Amerika Birleşik Devletleri Başkanı Barack Obama ile Fransız Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy, 6 Haziran günü Normandiya çıkarmasının 65. yılında Fransa'da aralarında yaptıkları konuşmada Türkiye'nin Avrupa Birliği'ne üyeliği konusunda açıklamalar yaptılar: "Doğu ve Batı arasında köprü" ülke deyişi ve bu deyişin (temsilin ya da imgenin) güncel siyasi bahisler alanında kullanımını yeniden gündeme oturttu. Değişen siyasi, ekonomik ve kültürel konjonktüre göre bu ifade, Türkiye'nin bağlamsal olarak nasıl anlamlandırıldığının izini sürmemize olanak tanır.
Batı'daki Türkiye (geçmişte Osmanlı) imgesinin önemli öğelerinden biri (1) Doğu ile Batı arasında olmasıdır. Daha doğru bir ifadeyle, Türkiye'nin iki kıta arasında bulunan ülke olarak düşünülmesi ve temsil edilmesidir. Türkiye'nin bu temsili Batı imgelemindeki yerini Osmanlı'nın Balkanlar'daki ve Viyana kapılarındaki varlığıyla almıştır. Konstantinopolis ve Bizans mirası da İstanbul'a yerleşen Osmanlı'nın Batı'da böyle imgelenmesinin önemli unsurlarından biridir. Bunu siyasi ve jeopolitik olarak Türkiye'nin Osmanlı geçmişinin temsili olarak not edebiliriz.
Bunun yanı sıra bir de kültürel temsil bu iki aradalığı düşün evrenine taşır. Batı zihninde iki kıta arasında olmanın kültürel izdüşümünü ise, Osmanlı'nın Tanzimat hareketiyle başlattığı yenileşme girişimleri ve ardından da Cumhuriyet Türkiye'sinin modernleşme ve laikleşme deneyimi de yerleşik kılar.
Doğululuk ile Batılılık arasında salınma
Ancak değişen dünya siyasi ve kültürel düzeniyle bağlantılı olarak İstanbul'un, Osmanlı'nın ve Türkiye'nin kimi zaman Batılılığı kimi zamansa Doğululuğu ön plana çıkar. Bazen öyle ki, Doğululuğun belirleyici öğesi sandığımız bir kimlik özelliği, birden Batılılığı imler hale gelebilir. Söylenmek istenen Doğululuk ile Batılılık arasındaki ilişkinin sorgulanma biçimi, gösterdiği güncel salınımlara rağmen Türkiye üstüne söylemin yapısını oluşturur.
Buna Kemalizmin Batı'da nasıl algılandığı konusunda bir örnekle açıklık getirebiliriz. Batı tipi modernleşme hareketi olarak Kemalizm, Türkiye'nin iki kıta arasında olmasını Batılılığı lehine çözüme bağlar. Ancak aynı Kemalizm, Türk kimliğini öne çıkaran bir hareket olarak nitelendiğinde azınlıklar karşısındaki otoriterliği ve hoşgörüzülüğüyle (yani milliyetçiliğiyle) Doğululuğa ait ve yakışır bir hareket olarak nitelenir.
Doğu-Batı ikiliğinin fakatı
Obama ve Sarkozy'nin Türkiye'nin Avrupa Birliği üyeliği konusunda yaptıkları görüş alışverişinde Nicolas Sarkozy'nin "biz aslında aynı şeyi düşünüyoruz" demesi, sıradan konuşmalardaki şakalara konu ola dursun, aslında bir yönüyle kültürel bilinçaltından gelen bir doğruyu dile getiriyor. Obama'nın Türkiye'nin Avrupa Birliği'ne üyeliğini arzulayan sözüne karşı Sarkozy şöyle yanıt veriyor: "Amaç konusunda hemfikiriz (...), ki bu da Türkiye'nin Doğu ile Batı arasındaki köprü rolünü tamamıyla oynayabilmesidir." Burada Sarkozy Türkiye'nin Batılılığı konusunda ya da Batı'ya yakınlığı konusunda her iki tarafın şüpheye düşmediğini ve aynı fikirde olduğunu söylemektedir. Ardından Sarkozy'nin söyleminde Türkiye üstüne söylemin Yani Doğu-Batı ikiliğinin fakatı gelir.
Sarkozy şöyle devam eder: "Ancak aramızda, amacın nasıl gerçekleştirileceği konusunda bir fark var. ABD'nin Türkiye'nin geleneksel Avrupa Birliği ile bütünleşmesi görüşüne karşı benim görüşüm Avrupa Birliği ile bütünleşmesi değildir". Burada Sarkozy'nin dile getirdiği şey, aslında Türkiye'nin günün koşullarına ve politik bahislere göre kimi zaman Avrupa'nın içinde kimi zamanda dışındaymış gibi düşünülmesinin yeniden tezahür etmesidir. Avrupa'nın Avrupalılığı ya da Batılılığıyla karşılaştırıldığında Türkiye'nin Batı'ya uzak düştüğünün dile getirilmesidir. Orijinali varken bir tür düzeltilmesi gereken kopyaya gereksinim olmadığı sanki söylenen.
