Başbakan Tayyip Erdoğan’ın açıkladığı “Demokratikleşme Paketi”nin tartışmaları da devam ediyor. Demokratikleşme konusunda hükümetin açıkladığı pakette önemli değişiklikler de yer alıyor. Bunları da önemsemek gerekir.
Başbakan Erdoğan’ın açıkladığı demokratikleşme paketinin önemli bir kısmı, Kürtlerin sürdürdüğü demokratikleşme mücadelesinde elde edilen meşru kazanımların yasallaşmasını içeriyor. Bu paketin maddelerine geçmeden genel olarak bu paket, bölgede Kürtler açısından beklentilerin çok altında kaldığını belirtmek gerek.
Paket, bölgede ne sevinç, ne de hayal kırıklığı yarattı. Çünkü PKK lideri Abdullah Öcalan’ın 21 Mart’ta Diyarbakır Newroz alanında okunan mektubu, Kürtler açısından tarihi bir milat olarak görülüyor. Bu mektup sonrasında silahlı güçlerin sınır dışına çekilmesi kararı alması ve başlayan yeni süreç, yeniden savaşların ve çatışmaların yoğunlaştığı Ortadoğu coğrafyasında Türkiye açısından yeni bir fırsatı da açığa çıkardı. Türkiye bu fırsatla, yüzyılı aşkın bir süredir çözemediği Kürt sorununda önemli bir kavşak noktasına gelmişti. Bu açıdan demokratikleşme paketi önemli bir fırsattı.
Başbakan Tayyip Erdoğan’ın bu paketin kesin hükümler içermediğini, ucunun açık olduğunu belirtmesi ise demokratikleşme adımları konusunda toplumda demokrasi ve özgürlükler açısından yeni adımlar atılabileceğinin de işareti olarak görülebilir. Ama bu adımlar AKP iktidarının halka bir lütfü olarak görmekten öte, başta Kürtler olmak üzere demokrasi ve özgürlükler konusunda mücadele yürüten tüm kesimlerin sürdürdüğü mücadelenin kazanımları olarak görmek gerekir. Neden mi? Bunları birkaç başlık altında incelemek gerekir.
Kürtlerin anadilinde eğitim beklentisi açıklanan pakette, sadece özel okullarla sınırlandırıldı. Yine Türkçe alfabede yer alamayan x,w,q harflerinin kullanımının önü yasal olarak açıldı. Türkiye W kriziyle, 2000’lerde tanıştı. 2000 yılından itibaren olarak yasal olarak kutlanan Newroz kutlamalarında o dönem miting izni için başvuran HADEP il örgütlerine “W” kullanılmasının yasak olduğu tebliği edildi. 2001 yılında hem Diyarbakır’da, hem de İstanbul’da “W” krizi yaşandı. Ara formül olarak “W” yerine başvurularda “V” kullanılması istenmişti. Bu nedenle birçok yerde Newroz kutlamalarına izin verilmemişti. HADEP geleneğinden gelen belediyelerin cadde, sokak ve park isimleri x,w,q harflerine takılmış, bu konuda idari mahkemelerde yüzü aşan davalar açılmıştı. Bugün Başbakan’ın “klavyelere özgürlük” adıyla açıkladığı bu harfler onlarca yıldır fiili olarak kullanılıyor. 1994 yılında yayın hayatına başlayan “Azadiya Welat” buna örnektir. Yine 2009 yılında açılan Kayapınar Belediyesi Cegerxwin Gençlik Kültür ve Sanat Merkezi tabelası 2009 yılında beri asılı olarak duruyor.
