Amerika Birleşik Devletleri'nin (ABD) Büyük Ortadoğu savaşı petrol nedeniyle başladı. Amerikan yaşam tarzı her ailede birden fazla otomobil bulunması, yerleşim yerlerinin uzak olması gibi nedenlerden dolayı petrole bağımlıydı.
Amerikan vatandaşları için ucuz akaryakıt yaşamsal bir öneme sahipti. 1969’da Amerikalıların bir günde tükettiği 15 milyon varil petrolün yüzde 20’si ithal ediliyordu. Ertesi yıl yerli petrol üretimi günde 12 milyon varile yükseldi.
Ancak bu tarihten sonra yerli petrol üretiminde sürekli bir düşüş yaşandı ve 10 yıl içinde ithal edilen petrol günde 8 milyon varile vardı.
Petrol kıtlığı
1973’te yaşanan Arap-İsrail savaşından sonra Arap ülkeleri ABD'ye petrol satışına ara verdiler. Petrol kıtlığı Amerikan halkının doğuştan kendilerine verilmiş bir hak olarak gördükleri hareket kabiliyetini ortadan kaldırmıştı.
ABD ekonomisi durma noktasına geldiğinde Amerikalılar birden petrolün kendilerine karşı kullanılan bir silah olduğunu kavradılar.
Her zaman başkalarının kendisine muhtaç olduğuna inanan ABD birden kendisinin başkalarına muhtaç hale geldiğini gördü.
Çoğunluğu Arap ülkelerinden oluşan OPEC'in (Petrol Üreten Ülkeler Birliği) kurulmasıyla ABD kendi özgürlük alanına bir tehdit oluşturan Arap ülkelerine karşı askeri güç kullanmayı düşünür hale geldi.
İran’da Petrol darbesi
Petrol Arapların bulduğu veya imal ettiği bir hammadde değildi. Ortadoğu petrolleri onu bulan, işleyen ve kullananlara aitti. Britanya İmparatorluğunun sömürgeci mantığı yeniden hortlamıştı.
1951’de İran'daki Anglo– Iranian Oil Company (daha sonraki British Petroleum/ BP) şirketini millileştirme kararını alan ve İran'ın seçimle iş başına gelen ilk başbakanı olan Muhammed Musaddık insan hakları ve demokrasiyi savunan bir yurtseverdi.
O dönemde İngiltere Başbakanı olan Sir Anthony Eden, Musaddık'ı bir tehdit olarak gördüğünden ABD'den Mussadık'ı bir askeri darbeyle devirmek için yardım istedi.
CIA bu teklife olumlu baktı. Musaddık askeri bir darbeyle 1953’te iktidardan indirildi. Musaddık ile yaşadığı iktidar mücadelesi nedeniyle İran’dan kaçan Şah Rıza Pehlevi de geri döndü. CIA İran'daki bu darbede yer aldığını 2013’te resmen açıkladı.
İran ve Suudi Arabistan’ın silahlandırılması
ABD 1973 Arap-Israil savaşından sonra OPEC'e karşı İran ve Suudi Arabistan ile yakın ilişkiler kurarak bu iki ülkeyi silahlandırmaya karar verdi.
Bölgeye doğrudan bir ABD askeri müdahalesine karşı olan Pentagon, İran Şahı'nı ve Suudi hanedanını silahlandırma işiyle görevlendirmeye karar verdi.
İlk başta ağır silahları hibe olarak İran'a veren ABD daha sonra İran'a 19 milyar dolar karşılığı silah sattı.
Aynı dönemde, ABD'nin Şah'a nükleer reaktörler de verdiği, ancak kullanımı konusunda kısıtlamalar getirdiği de biliniyor.
Carter İran’da
Jimmy Carter 1977’de ABD Başkanı oldu. Carter’ın 1979’da Şah Pehlevi'ye yaptığı yeni yıl ziyaretinden bir hafta sonra Tahran sokakları Şah'a karşı ayaklananlarla dolduruldu.
Halk, güçlü bir Amerikan karşıtı olan Ayetullah Humeyni etrafında birleşmiş Şah'ın ülkeyi terk etmesini istiyordu. Ülkede kalması imkansız hale gelen Şah Pehlevi 16 Ocak 1979'da İran’ı terk etmek zorunda kaldı.
Sürgündeki Ayetullah Humeyni de 1 Şubat 1979'da İran’a döndü, büyük sevgi gösterileriyle karşılandı.
Wolfowitz raporları
Pentagon içinde Ortadoğu politikalarının yeniden gözden geçirilmesi için hummalı bir faaliyet başlatıldı. Şimdi ne olacaktı?
O güne kadar adı fazla bilinmeyen bir Savunma Bakanı görevlisi Paul Wolfowitz ulusal güvenlik bürokrasisi içinde yükselmeye başladı.
Wolfowitz yazdığı raporlarda iki tehlikeye dikkat çekiyordu: Sovyetler Birliği’nin bu durumdan yararlanarak sorun yaratması ve Baas Partisi yönetimindeki Pan-Arap ulusalcı siyasetiyle Irak.
Yeni petrol krizi
İran'da Şah yönetiminin devrilmesiyle petrol üretimi düştü. OPEC bu durumdan yararlanarak petrol fiyatlarını arttırdı. ABD yeni bir petrol krizi ile karşı karşıya kaldı.
Akaryakıt istasyonlarının önünde kuyruklar oluştu. Amerikan halkı panik içindeydi.
Carter ilk başkanlık konuşmasında “Size yalan söylemeyeceğim, ABD bundan sonra barış ve uluslararası insan haklarına hizmet etmek için var olacak” dedi. Ve ABD’yi savaşa sürükleyecek kararı almak zorunda kaldı.
