Bu hafta Siirt’ten gelen Tuba Çelebi ve Nilgün Özkaran’ın dosyalarını paylaşmak üzere Cuma sabahı iki genç kadınla sohbete oturdum. Onlar anlattı, ben not aldım.
Tuba Mart 1990 Diyarbakır doğumlu. Kimlikte bir yaş büyük yazılmış. Yedi kardeşin beşincisi. Dicle Üniversitesi Çağdaş Türk lehçeleri ve Edebiyatları Bölümü 1. sınıf öğrencisi.
19 Nisan 2011’de okuldaki boykota katıldığı için gözaltına alınır, tutuklanır! Temmuz 2011’de iddianame açıklanır. 20 Eylül 2011’de ise ilk duruşması yapılır. İlk sorgusunu Türkçe verir. Savunmasında anadili Kürtçeyi bilmediği ve bunun tarihsel nedenlerine yer verir. Elbette böyle bir gerekçe ile gözaltına alıp, tutuklanmasının yanlışlığını, okuma hakkının elinden alınmasının eleştirerek beraatını ve tahliyesini ister.
Her zamanki gibi suç vasfı, delil olurumu şablonu ile tutukluluğunun devamına karara verilir. Ve tüm yargılama sürecinin tutuklu olarak geçirir.
Hapishanede anadilini öğrenir. 26 Şubat 2012’deki karar duruşmasında esas hakkında savunmasını Kürtçe yapar.
Örgüte üye olmakla birlikte, örgüt adına suç işlemekten; eğitim-öğretim hakkını engellemekten, yani boykota katılmaktan ve örgüt propagandası yapma iddialarıyla yargılanır.
Propaganda cezası yasal düzenlemeler nedeniyle düşer. Ancak üniversitede boykota katılması Tuba’ya 7 yıl 11 ay 18 gün hapis cezasına malolur.
Çünkü boykota katılması= öğüte üye olmamakla birlikte, örgüt adına suç işlemek olarak görülür ve 5 yıl 5 ay 18 gün hapis cezası verilir.
Boykota katılmanın cezası da Diyarbakır ÖYM’lerde 2 yıl 6 aydır!
Dosya şu an Yargıtay 9. Dairedeymiş! Hüküm özlü olarak Siirt E Tipi Hapishaneden bir gurup arkadaşıyla birlikte Aralık’ta Gebze’ye geldiler.
Anlattıkları karşısında ısrarla Tuba’ya başka bir fiil ya da maddi kanıt dosyada mevcut mu diye soruyorum?
Gülerek “hayır” diyor.
Tuba ve arkadaşları boykota katılmışlar. Ancak vizelerden dolayı her bir öğrencinin devamsızlığı fazla olduğu için, hocadan izin alarak derse girmemişler. İzin aldıkları hoca da, mahkemede bu doğrultuda tanıklık yapmış! Ancak mahkeme heyeti dikkate almamış. Ve basmış cezayı!
Esasında tam da bu noktanın tartışılması gerekir. Okuldaki bir boykota katılmanın, öğrencilerin demokratik haklarını kullanmalarının karşılığı nasıl oluyor da, 7 yıl 11 ay 18 gün hapis cezası oluyor? Ve ne yazık ki, bu şeklide ceza verilen öğrencilerin sayısının hayli fazla olduğu gerçeğini bira kez daha Tuba ve Nilgün’den diliyorum…
Zira Nilgün de bir boykotzede! 16 Aralık 1985 Diyarbakır doğumlu. Dicle Üniversitesi Beden Eğitimi Öğretmenliği 4. Sınıf öğrencisi.
Aydın Erdem’in katledilmesinden sonra okulda yapılan anma etkinliğinin ardından derleri 1 hafta boykot ederler. Üniversitedeki gerginlikten dolayı rektörlük bir hafta ara verdiğini açıklar.
Vize-final arası tatilde, Eskişehir’e bir arkadaşını ziyarete gider. Bir ihbar sonucu iki arkadaşıyla birlikte 17 Ocak 2010 tarihinde Eskişehir’de gözaltına alınır ve Diyarbakır’a götürülür. Dört günlük gözaltının ardından da tutuklanır.
Her zamanki klasik uygulama burada da kendini tekrar eder.
Dosyada gizlilik kararı olduğu için avukatına da gözaltına alındığına dair bilgi verilmez. Tutuklanarak hapishaneye gönderilir.
İki buçuk ay sonra iddianame açıklanır. İddianamede Aydın Erdem anmasına be boykota katılmak. Yine Ekim 2009’da anadilde eğitim talebiyle yapılan basın açıklamasına ve boykota katılmaktan:
Örgüt üyesi olmamakla birlikte, örgüt adına suç işlemek…
Derse girmeyerek boykota katılmak.
Sekiz-dokuz tane de örgüt propagandasından cezalandırılması istenir Nilgün’ün.
3. “demokratikleşme” paketiyle propagandalar düşer. Aydın Erdem’in katledilmesi protestosundaki boykot da, okul rektörlükçe tatil edildiği için dikkate alınmaz. Ancak anma ve basın açıklamasına, boykota katılmak Diyarbakır ÖYM örgüt üyesi olmamakla birlikte, örgüt adına suç işlediği gerekçesiyle; 5,5 yıl, boykota katılmaktan da 2,5 yıl ve 2911 sayılı gösteri ve yürüyüş yasasına muhalefetten de 5 ay hapis cezası verilir. Bu 5 aylık ceza ertelenir. Yargıtay savcı boykota 2,5 yık ceza verilmesini fazla bulmuş! Nilgün tutsaklığının 4. yılında Yargıtay’dan çıkacak kararı bekliyor.
Bu gerekçelerle Tuba’nın da, Nilgün’ünde tutuklu yargılanması başka bir hukuksuzluk örneği!
Bu gençlerin öğrenci olmaları, okulları ve gelecekleri tüm yargı süreci boyunca hiç dikkate alınmamış!
Resmen bir öğrenci kıyımı yapılmış, yapılıyor Diyarbakır ÖYM’lerinde…
Nilgün gözaltına alınıp, tutuklanması ve bunca yıl ceza alınmasının tek nedeninin üniversite polisince fişlemesi olduğunu söylüyor.
Her şey ne kadar kolay, ne kadar basit!
Polisin fişlemesine takılıp, gözaltına alınmaya gör.
Anında polis fezlekesi hazırlanır ve kısa sürede polis fezlekeleri iddianame, esas hakkında mütalaa olarak karşısına çıkar.
Kopyala yapıştır hukuku memlekete egemen olunca… Her şey bir-kaç parmak hareketiyle olup-bitiyor!
Sonra mı?
Ebru, Ruşan, Tuba, Nilgün ve onlarca, hatta yüzlerce Kürt öğrencilerinin geleceklerinin çalınarak, hapishanelere tıkılmasıyla tutuklu öğrenciler gerçeğini ortaya çıkarıyor.
22 Şubat 2014, Füsun Erdoğan, Gebze Kadın Kapalı Hapishane