Popüler bir festival
23 Mayısda başlayıp 1 Haziranda sona eren Diyarbakır 3. Kültür Sanat Festivali Herşeye rağmen sanat sloganıyla gerçek bir cümbüş, hakiki bir halk-sanatçı buluşmaları olarak gerçekleşti.
Ben ancak Çarşamba Perşembe -Cuma günleri etkinlikleri izleyebildim. Zaten günde ortalama iki konser, bir tiyatro oyunu, üç dört film, iki söyleşi şeklinde geçen Festival günleri yoğun hatta yorucu idi.
Öncelikle belirtmek gerekir ki Diyarbakır Büyükşehir ve diğer Belediyelerin iki yıllık deneyimleri ve özellikle de gönüllü öğrencilerin katkısıyla organizasyon neredeyse mükemmeldi.
Geleneksel Kürt misafirperverliği ciddi ve disiplinli bir çalışmayla birleşince, kent dışından gelenlerin her birine birer rehber sağlayan organizatörler, konuklarını dört otel ve üç lokantada çok iyi bir şekilde ağırladı.
Büyükşehir Belediye Başkanı Feridun Çelik ise günde ortalama üç saat uyku ile ayakta kalarak tüm konuklarla tek tek ilgilendi.
Festivalin en önemli niteliklerinden biri belki de aşırı çeşitlilik ile zenginlik ve yoğunluğun yanısıra etkinliklerin gerçekten popüler olmasıydı. Özellikle 10-15 araçlık konvoyuyla Silvan gezisi olsun, Sanat sokağındaki etkinlikler olsun, mahallelerdeki gösteriler yerel halkın yoğun katılımı sayesinde dışarıdan gelenlerin kent halkıyla tanışmasını sağladı.
Canlı ve renkli ayrıca da...
Kuşkusuz 10 günlük Festival sırasında Diyarbakır kent merkezinde, Büyükşehir Belediye Tiyatrosunda, Sanat sokağında, Dicle-Fırat Kültür Merkezinde, otel lobilerinde ve lokantalarda sanat ve kültürün yanısıra özgür bir siyasi tartışma ortamı da doğdu.
Diyarbakırlılar, Belediye Başkanından sokak satıcısına kadar herkes konuklarına sorunlarını anlattı. Onların görüşlerini aldı. Güncel konu olan Kuzey Irak, Amerika Birleşik Devletleri (ABD) müdahalesi, bölgenin geleceği kimi zaman İngilizce hatta Amerikanca konuşuldu.
Valilik, edindiğim izlenime göre Festivale özel olarak bir destek vermediği gibi, hafiften köstek olmuş. Daha havaalanında bizi karşılamaya gelen gençler bir şey demedi ama minibüs şoförü, geçen yıl Festival bittikten sonra trafik polislerinin ilginç araştırmalar sonucunda Festivale katkıda bulunan minibüslerin, iki arka lastiğinin aynı hava derecesinde olmadığını saptayıp ceza kestiklerini söyledi.
Silvan gezisinde ise konvoy iki kez yarımşar saat süren aramaya tabi tutuldu. Ama bu kez jandarmalar hem nazik davranmaya çalışıyordu hem de Silvanda bir mahkemeden arama izni getirmişlerdi.
Bu arada yabancı uyrukluların Diyarbakırın bazı ilçelerine girmelerinin Valilik kararı ile yasaklandığını öğrendik. Aslında kimse OHALin gerçekten kalktığına inanamıyor henüz. Ama her şey yavaş yavaş düzelecek diyor Feridun Çelik.
Borusan Filarmoni Orkestrasıyla başlayıp Sertap Erener konseri ile sona eren Festival ne yazık ki Türk medyasında hakettiği yeri bulamadı.
Oysa ki Türk, Kürt, Ermeni kültürü, şiiri, öyküleri, müziği, oyunları, dansları, resimleri, mutfağı ve mizahı ile sergilendi. Atıf Yılmazdan Haluk Levente, Orhan Koçaktan Vedat Türkaliye, Müşfik Kenterden Cezmi Ersöze, Ahmet Sonerden Jülide Kurala, Cezmi Ersözden Mehmet Uzuna, Gürel Aykaldan Afşar Timuçine, Hüseyin Kuzudan Selda Bağcana kadar çok sayıda sanatçı ve aydın vardı programda.
Sait Ç. Keleşin Can Çekişmek! başlıklı resim sergisi ise bölgeyi, bölgenin sorunlarını resimle anlatan bir çalışma...
Atelyeler, gazete ve kadınlar...