İstanbul sokaklarında “wali istifa” sloganlarını her köşe başında görür olmuştuk. 2001 yılında Üniversitelerde Kürt öğrenciler “anadilinde eğitim” talebiyle bir kampanya başlatmıştı. Yüzlerce Kürt öğrenci gözaltına alınmış, tutuklanmış, yüzlercesinin okulla ilişiği kesilmişti. AB uyum yasaları konusunda “farklı Dil de lehçelerde özel kursların açılması”na ilişkin yasal düzenlemeler yapılmış, Diyarbakır, Adana, İzmir, Van gibi birçok ilde açılan kurslarda, “kapı ve pencere “ ölçüleri bu kursların açılmasının önünde büyük bir engel olmuştu. 2004 yılında büyük bir devrim olarak adlandırılan “radyo ve televizyonlarda Kürtçe yayın” sadece ulusal kanallarla sınırlandırılmış ve hiçbir ulusal kanal Kürtçe yayın yapmamıştı. Daha sonraki süreçte bu yasak yerel radyo ve televizyonların fiili yayınlarıyla delinmiş, hükümet zorunlu olarak yerel radyo ve televizyonlara bu hakkı tanımıştı.
Son iki yıldır Diyarbakır’da tüm STK’ların yürüttüğü kampanyalar çerçevesinde Andımız Diyarbakır’da birçok okulda okutulmuyor. Hükümetin kamuda başörtüsüne getirdiği özgürlük, 1999 yılından bu yana birçok bölge belediyesinde uygulanıyor.
Hükümetin bu pakette getirdiği önemli bir yenilik, siyasal partilerde örgütlenmenin önünün açılması, oy kullanan herkesin siyasal partilere üye olmasının önünün açılmasıdır. Yoksa, yasal düzenlemeyle getirilecek olan “Eş Genel Başkanlık Sistemi” DTP ile birlikte fiili olarak uygulanıyor.
Bu paketin en olumsuz yanı ise baraj konusunda hükümetin getirdiği üç önerinin de demokratik bir yanı bulunmaması. Bu üç öneri de küçük siyasal partileri sandıkta boğmaya yönelik bir girişim. Hükümet bu pakette, seçim ittifaklarının önünü açmadı. Açmadığı gibi, pakette tartışılmaya açılan üç öneri de iktidar partisinin çoğunluğunu korumayı hedefliyor.
Hükümetin önerdiği birinci model uygulanan modeldir. İkinci model olan baraj yüzde 5, her seçim çevresinde 5 milletvekilinin seçileceği modelde ise BDP’nin Adana, Mersin, İstanbul, İzmir gibi kentlerden Meclise Milletvekili göndermesi mümkün görünmüyor. Üçüncü model olan barajın kaldırılması ve 550 seçim bölgesi modelinde ise BDP’nin milletvekili sayısı 50’nin çok üzerine çıkacaktır. Fakat bu sistem de bölge dışındaki illerde güçlü olan partiler çoğunluğu elinde tutacaktır. BDP ise bölgeye hapsedilecektir.
Hükümetin açıkladığı siyasal partilere yardım konusunda yüzde 7 olan barajın yüzde 3’e düşürülmesi de BDP’nin çok işine yaramayacaktır. Çünkü yüzde 10 barajı nedeniyle BDP genel seçimlerine bağımsız olarak girmekte, 2014 yerel seçimlerine ise bölge illerinde BDP, diğer illerde ise HDP çatısında seçime gireceğini açıkladı. Bölgede bulunan 18 ilde bağımsız adaylarla seçime giren BDP 1.4 milyon civarında oy aldı. BDP 18 ilde aldığı oylarla yüzde 3 sınırında bulunuyor. Seçmen katılımının genel olarak yükselmesi durumunda ise Hazine yardımından da pay alması riske girmiş bulunuyor.
Hükümetin açıkladığı demokratikleşme paketinin maddelerinin önemli bir kısmı, yürütülen demokrasi ve özgürlükler mücadelesi sonucu olarak fiili olarak uygulanıyor. Sadece yasa üzerinde kalan yasaklar ayıklanıyor. Bu yönüyle paket, bölge halkının beklentilerini karşılamaktan uzaktır. Demokratikleşme paketinin ucunun açık olması, halkta beklenti çıtasını da yükseltiyor. (AB/HK)
* Aydın Bolkan, Gazeteci - Diyarbakır