Bu korkunç olayları izleyen bir kaç gün içinde, Avrupalı siyasetçiler hemen yeni anti-terör uygulamaları hakkında görüşmeye başladı. Bu görüşmelerle, terör eylemlerini yapmayı düşünenlerin ve düzenlemiş olanların, politikacıları, demokrasinin önüne çekilen setin bir şekilde gündeme gelmesi konusunda etkili oldukları sonucunu da çıkarabiliriz.
İngilizlerin bu uygulamaları hayata geçirmesi durumunda, her Avrupa Birliği vatandaşı, parmak izlerini kayıt altına tutulmak üzere verecek, ülkeler arası seyahat sırasında izlenecek ve İnternet üzerinden yapılan her işlem takip edilecek.
Geçtiğimiz yılın sonunda Avrupa Birliği, biometrik kimlik kartları konusunda ABD örneğini, terörle mücadele anlamında takip etmeye karar verdi. Bu uygulama çerçevesinde, Avrupa'ya girmek isteyen ya da Avrupa'dan çıkan herkes, resmi bilgi bankasında depolanmak üzere, parmak izlerini bırakmak durumunda.
Şimdi İngiliz Hükümeti, bu uygulamayı ülkeye giren ya da ülkeden çıkan herkesin, kimlik kartı taşıması zorunluluğu getirerek genişletmeyi ve bu kimlik kartlarını bu yılın sonunda da tanıtmayı planlıyor. Eğer bu uygulama hayata geçerse, ki muhtemelen geçecek, Avrupalılar özel hayatlarından feragat edip, hem ulusal hem de uluslararası temel hak ve özgürlüklerinin bir kısmını siyasi otoritelere teslim edecek.
Avrupa toplumunun kanına şimdiden inanılmaz bir korku karıştı. Bu korku, vicdandan uzak yapılan siyaseti ve tahammülsüzlüğü durmadan besliyor. Londra'daki bombalı saldırıların ardından, bir caminin önünde bir Müslüman öldüresiye dövüldü öte yandan Müslümanların oturduğu bölgelere onlarca saldırıda bulunulduğuna ilişkin haberler ulaşıyor ve sağ kanatta yer alan siyasiler göçmenleri ve siyasi sığınma hakkı talep edenleri hedef alan konuşmalar yapıyor.
Bunun yanında demokrat kanatta yer alan siyasiler de durumun kontrol altında olduğu sinyalleri vererek, kişisel bilgilerin kayıt altında tutulacağı devasa bir bilgi bankası oluşturmaktan bahsediyor. Ancak parmak izi ya da İnternet iletişimin kayıt altında tutulduğuna dair hiç bir kanıtın olmaması ve New York, Washington, Madrid, ve Londra'da düzenlenen bombalı saldırılarda yer alan kimselerin kişisel bilgileri hakkında polisin elinde istihbarat bulunmaması kafalarda soru işareti yaratıyor.
Aslında Tony Blair Londra'daki saldırıların ardından bizzat bir açıklama yaparak, bu eylem önlenebilir bir yanı bulunmadığını da belirtti. Bunu belirtirken muhtemelen haklıydı. Özgür toplumlarda, insanlar sokaklarda yürür, otobüse ve metroya binerler, kısacası kullanıma açık yerlerde özgürce dolaşırlar. Her an olası bir saldırıya maruz kalma ihtimaliyle karşı karşıyayız ancak kişisel özgürlüklerimizi bu kötü ihtimallerle yüzyüze kalma pahasına yaşamak isteriz.
Devasa bir Avrupa veri bankası yaratmak bireylerin yaşamlarını daha güvenilir bir hale getirmeyecek. Daha çok bu uygulamalar, Avrupalıların 60 yıldır kazanımı olan kişisel hak ve özgürlüklerin üzerine bırakılmış pimi çekili bir bomba olarak uygulamaya sokulacak. Avrupalı gelecek neslin esaret altında yaşaması tehlikesi gündemde, her Avrupalı şüpheyle ve istihbarat servislerinin, polislerin, askeri güçlerin hayatlarında oynadığı büyük rolle ve yönlendirmeyle yaşayacak.
Böyle bir bedel ödersek şunu bilmeliyiz ki bu süreçte Bin Ladin ve diğerleri ödediğimiz bedellerden haz alacak ve demokrasinin gücünü kırma ve kazanılmış temel hak ve özgürlükleri insanların elinden alma hedefine de ulaşmış olacak.
(*) Aidan White, 2005 yılı Mayıs ayında yayımlanan, Gazetecilik, Sivil Özgürlükler ve Terörle Mücadele Raporunda imzası bulunan yazarlardandır ve bu rapora www.ifj.org adresinden ulaşılabilmektedir.