Türkiye: Avrupa'nın kültürel sınırı
Ancak dile gelen önemli bir başka şey, Türkiye'nin Avrupa Birliği'ne üyelik sürecinin Avrupa'nın kültürel sınırları konusunda dayattığı bir kimlik sorgulamasıdır. Avrupa kendisini bu sorguya çektiğinde, genellikle Türkiye'nin kültürel anlamda farklı olduğunu düşünür. Bu farklılığı Türkiye'nin kimi zaman aşırı sağ söylemlerde dışlanması gereken mutlak öteki olarak düşünülmesini beraberinde getirir. Kimi zaman da Türkiye tam da bu farklılığı nedeniyle mutlak değil ehlileşmiş öteki olarak düşünülür. Bu durumda Türkiye'ye Avrupa'yı ve Amerika Birleşik Devletlerini Türkofon dünyaya ya da Müslüman Orta-Doğu'ya bağlama görevi düşer. Bu bağlamda Sarkozy ile Obama'nın söylemleri örtüşmektedir. Türkiye'nin NATO üyeliğine aynı vurguyu yaparlar. Avrupa'nın sınırı ve kimliği sorunu Amerika Birleşik Devletleri'nin kendisi Avrupa ya da dünyayı düşünürken pek de üstünde durduğu bir konu değildir.
Bugün ABD'nin Obama'nın ağzından formülleştirilen söyleminde zaten bu açıkça dile gelmektedir. Obama'ya göre Türkiye'nin AB üyeliği "barışa, refaha, huzura dayanan, ekonomik açısıdan bütünleşmiş ve tüm unsurlarıyla birlikte küreselleşen bir dünyada Müslümanlara iletilen bir mesaj" anlamına gelmektedir. Aslında görüldüğü üzere, Türkiye'nin İslami dinsel kimliği Türkiye'yi Obama'nın gözünde Avrupa ve ABD'nin birlikte 11 Eylül öncesi ve sonrasında inşa ettiği mutlak öteki İslam ikiliğini kıracak bir unsur olarak değerlendiriliyor. Bu çerçevede Avrupa Birliği'nin kendisinden farklı Türkiye'yi kendi bünyesine katmasını talep etmektedir. Pek de bu Doğulu farklılığı vurgulamadan; çünkü Türkiye'yi İslami kimliğini ehlileştirmiş bir ülke olarak tanımlamak söz konusu ama bu ehlilik vurgusu zamana bağlı bir vurgu olarak da kalabilir.
Sarkozy, Huntington gibi düşünüyor
Bu farklılığı açıkça dile getiren Sarkozy ise Avrupa'nın (kültürel) sınırları konusunu Avrupalı olarak önemsediğini dile getirirken, Samuel Huntington'un betimlediği iki kutuplu dünya (Batı ve Doğu) söylem evreninden söz almaktadır. Bu bağlamda Sarkozy'nin söyleminde Türkiye, Rusya ve Avrupa Birliği arasında kurulacak ekonomi ve güvenlik alanında bir anlaşma ve dayanışma ön plana çıkmaktadır.
Bu da Türkiye'nin Doğu ve Batı arasında köprü olduğu, olabileceği ya da olması gerektiği gibi ifadelerde esas unsur olarak Türkiye'nin jeopolitik konumunun Avrupa açısından önemli olduğunu vurgulamanın bir yoludur. Böylece Türkiye ne dışlanır ne de içerilir: Ya da hem dışlanır hem de içerilir. Bu durumda Sarkozy'nin Obama'ya "Avrupa'nın sınırlarının olması önemlidir. Çünkü Avrupa dünya istikrar unsurudur. Bunun yıkılmasına izin veremem" demesi de anlamını bulmuş olur.
Bugün Avrupa dünyanın istikrarının sürekli bozulduğu Orta ve Yakın-Doğu ile sınırdaş olmak istememektedir. Ama Orta-Doğu ve sorunlarını hem Avrupa'yı hem de ABD'yi hep yaratıcıları ve sürdürücüleri olarak içine çekmektedir. Her içiçe geçişte eylemlerin her anlamdaki adaletsizliği Doğu ile Batı arasındaki ilişkileri her iki taraf için ama özellikle de Doğu tarafı için bir dışlama ve dışlanma ilişkisine dönüştürmektedir.
Obama'nın bu dışlanma ve içerilme ilişkilerinin dönüştürülmesi açısından Türkiye'yi bugün için jeopolitik ve kültürel anlamda bir Doğu ile Batı arasında köprü olarak görme eğilimi söz konusudur. Ama bu bağlamda benzer uluslararası ilişki anlarında zaten Türkiye'nin hep bu rolü ön plana çıkarılmıştır. Bunu da genellikle Avrupa'da liberal siyasi partiler üstlenmiştir. Avrupa sağının Avrupa seçimlerinde "başarılı" olması da Türkiye'nin bu rolünün hep önemseneceği, ama Avrupa Birliği ile bütünleşme açısından da sürekli geri adımlar atılacağını göstermektedir. Bir de Yeşiller var ki, onlar belki de Türkiye'nin kültürel farklılığı ve Avrupa'nın sınırları konusunda Avrupa sağı ile aynı fikirde olmayabilirler.(NTC/EÜ)
* Doç. Dr. Nilgün Tutal Cheviron, Galatasaray Üniversitesi İletişim Fakültesi.
-------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------
(1) Bu konuda ayrıntılı bilgi için bkz., Nilgün Tutal (2006). Söylemler ve Temsiller Fransızlar Türkleri Nasıl Anımsıyor ya da Fransız İmgeleminde Türkiye, Ankara: Phoenix yayınları, sf.356.