*Çizim: Milo Winter (1919)
"Güneşli Pazartesiler" (1) filminin en ilginç sahnelerinden biri, bir yetişkinin masal dinlemek için sabırsızlanan bir çocuğa "Ağustos Böceği ile Karınca" (2) masalını anlattığı sahnedir.
"Bir varmış, bir yokmuş. Bir ağustos böceği ile bir karınca varmış. Karınca çok çalışkanmış ama ağustos böceği tembelmiş. Karınca çalışırken ağustos böceği çalar oynarmış. Günler geçmiş. Karınca bütün yaz çalışmış. Bir sürü yiyecek biriktirmiş. Kış gelince ağustos böceği aç kalmış. Karıncanınsa her şeyi varmış. Ağustos böceği karıncaya gelmiş! Karınca ona 'Ağustos böceği kardeş sen de çalışsaydın şimdi aç ve açıkta olmazdın,' demiş. Ve ona kapıyı açmamış."
Tüm dikkatini ağustos böceği ile karıncaya veren ve çoktan hayallere dalan çocuğa, yetişkin birdenbire şöyle der; "Kim yazdı bunu? Çünkü mevzunun aslı böyle değil! Bu karınca tam bir düzenbaz."
Ne olup bittiğini anlamayan çocuk, neye uğradığını şaşırır. Muhtemelen böylesi bir tepkiyi hiç beklemiyordur. Çünkü yetişkinlerin aksine çocuklar, herhangi bir masal dinlediklerinde ya da bir kitap okuduklarında kendilerini o masalın ya da o kitabın evrenine bırakır. Dışarıdan bakmak yerine oyuna dahil olur, oyunun tadını çıkarırlar. Yetişkinler gibi oyunbozanlık yapmazlar.
Oyunbozanlık edenlerden biri de Nazım Hikmet'tir. Orhan Selim mahlası ile 1935 yılında Akşam Gazetesi için "Ağustos Böceği ile Karınca" masalını kendince yeniden yazar ve sonuna da şöyle bir yorum ekler.
"Ben bu masaldaki karıncadan tiksinirim, iğrenirim. Ağustos böceğine gelince, ona bütün bir yaz kendini, özünü düşünmeden türkü çağırdığı için değil, hayır, bu onun en güzel, en kahraman yanıdır, hayır, ben Ağustos böceğine gidip karıncanın kapısını çalacak kadar budalalaştığı, en sonunda, yüreğinin gücünü böylece kaybettiği için kızarım."
Anlaşılan o ki yetişkinler, masal ile gerçek hayatı birbirinden ayırmayı başaramıyor. Çünkü kimisi karıncayı düzenbazlıkla suçlarken, bir diğeri karıncadan tiksiniyor ya da ağustos böceğinden utanıyor. Kimisi de kurduğu orman mahkemesinde La Fontaine'i yargılayıp mahkûm ediyor. (3)
Neyse ki herkes böyle davranmıyor. Kimi yazarlar da La Fontaine'e ya da onun karakterlerine parmak sallamak yerine alternatif metinler üretiyor. Bu metinler sayesinde çocuklar, birden fazla metni karşılaştırarak yaratıcı bir okumanın ve eleştirel düşünmenin kapılarını aralar.
Bu eserlerden ilki, Yaşar Kemal'in "Filler Sultanı ve Kırmızı Sakallı Topal Karınca" (4) adlı uzun masalıdır. La Fontaine'nin masalında çalışkanlığı ile göklere çıkartılan karınca, Yaşar Kemal'in kitabında perişan haldedir. Çalışkanlığıyla hiç durmadan oradan oraya koşturan karınca, fillerin emrine girmiş ve gece gündüz onlar için çalışıyordur. Yaşar Kemal, sanki La Fontaine'nin masalındaki karıncadan yana tavır koyanlara, "La Fontaine gelsin de karıncasının ne hale düştüğünü görsün," der gibidir.
Yaşar Kemal'in karınca için yaptığını bu kez ağustos böceği için yapan ise Shaun Tan'dır. Yazar, "Ağustosböceği" (5) adlı resimli kitabında, ağustos böceğini tembellikle suçlayanları, hikâyeyi bir de ağustos böceğinden dinlemeye davet eder. Tembellikle, yan gelip yatmakla ve boş işlerle uğraşmakla suçlanan ağustos böceğinin çalışmaya karar verdiğinde, kendisini nasıl bir durumda bulacağı çok iyi bir şekilde resmedilir. Çalışma La Fontaine'in zamanındaki gibi değildir. Ağustos böceği gece gündüz çalışsa bile yine aç kalacak, bir türlü rahata ve huzura eremeyecektir.
Son ve en önemli eser ise Leo Lionni'nin "Frederick" (6) adlı çalışmasıdır. Yazar, Yaşar Kemal'i ve Shaun Tan'ı da aşarak karıncalar ile ağustos böcekleri arasındaki birlik ve dayanışmayı ön plana çıkarır. Başka bir deyişle, onun metninde ağustos böceği ile karınca kardeştir.