Afgan mücahitlerine yardım
3 Temmuz 1979 tarihinde Carter ABD birliklerinin Afganistan da Sovyetler Birliği’ne karşı mücadele eden Afgan mücahitlerine yardım etmesini kabul etti.
Carter'ın Ulusal Güvenlik Danışmanı Brezezinksi, Sovyetler Birliği’ni Afganistan'da Vietnam benzeri bir savaşa sürüklemek istiyordu.
Bunun için Afganistan'da mücadele eden mücahitlerin yanında yer almaktan daha iyi bir yol olamazdı.
ABD Elçiliği baskını
1979 yılı boyunca Carter yönetimi Tahran'ın yeni yönetimi ile ilişki kurmak için çeşitli yollara başvurdu. 22 Ekim'de Carter devrik İran Şahı'nın tedavi olmak için ABD'ye girmesine izin verdi.
4 Kasım'da ABD'nin bu kararına tepki duyan öğrenciler Tahran'daki ABD elçiliğini basarak çalışanları rehin aldılar. ABD bunun bir savaş nedeni olduğunu söyledi, ancak Carter 1953’te yaşanan olayların tekrarlanmasını istemiyordu.
Öğrenciler kendi kararlarıyla hareket etmişler, Humeyni ise onların eylemini onaylamıştı. Böylece tam 444 gün sürecek bir süreç başladı.
Libya, Tripoli'deki ABD elçilik binasını ateşe verdi, İslamabad'ta Pakistanlı öğrenciler ABD elçiliğini yaktılar.
Carter doktrini
Ulusal Güvenlik Konseyi'nin 4 Aralık 1979 tarihinde yaptığı toplantıda Carter Pentagon yetkililerine Basra Körfezinde üs olarak kullanılabilecek yeni yerler bakmaları için talimat verdi.
Bir ay sonra, 23 Ocak 1980'de ulusa sesleniş konuşmasında daha sonra “Carter Doktrini” olarak anılacak olan ABD'nin yeni Ortadoğu politikasını açıkladı.
“İran’da ve Afganistan'da, birisi uluslararası terörizm, diğeri ise askeri bir saldırı olan olaylar yaşanmıştır. Afganistan 'da Sovyetler Birliği'nin tehdidi altında olan bölgelerin büyük stratejik önemi vardır.
“Bu doğrudan Ortadoğu petrollerini kontrol altına almak için yapılmış bir harekettir. Bundan böyle, yabancı bir gücün Basra Körfezini kontrol altına almak için atacağı her adım ABD'nin hayati çıkarlarına karşı yapılmış bir tehdit olarak görülecektir.”
Büyük Ortadoğu’ya doğru
Carter Doktrini ABD'nin Büyük Ortadoğu Projesi’nin hayata geçiren ilk resmi belgeydi. Bölge, Basra Körfezinin çok dışında kalan bölgeleri de kapsayacak şekilde genişletildi.
ABD askeri güçleri söz konusu bölgelerde bulunacak, ABD donanması Pakistan’da görev yapacaktı. Filistin sorununa barışçı bir çözüm bularak bölgedeki siyasi ortamı yumuşatmak gündemdeydi.
Sovyetler Birliği petrol kaynaklarını ele geçirmek için daha saldırgan bir siyaset izlediği sürece, ABD Körfez’deki petrol kaynaklarını savunmak zorundaydı.
CENTCOM
Mayıs 1980'de Rapid Deployment Joint Task Force (RDJTF) kuruldu. Daha sonra CENTCOM (ABD Merkez Kuvvetler Komutanlığı) olarak anılacak olan bu yapı petrole gerek duyan ABD müttefiklerini de kapsayacaktı.
CENTCOM'un kuruluşu artık üniforma ve askeriyenin, takım elbise ve diplomasinin önüne geçeceğinin habercisiydi, sorumluluğu altına girecek 19 ülke saptanmıştı.
İran devrimi Suudi Arabistan’ı da harekete geçirmişti. Suudiler kendi ihtiyaçlarından çok daha büyük üsler kurmaya başladılar. OPAN 1002, Arap Yarımadası Korunma Planı devreye girdi.
Yeni ABD Başkanı Ronald Reagan, Suudi Arabistan’da meydana gelecek her türlü saldırıya karşı yanlarında yer alacaklarını, karşılığında Suudi hava alanlarının ve limanlarının ABD askeri güçlerine açılacağını haber verdi. (MUT/BA)
ABD'NİN "ORTADOĞU"SU YAZI DİZİSİ
"ABD'nin 'Ortadoğu'su" Başlarken (17 Ekim 2016)
1- Petrol Denilen Kara Kuyu (17 Ekim 2016)
2- İran-Irak Savaşı ve Lübnan İç Savaşı (18 Ekim 2016)
3- Soğuk Savaş, Afganistan, Libya (19 Ekim 2016)
4- Kuveyt'in İşgali ve Körfez Savaşı (20 Ekim 2016)
5- 11 Eylül Saldırısı, Afganistan (21 Ekim 2016)
6- Irak'ın İşgali (22 Ekim 2016)
7- Irak'ta Uzun Soluklu Savaşa Doğru (23 Ekim 2016)
8- ABD Askeri Irak'tan Çekiliyor (24 Ekim 2016)
9- En Çabuk Unutulan Savaş: Afganistan (25 Ekim 2016)
10- Son Perde: Suriye (26 Ekim 2016)
11- Bitirirken; Amerika Nereye Gidiyor? (27 Ekim 2016)