2024-2025 eğitim-öğretim yılının ilk dönemi sona ererken, eğitim sistemimizdeki kronik sorunlar gündemdeki yerini koruyor. Millî Eğitim Bakanlığı, rakamlarla bir başarı tablosu sunarken, sahadaki durum bu iddiaların çok uzağında. Hem devlet okullarında hem de özel okullarda yaşanan sorunlar, eğitimin niteliği ve erişilebilirliği konusundaki kaygıları artırıyor. Özellikle anadilinde eğitim meselesi, çözüm bekleyen en büyük sorunlardan biri olarak dikkat çekiyor.
Bakanlık, eğitimde devrim niteliğinde adımlar attığını öne sürüyor. İstatistiklere göre, yeni derslikler açıldı, öğretmen atamaları hız kazandı ve dijital araçlara erişim arttı. Bütçedeki artışlar ve köy okullarının yeniden aktif hale getirilmesi, bakanlığın sıkça vurguladığı başarı örnekleri arasında. Ancak bu olumlu tablo, sahadaki deneyimlerle büyük ölçüde çelişiyor.
Türkiye’nin eğitim sistemindeki en önemli sorunlardan biri, anadilinde eğitim konusunun çözülememiş olmasıdır. Kürtçe, Arapça ve diğer anadillerinde eğitim talebi, yıllardır göz ardı edilmektedir. Bu durum, öğrencilerin kendilerini ifade etme becerilerini kısıtladığı gibi, kültürel kimliklerini de bastırıyor. UNESCO ve diğer uluslararası kuruluşların, anadilinde eğitimin bireyin bilişsel gelişimine olan katkılarını defalarca vurgulamasına rağmen, Türkiye bu alanda somut adımlar atamamaktadır. Anadilinde eğitim yalnızca bir hak değil, aynı zamanda eğitimde eşitlik ve adaletin temel bir gereğidir.
Devlet okullarında öğretmenler, kalabalık sınıflar, yetersiz kaynaklar ve disiplin sorunlarıyla mücadele ederken; özel okullarda veliler, astronomik ücretler ve ekonomik yüklerin altında ezilmektedir. Eğitimde fırsat eşitsizliği her geçen gün daha da derinleşmekte, "nitelikli eğitim" bir ayrıcalık haline gelmektedir.
Fiziksel altyapının yetersizliği ve öğretmen açığı da devlet okullarında ciddi sorunlara yol açmaktadır. Öte yandan, özel okullarda ticari kaygılar ön planda olduğu için eğitimin niteliği yerine kârlılık önceliklendirilmektedir. Veliler, "parası olan kaliteli eğitim alır" anlayışının eğitim sistemini yozlaştırdığını ifade etmektedir.
Öğretmenler, artan iş yükü, öğrenci disiplinsizliği ve sistematik destek eksikliği nedeniyle tükenmişlik sendromuyla karşı karşıyadır. Veliler ise okullarda yaşanan ekonomik sıkıntılar nedeniyle ek ücret talepleri ve yetersiz hizmetlerle mücadele etmektedir.
Özellikle kırsal bölgelerde, öğrencilerin temel ihtiyaçlarının bile karşılanmadığına tanık olunmaktadır. Kalem, kitap ve defter gibi temel malzemeler dahi birçok öğrenci için lüks hale gelmiştir. Bunun yanı sıra, dijital eğitim materyallerine erişim sorunları da hâlâ çözülmüş değildir.
Sorunların çözümü için ne yapılmalı?
Eğitimdeki sorunların çözümü, yalnızca reform söylemleriyle değil, sahadaki gerçek ihtiyaçların tespiti ve bu ihtiyaçlara yönelik somut adımlarla mümkündür.
Anadilinde eğitim hakkı tanınmalı ve bu konuda bilimsel veriler ışığında bir yol haritası oluşturulmalıdır.
Eğitim sistemindeki merkeziyetçilik yerine, yerel ihtiyaçlara göre esnek çözümler geliştirilmelidir.
Eğitim materyallerine eşit erişim sağlanmalı, ekonomik olarak dezavantajlı öğrenciler için destek mekanizmaları geliştirilmelidir.
Öğretmenlerin mesleki gelişimleri için desteklenmeleri ve iş yüklerinin azaltılması sağlanmalıdır. Ayrıca, öğretmenlerin sahadaki deneyimlerine dayalı politikalar oluşturulmalıdır.
Eğitim sisteminde devrimden söz etmek için önce sahadaki gerçeklerin dikkate alınması gerekir. Rakamlar bir başarı hikâyesi anlatabilir, ancak okulların, öğretmenlerin ve velilerin deneyimleri bu hikâyeyi doğrulamadığında, bu söylem yalnızca bir propagandadan ibaret kalır. Anadilinde eğitim hakkının tanınmadığı, eşitsizliklerin derinleştiği ve eğitimin bir meta haline geldiği bir ortamda, “devrim” söylemi sadece bir illüzyon yaratmaktan öteye geçemez.
Gelecek dönemlerin daha umut verici olması için, eğitimin tüm paydaşlarını kapsayan, katılımcı ve gerçekçi bir yaklaşımla hareket edilmelidir. Eğitim bir haksa, bu hakkı herkes için erişilebilir ve nitelikli hale getirmek, toplum olarak önceliğimiz olmalıdır.
(AÖ/VC)