"Sanatını konuşturan ağustos böcekleri aşkına!" diyerek kitabını kurgulayan Leo Lionni, en baştan niyetini ortaya koyar. Kitapta, aynı karınca ile ağustos böceği masalında olduğu gibi kışa hazırlık yapması gereken bir fare ailesi vardır. Ancak herkes yiyecek toplarken biri öylece oturup etrafı izlemekte; güneşin parıltısını, renkleri ve sözcükleri topladığını iddia etmektedir. Bu kişi Frederick'tir.
Ailesi, "Frederick, niçin çalışmıyorsun?" diye sorduğunda "Hiç çalışmaz olur muyum," diyerek cevap verir. Kimi zaman karanlık kış günleri için güneş ışını toplarken bir başka zaman külrengindeki kışı renklendirmek için renk biriktirir ya da bitmek bilmez uzun kış günleri boyunca konuşmak için sözcük toplar.
Leo Lionni bu noktadan sonra La Fontaine'den ayrılır ve ona alternatif bir kurgu sunar. Çünkü kış geldiğinde hiçbir şey "Ağustos Böceği ile Karınca" masalındaki gibi olmaz. Tarla fareleri karıncanın ağustos böceğine dediği gibi "Kardeş sen de çalışsaydın, şimdi aç ve açıkta olmazdın," demez ve onun suratına kapıyı kapatmazlar. Aksine mutlu bir aile olarak kış için biriktirdiklerini paylaşır, tüm zorluklara birlikte göğüs gererler. Ta ki ailenin biriktirdikleri tükeninceye kadar. O noktada Frederick'e dönüp "Senin topladıkların nerede, Frederick?" diye sorarak, onun çalışmasını da değerli ve anlamlı kılarlar. Frederick'in altın parıltılı ışınları ailenin içini ısıtırken, topladığı tüm renkler aile üyelerinin zihinlerini rengârenk boyar. Sıra sözcüklere geldiğindeyse Frederick bir şaire dönüşür. Fare ailesi, Frederick'in çabasını; "Bunlar karın doyurmaz diyerek," küçümsemez ve ağustos böceğinin türküsüne kulak vermeyen karıncanın aksine, Frederick'in şiirine alkış tutar.
Görünen o ki, Leo Lionni'nin yaratmış olduğu bu kurmacada, kafa emeği (Frederick) ile kol emeği (fare ailesi) muazzam bir iş birliği içerisinde birbiri için üretmiş ve birbirini beslemiştir. Frederick, ailesinin ürettiklerini tüketerek bedenini yeniden üretirken, bir sanatçı olarak kendi ürettikleriyle de ailenin diğer üyelerinin düş dünyasını, hayal gücünü ve düşüncelerini beslemiştir.
O halde karıncayı haklı bulmak nasıl ki bir toplumu hayal gücünden, akıldan, umuttan ve düşünceden mahrum bırakırsa; sadece ağustos böceğinden yana olmak da sanatçıyı açlığa mahkûm edebilir. Geçim derdine düşen sanatçı, zihninde hiçbir şey kuramaz, topluma umut ışığı yayamaz.
Sonuç olarak hem karıncaya hem de ağustos böceğine sahip çıkmak gerekir. Ta ki tüm canlılar özgürleşene dek. O zaman tüm eşitsizlikler ortadan kalkar ve herkes çok az bir çalışmayla dilediğini yapabilecek duruma gelir. Her karınca, her ağustos böceği ya da her kim olursa olsun, sabahları balık avlayıp öğlen mısır topladıktan sonra geriye kalan zamanda ister sanatla uğraşır isterse felsefe yapar.
***
*Bu metin, bir yetişkin ile bir çocuğun aynı eserleri kendi bakış açılarından okuduktan sonra ortak bir bakış açısında buluşmak adına, yürütmüş oldukları yaratıcı, eleştirel, özenli ve işbirlikçi bir okumanın ürünüdür.
1 - 2002 yapımı Fernando León de Aranoa filmi.
2 - Jean de la Fontaine, Ağustos Böceği ile Karınca, Çev. Metin Celâl, İstanbul: Oda Yayınları, 1991.
3 - Yalvaç Ural, La Fonten Orman Mahkemesinde adlı eserinde La Fontaine'i hayvanlara yargılatır ve mahkûm eder.
4 - Yaşar Kemal, Filler Sultanı ve Kırmızı Sakallı Topal Karınca, İstanbul: YKY, 2016.
5 - Shaun Tan, Ağustosböceği, Çev. Ümit Mutlu, 3. Baskı, İzmir: Desen Yayınları, 2021.
6 - Leo Lionni, Frederick, Çev. Kemal Atakay, 13. Basım, Ankara: Elma Yayınevi, 2015.
(ÖE/DDK/AÖ)