de yaşıyor olmak, sonra kadın olmak sonra da Türkiye’de yaşamasına rağmen yanında erkek olmadan gece dışarı çıkabilen kadın olmak üzerinden yeniden ve yeniden kendini seviyelendiriyor.
Polise kimlik sorunca şiddet başladı
Buradan hikayemize devam edebiliriz.
Bir polis aracı (en azından öyle gibi görünüyordu ama kim bilir?) taksinin önüne geçti, sonra arkasına ve tekrar önüne geçip “ticari kenara çek” anonsuyla bizi durdurdu.
Pencereye gelen olası polis memuru (olup olmadığını halen kesin bilmiyoruz onun için de yazının devamında kendilerinden olası polis memuru (OPM) olarak bahsedeceğim) taksi şoförüne “bayanların kimliklerini kontrol edeceğiz” dedi.
Ardından arkada oturan bize yöneldi ve kimliklerimizi istedi. Hakkımız olduğunu düşünmek bir yana sadece üç kadın sabaha karşı takside olmamızın getirdiği heyecan ve tedirginlikle “önce biz sizin kimliğini görebilir miyiz?” dedik.
Başta itiraz eden ve “Devletin üniforması, devletin polis aracı… Daha ne istiyorsunuz?” diyerek kimlik göstermek istemeyen OPM ile müzakerelerimiz başladı.
Sonunda ısrarlarımıza dayanamayan OPM kimlik gösterme girişiminde bulundu ancak resmini, adının olduğu kısmı kapatarak gösterdi.
Israrlarımız devam etti:
“Ama bunun size ait olduğunu nereden bileceğiz, ne resim ne isim görebiliyoruz. Siz kimliğinizi açık bir şekilde gösterin, biz de aynı açıklıkla kendi kimliklerimizi size gösterelim. Ayrıca neden bizim kimliğimizi görmek istiyorsunuz, neden bizi durdurdunuz?” dediğimiz andan itibaren tansiyon arttı ve şiddet başladı.
Yoldan geçen herkese Genel Bilgi Taraması (GBT) yaptıklarını söylemelerine rağmen o yol üzerinden geçen başka hiçbir arabayı durdurmamışlardı sadece tombaladan bizim taksi çıkmıştı.
Ramazanda, sabaha karşı, takside üç kadın olarak, o saatte devriye gezen bir ekip için en keyifli seçenek olduğumuzu düşününce hak verdik.
Zaten bir önümüzden bir arkamızdan dolanıp taksinin içini kontrol ederken de anlamaya başlamıştık.
Kibarca neden başkalarını durdurmadıklarını, eğer bize özel bir durumsa onların kimliklerini görmek istediğimizi yineleyince de oldukça sert bir dille üstümüzün aranması için arabadan inmemiz söylendi.
Tabi ki ineriz neden inmeyelim ki?
İndik, oldukça sakin bir şekilde kimlik sormanın hakkımız olduğunu, onların da yasalar gereğince kimlik göstermeleri gerektiğini anlatmaya devam ettik.
Tam da o sırada bir sivil araç durdu ve içinden iki erkek indi.
“Yaşasın kurtulduk, sivil birileri geldi, mutlaka bizi koruyacaklardır...”
Tabi ki bunlar o sırada uğradığımız tacizin ve geçmiş deneyimlerin verdiği korku ve üzüntüyle aklımızdan geçen sivil birilerinin bizi polisten koruyacağı senaryolarıydı.
3 maymunun 3’ünü de 1 kerede olmak
Sahur vakti o kadar bağırış çağırışa rağmen kimsenin pencereye dahi çıkmaması, geçen hiçbir aracın bırakın durmayı yavaşlamaması dahi bizim normalleştirdiğimiz davranış biçimi değil mi?
Sakin olsak bu aracın durmasının anormal olduğunu anlayabilirdik. Çünkü normalleştirdiğimiz, OPM ya da polis karşısında “bana dokunmayan bin yaşasın” davranış modelli insan tipi değil mi? Normalleştirdiğimiz 3 maymunun 3’ünü de 1 kerede olmak değil mi? Peki bu araç neden durdu?
Duran sivil aracın içinden inen kişilerin ilk işleri bağırıp çağırarak, neler olduğunu anlamaya çalışmadan küfrü basmak oldu.
Arabaya binip gitmemizi, başımıza bela almamamızı küfürlerin en nadideleriyle süsleyerek söylediler.
En son ve en net olarak hatırladığım küfür “seni çıktığın yere geri sokarım” oldu çünkü sonrasında kollarımdan tutmak suretiyle yeni adamlardan birinin beni arkaya doğru uçurduğunu hatırlıyorum.
Aynı zamanda beni tutmaya çalışan arkadaşın da yere kapaklanması kaçınılmaz oldu, o da benimle birlikte yerde yatıyordu.
Koşarak, park halindeki sivil araca doğru gittim, 155’i arayıp plakayı söyledim ve yalvararak acil yardım talebinde bulundum.
Sakince, bir ekip daha göndereceklerini söylediler ancak başka bir ekip ne geldi ne de sonradan arayan soran oldu.
