Özel günlerde idare tarafından hazırlanan eğlenceler aynı zamanda Gebze Hapishanesi’ndeki siyasi kadın tutsakların buluşma anıdır.
Sayı 70’i, 80’i aşınca ve birçoğumuzun da birbirini tanımadığını düşünecek olursak; bu buluşmalar bir bakıma ayaküstü tanışmamıza ve hasret gidermemize vesile oluyor.
Bu tür etkinliklerde karşılaşmak kucaklaşıp “nasılsın” demek birle hayli zaman aldığından; etkinliğin başlayabilmesi için sessizliğin sağlanması da “zor” oluyor.
İşte böyle bir etkinlikte Aslı’yla tanıştık.
Siirt’ten yeni gelmişti.
Çocuksu göründüğünden olsa gerek, yaşını soruduğumda; “Füsun heval yaşımı söylersem çok şaşırırsın” demiş...
Yaşının 23 olduğunu söylediğinde de, attığım kahkahayla şaşırma sırası ona gelmişti!
Aslı Çalıhan Mart 1990 İstanbul doğumlu. Eminönü- Küçükpazar’da büyümüş. Nevşehir’li Türk bir anne ile Bingöl’lü Kürt bir babanın 4 çocuğundan üçüncüsü.
Kürt halkı anadilde eğitim mücadelesi verirken; Aslı da baba dili Zazaca’ya özgürlük istiyor.
Liseyi bitirdikten sonra üniversiteye gitmemiş; böyle bir istek ve çabası da olmamış.
29 Ekim 2011’de Abdullah Öcalan’la ilgili bir haftalık özgürlük eylemine katıldığı için Diyarbakır’da gözaltına alınmış. Çıkartıldığı savcılıkta tutuklanması talebiyle mahkemeye sevkedilir. Ve tutuklanarak hapishaneye gönderilir.
İki ay sonra iddianame açıklanır. Ve kısa bir süre sonrada Diyarbakır 7. ACM’de davanın görüşülmesine başlanır.
İlk duruşmada kimlik tespiti esasında soruları Zazaca yanıtlar; başka da hiçbir şey konuşmaz.
Aslı iddianamede yasadığı örgüt üyeliği ve patlayıcı (Molotof) bulundurmakla itham edilir.
Aralık 2012’de gerçekleşen karar duruşmasında baba dilinde savunmasını yapar.
Aslında daha gözaltına alındığı anda itibaren hüküm verilmiştir.
TMK ve TCK’daki özgürlük düşmanı, gerici faşist yasalar ve ÖYM’lerle yargılama süreci birçok dava dosyasında olduğu gibi bir formaliteden ibarettir.
Çünkü dosyada Aslı’nın yasadışı örgüt üyesi olduğuna ve gösteride Molotof attığına dair hiçbir veri, görüntü, maddi kanıt v.s.yoktur.
Ayrıca gözaltında Aslı aleyhine ifade veren polis ile yakalama tutanağı tümüyle birbiriyle çelişmektedir.
Fakat Diyarbakır 7. ACM heyeti Aslı’ya örgüt üyeliğinden 8 yıl 9 ay, patlayıcı (Molotof) atmaktan 4 yıl 2 ay ağır hapis cezası vermekte hiçbir sakınca görmez.
Bunun için biricik gerekçeleri de çok tartışılabilecek bilirkişi raporudur.
Tüm yüzü kapalı bir vesikalık fotoğraf ile Aslı’nın vesikalık fotoğrafını kıyaslayan bilirkişinin bu Aslı’dır demsi heyete yetmiş!
Aslı’ya gözlerden bir sonuca gitmiştir dememe, itiraz ediyor!
Çünkü Aslı’nın vesikalık fotoğrafıyla birlikte bilirkişiye gönderilen fotoğraftaki kişinin her tarafı kapalıymış, hiçbir uzvu görünmüyormuş!
Bilirkişinin hiçbir yerin görünmeyen kişinin Aslı olduğuna karar vermesi de, 7. ACM heyetinin bunu hiç tartışmasız kabul etmesi ve Aslı’yı hem örgüt üyeliği, hem de patlayıcı (Molotof) atmaktan cezalandırılması da…
Mahkemelerin, yasaların ve yargı süreçlerinin hepsi tartışmalı konular ve Türkiye’deki yargının bulunduğu, daha doğrusu düştüğü noktayı göstermektedir.
Aslında bizzat heyet başkanının Aslı’nın avukatına söyledikleri moda deyimiyle hem çok manidar hem de her şeyi açıklıyor.
İlk duruşmada heyet başkanı Aslı’yı görünce, kendi kendine “bunu niye getirmişler, bu bir şey yapmamıştır” diye düşünmüş. Ancak Aslı kimlik tespiti için konuşmaya başladığında, heyet başkanının fikri/kanısı tam tersine dönmüş ve “bu yapmıştır” diye düşünmüş.
Avukata itiraf edilen bu sözler insanı isyan ettirecek cinsten olsa da; Aslı’ya söz aldığında heyet başkanının kendisiyle ilgili fikrini değiştirecek neler söylediğini soruyorum.
“Sadece kimlik tespiti yapıldı, baba dilim Zazaca’yla yanıt verdim hepsi bu!” diyiyor.
Hani mahkemelerde Kürtçe savunma hakkı tanınmıştı!
Yalnız başına anadilde savunma yapma talep ve pratiği bile ÖYM’lerce örgüt mensubu olarak görülüp cezalandırmaya yetiyor.
Tıpkı Aslı’nın yaşadığı örnekte olduğu gibi…
Diyarbakır 7. ACM’nin verdiği bu akıl almaz kararı Yargıtay 9. Daire de onaylamış!
Bölgede bir gösteriye katılmanın, anadilde ya da baba dilde savunma yapmanın bedeli bu!
Aslı’nın ablası Hatice’de KCK Batman operasyonunda gözaltına alınmış, tutuklanıp yargılanmış.
Onun payına da üst üyelikten 14,5 yıl düşmüş.
Yani binlerce KCK tutsağından biri ve Şakran Kadın Hapishanesi’nde zorunlu ikamette.
Dün (28 Şubat) başbakan Erdoğan 17 Aralık operasyonunda tutuklananlardan 52inin tahliyesi üzerine:
“Hak yerini buldu dedi!
17 Aralık’tan beri polis, savcı, hâkim operasyonlarının yanı sıra yönetmelik değişikliği yapıldı.
Yetmedi HSYK yasasını da Meclisten geçirip, resmi gazetede yayınladılar.
Ve böylece 17 Aralık operasyonunda tutuklananlar için çok kısa sürede “hak yerini buldu”
“Adalet tecelli etti!”
Peki ya yıllardır bu polislerin hazırladıkları çakma delillerle, polis fezlekeleriyle hazırlanan iddianamelerle ÖYM’lerde yargılananlar ve ceza alanlar.
Bir gösteriye katıldığı için senin mahkemelerinin çerez gibi dağıttığı cezalarla hayatları, gelecekleri elinden alınanlar…
Binlerce siyasi tutsak için ne zaman adalet tecelli edecek?
Ne zaman hak yerini bulacak?
* Füsun Erdoğan, 1 Mart 2014, Gebze Kadın Kapalı Hapishane