Artık şaşırmıyoruz. Daha doğrusu şaşırmak istesek de şaşıramıyoruz. Sol Kemalist/ortanın solu çizgisinin en rafine isimleri tarafından Kürt meselesine "devlet sınıfı" açısından bakışı tereddütsüz bir sarahatle ifade eden sözler artık "Bak, ne hale geldiler"den öte bir yansıma bulmuyor.
Belki bulması da gerekmiyor. Önce Mümtaz Soysal'ın "nihaî çözüm" önerisi, ardından Onur Öymen'in Dersim hakkındaki hatırlatmaları. "Asıllarına rücu ettiler" deniyor, peki bu asıl ne? Bir devlet partisi olarak gelişip serpilmişken, kendisine Milliyetçi Cephe karşısında yüzde 42 oy sağlayan "toprak işleyenin su kullananın" çizgisine geçmiş, o yıllardan bugüne de bu çizginin iziyle yaşayagelmiş bir siyasal çevre aslına rücu edebilir mi? Daha yakın zamanlarda aslı temsil eden Kemal Satır mıydı, Turhan Feyzioğlu muydu? Kısaca söylenmesi gereken böyle bir şeyin mümkün olamayacağı, ortada bir ideolojik asıl arayan özcü yaklaşımın görmek istediğinin aksine ortada bir asıl olmadığı, olsa bile ideolojik alanın çok dışında, politik-pragmatik alanda kurulmuş olduğudur.
Pragma
"Ben manevî miras olarak hiçbir nas-ı kat'î, hiçbir dogma, hiçbir donmuş, kalıplaşmış düstur bırakmıyorum." Ebedî Şef'in, takipçilerine siyasal esneklik konusunda rahatlık sağlayan bu "sahih" sözleri adı Mustafa Kemal'le anılmasına karşın ondan önce de, sonra da var olan bir tarz-ı idare anlayışını yansıtıyor.
Ortada "kalıplaşmış düstur" olmadığında politik yönelimler, ittifaklar sadece muktedirin çıkarlarına bağlı taktik adımlar düzeyinde değerlendiriliyor. Millî ikonlarından İstiklâl Marşı'nın dahi Meclis'in Türkçü-İslâmcı ittifakı görünümündeki geniş kadrosunu Dâr-ül Hikmet-ül İslâmiye'nin desteğiyle berkitmeye yönelik bir taktikten ibaret olduğu ülkede "şüheda", "bayrak", "vatan" kelimelerinden oluşan imgeler avadanlığının nihaî işlevinin Kalender Orduevi'nde içilecek bir bardak çayı garantilemek olduğu açık değil mi?
Asker-liderler
Ebedî Şef'in "manevî mirası"nı kendi kafasına göre tevil eden ve "kalıplaşmış düsturlar" üzerinden bir retronimler silsilesiyle ören sol Kemalist ideolojinin (1) inşa sürecinin 27 Mayıs'ın sonrasına ve Nasır, Sukarno, Kaddafi gibi "anti-emperyalist" asker-liderler çağına tekabül etmesi tesadüf olmasa gerek.
Bu akımın en mütemayiz isimlerinin, politik sağ "barajlar kralı" üzerinden yatırımcı tahsillilere kapılarını açarken saltık asker-sivil bürokrasinin genç temsilcileri arasından çıktığına ve bunlar arasında en "kendinde devlet"e ait kabul edilenlerin Hariciye seçkinlerine mensup olduğuna ise dikkat etmek lâzım.
Demokrat Parti'nin sandıkta Adalet Partisi olarak geri dönüşüyle beraber bu kadroların "bir bardak çayın" teminatının o yıllarda son derece hakikî görünen bir "üçüncü yol"da olduğunu düşünmeleri gayet olağan. Bu nedenledir ki Mülkiye'nin "komünistliğini" bugün hatırlatma görevi yine bir kaybedene, Abdüllâtif Şener'e düşüyor.
Hariciye Partisi
Hariciyecilerimize dönecek olursak...Dışişleri'nin en kıdemli isimlerinin (bir başka "derin devlet"in cezbesine kapılarak kaybeden İnal Batu dışında) CHP ve MHP safları arasında dağılımını bu iki partinin gittikçe silikleşen politik söylemleri arasındaki farklarla anlamaya çalışmak yerine gizli bir "Hariciye Partisi"nin işbölümü sonucu olduğunu düşünmek fazla mı komplocu bir yaklaşım olur?
Apaçık olan hal ise sol Kemalist/ortanın solu akımın 2002'den beri ivme kazanan tehdit algısı karşısında yaşadığı "aslına rücu"nun muhayyel bir 1930'lar Asr-ı Saadet'ine dönüş olmadığıdır. Ortadaki durum bu kesimin mensuplarının nihayet sol Kemalizm'in yaldızını kazımaları ve Ebedî Şef'in gerçek "manevî mirasına", bir başka deyişle, politik pragmatizmle örülü taktikler dünyasına ait oluşlarını açıkça belli etmeleridir.
Özellikle anılan kesimin 27 Mayıs - 12 Eylül arasındaki yönelimleriyle yaratılan mistifikasyonun (2) sosyalist sol nezdinde bugün büyük ölçüde ortadan kalkıyor olması ve bazılarının CHP'nin "faşist" olduğunu keşfetmesi ise bu "aslına rücu" hareketinin mimarlarının çok umurlarında olmayan bir sonuç olsa gerek.(YÇ/EÜ)
---------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------
(1) Aslında saf, "mahz" anlamda bundan başka "Kemalizm" olmamasına karşın yaygın terimi yeğledim. İnşa edenlerin politik pragmatizmini bir yana bırakırsak, bu ideolojinin Mustafa Kemal'in siyasal düşünce dünyası ile ne kadar akraba olduğu ayrı bir tartışma konusudur.
(2) Bu mistifikasyonun tek taraflı veya "kandırılanın" rızası olmaksızın oluşmuş olduğu görüşü Türk siyasal tarihinin gerçekleriyle bağdaşmayacaktır.