Ben Kirpicik. Sincap Kitap tarafından piyasaya sürülen “Kirpicik Peki Şimdi Ne Yapacak? Kahvaltı Zamanı” kitabının kahramanıyım. Ne kahraman ama! Aslında bir aracıyım. İnsanlar, birbirlerine doğrudan söylemesi gerekenleri benim üzerimden söylemeyi tercih ediyor. Özellikle de yetişkinlerin çocuklara söylemesi gerekenleri. Beni kurgulayanlar bunlara görev diyor. Bu görevlerin bir kısmını kendi başıma yaparken bazılarını da sizden yardım alarak yapmaya çalışıyorum. Hatta yayınevi kitaplardaki görevler yetmemiş gibi sonradan “Neşeli Görevler Listesi” yayımladı. Bunlar arasında en gıcık olduğum, dişlerimi fırçaladıktan sonra herkese kocaman gülümsemek.
Başlarda “Bakın bizim çocuk ne cevval,” diye beni öne sürdüklerinde, gülümsemek benim de hoşuma gidiyordu. Fakat bir gün babamın koltuğuna oturmuş Hayvan Gazetesi’ni okurken bir ceylanın, insanların neden kız çocuklarına Ceylan, oğlan çocuklarına da Aslan ismini taktıklarını anlamaya çalıştığı bir yazıya denk geldim. Okudukça insanlara çok kızdım. Dikenlerim çok bilenmiş durumda. Şimdi ne yapacağımı merak edenlere en baştan söyleyeyim. Madem ki Kahvaltı Zamanı bitti, şimdi eleştiri zamanı.
Ancak esas konuya geçmeden önce “Kahvaltı Zamanı” kitabı ile ilgili birkaç noktaya değinmek istiyorum. Aslında kitabın başlığı her ne kadar “Kahvaltı Zamanı” olsa da bana verilen görevler bir bütün olarak sabah rutinini kapsıyor. Uyanıyorum, kahvaltı yapıyorum, dişlerimi fırçalıyorum, hazırlanıyorum ve arkadaşlarımla oynamak için dışarı çıkıyorum. Hepiniz de bana ve arkadaşlarıma “İyi eğlenceler,” diyorsunuz. Bence kitabın burada bitmesi gerekiyor, ancak beni karakterize edenler sanki bir şey unutmuş gibi son anda sizden beni giydirmenizi istiyorlar. Halbuki haberleri yok! Ben dişlerimi fırçalamak için banyoya gittiğimde, üzerinde yeşil kalpler olan sarı elbisemi giymiştim bile. Dikkatli okuyucular aynadan fark edeceklerdir. Ama ne editörüm ne yazarım, kim bilir belki beni resmeden bile bunu fark etmedi. Fark etselerdi, dişlerimi fırçalayıp banyodan çıktıktan sonra beni çıplak bırakıp üzerime palto giydirmenizi isterler miydi hiç!
En çok da kardeşime üzülüyorum. Sanki oraya öylesine konulmuş ve unutulmuş. Önlüğü takılmış öylece bekliyor, ama ne yiyecek? Kahvaltıda yiyebileceği tek şey çilek.
Kardeşimi düşünmeyen sizi mi düşünecek! “Hayal gücün kadar çok hikâye seni bekliyor,” dedikleri halde cırt cırt dolabına sadece üç seçenek koymuşlar. Hayal gücünüzün sonsuzluğunu sadece birkaç seçenek ile sınırlandırmaya çalışmışlar. Araştırmalarım boyunca öğrendiğim kadarıyla, okuyucusuna görsel, somut ve verili bir sahne sunan bu tarz kitapların hayal gücüne sonsuz alan açtığını söylemek pek mümkün değil. Çünkü, her belirlenim bir sınırlama yani diğer tüm olanakları yadsımakmış.
Peki, kitabın yadsıdıkları sadece bu kadar mı? Değil elbette! Özellikle çok önemli iki konuda okuyucuya sınırlı bir bakış sunuluyor. Biri aile, diğeri toplumsal cinsiyet eşitliği.
