Fotoğraf: Gladson Xavier, Pexels
Biz insanların çözülemeyen bir sorunu vardır. Öldürme ideolojisi, yani öldürme eyleminin diğerini öldürmenin ideolojik gerekçesidir. Öldürme ideolojisi cinayeti meşrulaştıran ideolojidir, ötekinin yok edilmesini kahramanca bir eylem olarak nitelendirecek kadar meşrulaştıran da odur.
Gerçek şu ki, ideolojinin meşrulaştırdığı öldürme, tarihteki en tehlikeli ve en iğrenç şeydir. Öldüren ve ölen… İdeoloji yüceltildi, katil öldürmesini övdü.
ABD Hiroşima ve Nagazaki’ye atom bombasını attığında, dakikalar içinde binlerce insanın hayatını kaybettiği bu eylemde, Japonlar hala bunun hatırasını yaşıyor. ABD tarafından ise halen bir zafer olarak görülür.
Öldürme ideolojisinin itici unsuru, katledenin, katledilenden daha değerli olmasıdır. Öldürme ideolojisi kitlelere, insanın uğrunda ölmeye layık gördüğü değerler tarafından coşkulu ve kontrol edilmesi gereken sıradan insanlara yöneliktir: Tanrı, millet, ırk, özgürlük, dış tehlike…
Öldürme ideolojisinin gerekçesi
Tarihsel olarak, yayılmacı imparatorluklar ideolojiyi öldürme fabrikası gibi görür. Yayılmacı imparatorluklar insanlara zenginlik veya hakimiyet vaadiyle değil, kutsal değerler adına vaatte bulunur. Öldürme ideolojisi, güçlünün zayıfa karşı ideolojisidir ya da kör gücün ideolojisidir. Zorbaların ve işgalcilerin ideolojisidir.
Napolyon savaşları, kardeşlik, sevgi ve eşitlik kavramlarının yaygınlaştırılması adı altında gerçekleştirdi; halkların kalkınmasına yardımcı olma bahanesiyle sömürgecilik yaptı. Hitler’in Aryan yüksek ırkı adı altında yaptığı savaşlar öldürme ideolojisinin gerekçesiydi. Öldürme ideolojisi ötekini öldürmek, ötekini feda etmektir.
Zorbanın, tiranlığını haklı çıkarmak için yaptığı konuşma da tüm bu kavramlar şahsında garip bir bütünleşmeyle vücut bulur. Söylemleri vatanın, halkın ve özgürlüğün statüsünü yükseltmeye dayanmaktadır.
Zorba ideolojisi toplumu ikiye böler: Tiranın yanında vatanı savunanlar ve tirana karşı vatanı savunanlar. Burada öldürme ideolojisi vatanı düşmanlarına karşı savunma şeklini alır. Vatanın düşmanları tiranın düşmanlarıdır.
Zorbalar, iktidarı savunmak için hainleri ve komplocuları eziyoruz derler. Stalin, yoldaşlarının idamıyla sonuçlanan tüm yargılamaları, vatana ihanet bahanesiyle yaptı. Lenin’in partinin sevgilisi dediği Nikolay Buharin, bir “Alman ajanı” yapıldı ve soğukkanlılıkla idam edildi.
Cinayet ideolojisinin görünmeyeni
İnsan hayatının bu trajik yönü hakkında konuştuğumuzda, cinayet ideolojisinin kendi içinde iki ideoloji olduğunu göreceğiz: görünen bir ideoloji ve görünmeyen bir ideoloji. Sorun, bu ideolojik yalanın insanların üzerine yattığı zamandır.
Bir ülkeyi işgal etmek için veya iktidarın otoritesini korumak için açıkça öldür denilmiyor. İnsanın esir olduğu kavramlardan milletin veya devletin onuru, güvenliği vb. için savaşın denir. Kocaman yalanlar söylenir. Bu görünen ideoloji, gizli ideolojinin altında yatar.
Cinayet ideolojisinde insanın, ne katil ne de öldürülen için bir değeri vardır. Çünkü insan fikrine yönelik nihilist bir eğilimi içselleştirir.
ABD’nin Irak’ı işgal edecek askerlerine yaptığı konuşma neydi? Askerlere Irak’ta petrol için gidip öldürmelerini söylemedi. Görüneni gizli kılmak için diktatörü ortadan kaldırmak ve demokrasi bayrağını yükseklere çıkarmak gibi yalanlara başvuruldu.
Mesela, İran ve Nasrallah yöneticileri, Suriye’de savaşacak olanlara ne diyordu? Onlara, İran’ın Suriye’de tiran rejimini korumaya gitmelerini değil, Hüseyin, Zeynep ve türbeler uğruna gitmelerini söylüyorlardı.
Yani cinayet ideolojisinde açık bir söylem ve gizli bir söylem vardır. Sorun şu ki: ideolojik yalanın ne zaman insanları aldattığı, ne zaman katili ve mağduru aynı şekilde aldattığıdır. Çünkü ötekinin olumsuzlanması üzerine kuruludur. Güçlünün zayıfa karşı ideolojisidir.
Bu arada Haçlı Seferlerinden de bahsetmek gerekirse, sınırlarının dışında kalanları soyma savaşlarına dayanıyor. Sahiplerine Mesih uğruna öldürmelerini söyleyen sahte bir ideolojiye dayanıyor. Bu fetihler sırasında, hiç kimse başkalarına basit sebeplerden ölmeyi söylemez.
Akıl almaz soru işaretleri
İnsanlığın üzerinden kaç savaş, kaç katliam geçti? İnsanlık neden öldürme eyleminden muaf değil? Kaç bilge, kaç peygamber ve kaç yazar insanın değerini en üst düzeye çıkarmak için yazdı. İnsan öldürmenin reddini kaç kez istedi, sayısı belli değil.
İnsanın öldürülmesi ya da saldırganlık eğilimi doğasında var olan bir eğilim midir, yoksa doğuştan gelen bir durum mudur? Ancak, öldürülecek ya da uğruna öldürülecek bir insanın değerinden daha büyük ne olabilir? İnsanın ideolojik olarak formüle edilmiş bir öldürme dürtüsü olmasını sağlayan bu değer nedir?
Freud’un şu sözünden memnun muyuz: “Öldürme ideolojisinin devamını sağlayan, insan ruhunda kök salan öldürme içgüdüsü mü, yoksa çıkarlar ve zenginlik hırsı mı, yoksa yayılma eğilimleri olan imparatorluklar mı? Ötekinin işgali ve sömürüsü, öldürme ideolojisinin devamını sağlayan, savaşın kötülüklerinin ve cinayet ideolojisinin kökü olduğunu mu, yoksa iktidarın korunmasını yüceltmeye mi itiyor?”
Meselenin özü, savaşın ideolojisi olarak öldürme ideolojisi, bir devletin medeniyet, modernleşme ve refah adına başka bir halkla savaşı, içinde yaşamak isteyen bir topluma karşı milislerin savaşıdır. Öldürme ideolojisinde, kişi asil bir görev için savaştığına ikna olurken, aslında çok düşük hedefler için savaşılmaktadır. (ÖÇ/AS)