Festivalin bence üç önemli artısı daha var:
Nisan ayından itibaren başlayan atelyelerde konuk uzmanlar sinemadan resime kadar çeşitli alanlarda Diyarbakırlı genç amatörlere bilgi ve deneyimlerini aktardı. Ben de geçen yıl Festival gazetesinin atelyesine katılmıştım ki, sonuç başarılı.
İkinci artı, Festival gazetesi. 10 gün boyunca her gün yayınlanan Festival gazetesi haber, söyleşi ve programlarıyla Festivale katılan herkes açısından son derece yararlı ve olumlu bir rehber niteliğindeydi.
Festivalde özel olarak Kadınlar için bazı etkinlikler düzenlenmiş olması, Batı Avrupadaki Positive Discrimination (Olumlu Ayrımcılık) ya da ABDdeki Affirmative Action (Olumlayıcı Eylem) anlayışının artık Diyarbakırda da hayata geçirildiğini gösterdi. Zaten Suriçindeki Çamaşırhane ve Tandırevinin açılış töreninde, mahalle halkının semtin efsanevi şahsiyeti Şaban Ablaya gösterdikleri kabullenmiş olgun tutum, 3. cinsiyete karşı duyulan saygının ifadesi gibiydi.
Başarılı belediye...
Bu arada Büyükşehir Belediyesi dört yıllık icraatını aktardığı bültende, herhalde Türkiye çapında bir rekora imza atmış oluyor: 22.5 trilyon borç ödenmiş, 111 trilyonluk yatırım yapılmış, 24 saat su akıyor, 73 km kanalizasyon şebekesi inşa edilmiş ve daha bir sürü altyapı alanında iş yapılmış. Ne var ki tüm bu başarılar neredeyse özel olarak ulusa, kamuoyuna, ulusal medya tarafından yansıtılmıyor.
Belediye Başkanı Çelik, İktidara geldiğimizde bize 5-6 ay ömür biçmişlerdi dedi.
HADEPli belediyelerin belediyecilikten anlayamadıklarını, ya da Belediyeyi sıradan bir siyasi araç olarak kullanacaklarını tahmin edenler büyük ölçüde yanılmış durumda. Yeni yerel seçimlerde Diyarbakırda oyların yüzde 70ini alacaklarını tahmin ediyor Çelik.
Diyarbakır bu aralar dev bir şantiye görünümünde. Suriçi olsun, kenar semtler olsun her yerde yoğun bir inşaat ve onarım çalışması var. Eski konaklar bazen Belediye bazen de STKlar tarafından satın alınıp restore ediliyor.
Yörenin ünlü siyah bazalt taşında tüm kentin tarihi. Sur çevresinin temizlenmesi ise bitmek üzere. Kırsal nufusun yoğunluğuna rağmen Ortadoğunun önemli bir metropolü olmaya aday Diyarbakır.
Zaten Belediye Meclislerinde bulunan tek tük AKPliler bile HADEPten seçilmiş belediye yöneticilerinin başarısını kabullenmiş olsalar gerek ki, tüm kararlar oy birliğiyle çıkıyor.
Yine de Diyarbakırın başta işsizlik olmak üzere devasa sorunları var. Bir kentte işsizlik oranı yüzde 70 olur mu? Hele Diyarbakır gibi gencecik nufuslu bir kentte...
Dostlar ve gelecek?
Kemal Varoldan Ahmet Özere, Şehmuz Dikenden Metin Kaygalaka, sonra HADEPli, İHDli dostlara kadar 3 günde çok sayıda tanıdıkla konuştum.
Bir sürü eşimi-dostumu da göremedim. 30 yıllık Diyarbakır gezilerim arasındaki belki de en rahat, en yumuşak gezi oldu bu seferki. 80 sonrasının, 90 sonrasının gerginliği gitmişti muhattaplarımın ifadesinden ve sokaklardan. Ama ne yazık ki Diyarbakırlı aydın, sanatçı ve politikacılar henüz gönül rahatlığıyla güleç bir söyleme yaklaşamıyordu. Gözyaşı ve kan dolu yıllar geride kalmıştı ama henüz gün doğmamıştı tamamen. Belirsizlikle kuşku arası bir temkinli ortam...
Gelecek yıl yapılacak 4. Festivalin hazırlıkları şimdiden başlamış. Ortadoğudan Avrupadan ve Amerikadan önemli konukları çağıracaklar. Müzik alanında ise ilginç bir ikili sahneye çıkabilir: Sezen Aksu-Civan Haco! (RD/NM)