Bir masanın etrafına dizilen anne, baba ve iki çocuktan oluşan çekirdek aile, ideal aile modeli olarak sunuluyor. Evet, belki 2018 TÜİK verilerine göre, “Tüm olumsuzluklara rağmen mutluluğun kaynağı,” hâlâ yüzde yetmiş dört oranında aile olabilir, fakat 9 Mayıs 2019 tarihli Star Gazetesi’nin ilk sayfasında kendisine yer bulmayı başarmış haberin başlığının da “Çekirdek aile bile dağılıyor,” olduğu unutulmamalı. Lakin bana hayat verenler, bu verileri ıskalamış olmalı ki bir ailesi olmayan, Çocuk Esirgeme Kurumu’nda ya da Sevgi Evleri’nde olan çocuklar başta olmak üzere; ebeveynleri boşanmış, ebeveynlerinden ikisini ya da birini kaybetmiş, hatta evlatlık edinmiş çocukların bu kitabı okurken ne düşüneceklerini ya da ne hissedebileceklerini pek dikkate almamış gibiler. Oysa okulöncesi çocukları hedef alan bir kitabın daha duyarlı olması gerekirdi.
Sevgili okur, yazının uzadığının farkındayım, ama içinde bulunduğum dünyanın rengine kanmayın hemen. Bir kirpi olarak siz insanlara akıl verecek değilim, ama “Sanki sizmişim gibi,” yaşadığım günler boyunca edindiğim fikirlerimi de yabana atmayın derim. Üstelik okunmadık makale, tez bırakmadım. Siz okurları ne kadar rahatsız ediyor bilmiyorum ama bizim kirpi ailesindeki bireylere giydirilen toplumsal cinsiyet rolleri üzerimizde pek iyi durmuyor. Giydirilen diyorum, çünkü doğamızda olmayan şeyleri üzerimize ekleyerek bize cinsiyet rolleri biçmeye çalıştılar.
Örneğin, kardeşimin cinsiyetinin ne olduğunu pek anlayamıyoruz. Fakat babamı hemen bıyıklarından tanımış olmalısınız. Gözlüğü takıp eline gazete[1] de tutuşturulunca, neredeyse diğer tüm resimli çocuk kitaplarında olduğu gibi, onun bir erkek olduğunu hemen anlıyorsunuz. Okuduğum çoğu makalede bu hiç değişmedi, resimli çocuk kitaplarında erkekler genellikle şapkalı ve/veya gözlüklü. Kadınlar ise genelde kolye, küpe, taç, fular ve eşarp ile resmedildiğinden[2] annemi de hemen buluyorsunuz. Fakat ya ben? Benim cinsiyetim ne ola ki?
Neyse devam edeyim. Kahvaltı da ekmek bulamayıp pasta yedikten sonra bulaşıkların halledilmesine sıra geldiğinde yeni görevim babama yardım etmek. Eğer gözlük takıyor olmam beni erkek olarak tariflerse; bana, ev içi rollerde görev verilmiş olması kitabın çok üstün bir yanını oluşturur. Çünkü genelde erkek çocuğu, ev içi rollerde gösteren kitap sayısı çok azmış.[3] Bu da demek oluyor ki bu kitap sayesinde, büyüdüğümde babam gibi kadının yardımcısı olmayacağım. Bizim evde her şeye annem kafa yorar, babam ise yapması gerekenleri bilir. Örneğin annem kahvaltı hazırlarken babamın gazete okuduğunu gördüğünüz halde babam makineye bulaşıkları yerleştirirken annemin ne yaptığını göremiyorsunuz. Ama muhtemelen akşama ne yeneceğinin derdine düşmüştür.
Kitabı okuduğunuzda[4] göreceğiniz üzere, buraya kadar toplumsal cinsiyet kalıp yargılarının yeniden üretilmesi noktasında birçok sorun olmakla birlikte; kitapta beni okuyucu ile karşı karşıya getiren çok sorunlu bir bölüm var. Bu da “Kirpicik senin gibi giyinseydi sence hangi kıyafeti seçerdi?” diye sorulan son sahne.