Bu esnada, sivillerden biri arkadaşıma ona da kimlik sorduğu için tokat atmış.
Tokat ve küfre maruz kalarak sivil polis kimliklerini görebilmişler. Sonuç olarak; bizi yaka paça küfürler eşliğinde taksimize bindirdiler ve gönderdiler.
Arada bizimle birlikte itme ve küfürlerden oluşan hediye puanlarını toplayan taksi şoförümüzün bizi sakinleştirmeye çalışırken ki yorumu: “Sizi üç kız gördüler ondan geldiler” oldu.
Eh yurdumun erkeği, biliyor da söylüyor.
Ertesi gün şaşkınlık ve çaresizlikle neler yapabileceğimizi araştırdık. Tüm girişimler başarısızlıkla sonuçlandı.
Adli doktorlardan, ilçe emniyet müdürlüğüne, avukatlardan benzer olayları yaşayanlara kadar duyduğumuz şey hep aynıydı:
Ceza alabilmeleri için kişiyi iş göremeyecek kadar hırpalamaları gerektiği, iş göremez raporuyla davaya gidileceği söylendi.
Bu darplarla iş göremez raporu alamayacağımız, eğer resmi şikayette bulunursak da bu darplarla iş göremez raporu alamayacağınız için kimsenin ceza almayacağını öğrendik.
En üzücü olanı da yalnız yaşayan kadınlar olarak böyle bir şikayetin ardından sürekli olarak rahatsız edilme olasılığımızın yüksek olduğu ve bunun da tehlikeli boyutlara gelebileceğini duymamız oldu.
Hatta daha sonra ilçe emniyete gittiğimizde yetkili kişilerin bize söylediği “polisin polisi koruyacağı ve bunun da bizim aleyhimize olduğu” yönündeydi.
Ders 1: Eğer polisten şiddet görüyorsan, sözlü ya da fiziksel, iş göremez hale gelene kadar seni dövmesine izin ver ki ceza alsın. Doktorlar, avukatlar ve polislerden alınan ikinci tavsiye: bunu yapan hiçbir polis ceza almadığı gibi bundan sonra hayatınız da kabusa döner, peşinizi bırakmazlar.
Ders 2: Polisi şikayet etme! Edersen de başının belaya girmemesi için, şikayetten sonra ortadan kaybol ki kimse seni bir daha bulamasın. Tabi huzurlu ve güvenli bir hayat istiyorsan.
Peki ne yapmak lazım? Halen bu konuda bir çözüme ulaşmış değilim. “Hangisinden daha az hasarla çıkarım” diye düşünmekten başka bir çarem var mı?
Bu günlerde yaşanan olaylara ve ardından yetkililerden gelen cevaplara baktıkça sadece buruk bir gülümseme ve stres yaşıyorum. OPM ya da gerçek polis memurları olmuşlar ne fark eder?
Gerçeği de sahtesi de hayatımdaki güvenliğimi sağlamak bir yana dursun bunu riske atan en büyük faktörse, kim ne açıklama yaparsa yapsın bu ülkede benim hayat standartlarım asla yükselmeyecek, güven ve güvenlik olgularım arasındaki reel bağlantı asla kurulmayacak ve bir kadın olarak şiddet görmekten asla kurtulamayacağım.
Bu ülkede, bu sistem içerisinde bir kadın olarak yaşamanın hiçbir zaman kolay olmayacağını kabul etmek zorunda olmak çok acı verici. Bu yazıyı yazmadan önce bile “acaba sonradan başıma bir şey gelirse” diye tekrar tekrar düşündüm.
Olayların başlangıcı kadın olmamıza dayanıyorsa, kadın olmamız nedeniyle haklı olduğumuz bir konuda şikayet etmekten bile korkar hale geliyorsak düşünmeye de devam edeceğim.
Gece dışarı mı çıkmayalım? Kadın kadına bir yerlere mi gitmeyelim? Polise mi güvenelim? Polise kimlik mi soralım? Şaka yapıyor olmalısınız sayın yetkililer...(ES/EZÖ)
Not: Polis Vazife ve Salahiyet Yasası'nın (PVSK) "Durdurma ve kimlik sorma" başlıklı maddesinde "Polis, görevini yerine getirirken, kendisinin polis olduğunu belirleyen belgeyi gösterdikten sonra, kişilere kimliğini sorabilir" ve "Polis, durdurduğu kişiye durdurma sebebini bildirir” deniyor.
Polis kişilerin istemesi halinde zabıt tutanağı vermek zorunda. Tutanakta, hangi polis durdurdu, kimi durdurdu, hangi hallerden dolayı durdurma söz konusu, polis durdurduktan sonra ne yaptı, neden durdurdu, bu bilgilerin hepsi olmak zorunda.
Şikayetçi olmak için tazminat davasının yanı sıra suç duyurusuyla ceza davası da açılabiliyor.
Suç duyurusuyla ceza davası: Şiddet uygulayan, maddi ve manevi zarara neden olan polislerle ilgili suç duyurusunda bulunarak ceza davası açılmasını sağlamak. Müdahalede bulunan ekibin amirini de dahil ederek kimliklerin tespitinin istenmesi önemli.