Bu kitabın 0-6 yaşa yönelik olduğu düşünüldüğünde okuyucuların bir kısmı kendisi ile benim aramda özdeşim kurmakta zorlanabilir. Özellikle cinsiyet kalıp yargılarına göre rolü belirlenmiş olan çocuklar “Sanki kendileriymiş gibi,” beni giydirmekte zorlanabilir. Murathan Mungan’ın “Yüksek Topuklar” eserinden tanıdığınız beş yaşındaki Tuğde gibi, kesinlikle bir erkek olduğumu söyleyip benim kendisi gibi giyinemeyeceğimi iddia edecektir.
Gerçi erkek okuyucular, benim de onlar gibi erkek olduğum ön kabulünden hareketle beni giydirmeye kalktığında da sorun çıkacaktır. Çünkü cırt cırt dolabında sadece üç seçenek var. Halbuki bu kitap birlerce çocuk tarafından okunacak ve bu üç seçenek onların kendilerini yansıtmalarına imkân tanımayacaktır. Bu durumda okuyucunun, kitabın iddiası olan “Sanki senmişsin gibi,” davranması pek mümkün görünmüyor.
Özünde çocuklara cinsiyetçi olmayan bir içerik sunmak zorunda olan yazarlar, çizerler, editörler ve yayınevleri böylesi gerilimleri neden yaratır anlamak mümkün değil! Özellikle son zamanlarda yazarlarının, editörlerinin kadın olduğu düşünüldüğünde; resimli kitapların, hâlâ toplumsal cinsiyet eşitsizliğini yansıtıyor olması dayanılır gibi değil. Üstelik önlerinde benim gibi cinsiyetsiz kahramanlar duruyorken.
Sonuç olarak, kitabın kurgulanması aşamasında kişileştirilecek hayvan olan benim karakterimin hangi yollarla geliştirileceğine çok iyi karar verilememiş. Bu da gösteriyor ki benim bir karakter olarak inşa edilmem sürecinde toplumsal cinsiyet farkındalığı başta olmak üzere, ayrımcı kalıp yargıların kullanılmaması noktasında pek bilinçli hareket edilmemiş. Bu yüzden de toplumsal cinsiyet kalıp yargılarını biz kirpilere giydirip bizi insanileştirmeye çalıştıklarında bazı itici durumlar oluşmuş gibi.[5] Bilmem siz ne düşünürsünüz?
Bu eleştiri oklarım karşısında; Sincap Kitap, peki, şimdi ne yapacak? Özeleştiri Zamanı.
[1] Yapılan birçok araştırmada gazete okuma eylemi sadece babalar tarafından gerçekleştirilmektedir. S.B. Kangal, Karaaslan, A., ve Arslan, S. Okul öncesi dönem resimli çocuk kitaplarında yer alan baba figürünün incelenmesi. International Journal, 2/2 (2018), 18-31.
[2] Y. T. Erden Salman. Resimli Çocuk Kitaplarında Toplumsal Cinsiyet Olgusunun İncelenmesi. Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi. Aydın: Adnan Menderes Üniversitesi, 2019, s.51.
[3] Özlem Batmaz. Resimli çocuk kitaplarında toplumsal cinsiyet eşitliğine bir bakış. Gaziantep Üniversitesi Eğitim Bilimleri Dergisi, 50/1 (2021), 1-18.
[4] Aslında bu tarz çocuk kitabı basan yayınevlerinin İADE GÜVENCESİ vermesi gerekir. Okuyucu, kitabı beğenmediğinde ya da içeriği çocuklar için uygun bulmadığında kitabı edinmek üzere ödemiş olduğu parayı geri alabilmelidir. Böylece, yayınevinin amacının sadece çok kitap satıp para kazanmak olmadığını, esas olarak çocukların sağlıklı gelişimi olduğunu anlayabiliriz. Üstelik, bir çocuk bir arabadan daha önemlidir, arabalarda sorun olduğunda otomobil firmaları araçları geri çağırıyorsa, yayınevleri olmamış çocuk kitaplarını geri çağırabilmeli.
[5] Angela Vannicopulou. Resimli Çocuk Kitaplarında Kadın Karakterler. Ege Eğitim Dergisi , 5/2(2004), 65-73.
(ÖE/AÖ)