“Şansölyeye kadar herkes, ben halka açılmadan önce bu davayı biliyordu. Herkes bunun korkunç olduğunu ve yardım almam gerektiğini söyledi. Ama kimse bana yardım etmedi.”
“Herkes biliyordu ama kimse bana yardım etmedi.” Pandemi döneminde aşı karşıtlarının baskıları altında hayatını kaybeden Lisa-Maria Kellermayr'ın intihar notu, Türkiye'deki hekim intiharlarıyla ne tür benzerlikler gösteriyor?
Psikanalist, yazar Julia Kristeva, insanın “tüm çıkışlar kapatıldığında kaçmak ya da savaşmak yerine geri çekilmeyi öğrendiğini” belirtir. Bedene yönelen bu varoluş acısı ve geri çekilme, akademisyen, felsefeci Helene Cixous tarafından ise “ruhun felci” olarak tanımlanır. Ruhları felç eden bu “sessizlik acısı”nın yazıya ya da söze dönüştürülmesinin ne tür anlamları olabilir? İntihar mektuplarına böyle bakmak mümkün mü? Bazı mektupları faillerden hesap sorulmasını bekleyen “ihbarlar” veya bir daha bunların yaşanmaması için “çağrılar” olarak okursak, bu hepimiz için başka bir yüzleşmeyi daha getirmez mi? Tanık kılınma ve sorumluluğa dair bir yüzleşme...
“Bu notu okuduktan sonra her şey değişecek”
Adana Çukurova Üniversitesi Tıp Fakültesi Balcalı Hastanesi'nde görev yapan pediatri asistanı Dr. Ece Ceyda Güdemek’in intihar mektubu, Türkiye'de hekimlerin karşılaştığı zorlukları gözler önüne seriyor. Hastanede nöbetlerin 24 saat olduğu, gece mesaisine giden genç kadının sabah nöbete başlayınca 36 saat çalıştığı, 12 saatlik aranın ardından 36 saat daha mesai yaptığı belirtiliyordu.
Güdemek’in intiharına iş cinayeti dememek zor. Güdemek’in son mektubundaki, "Bu notu okuduktan sonra her şey değişecek, herkes elini taşın altına koyacak, herkes insanların iyi olması için çalışacak. Umarım ölümüm bazı güzel değişikliklere yol açar. Kimse kimsenin dedikodusunu yapmasın. Lanet hastaneler doktorlara yüklenip durmasın" ifadeleri, sağlık sektöründeki sorunların çözümü için bir çağrı niteliğinde.
Bursa Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi'nde görevli asistan doktor Mustafa Yalçın’ın intihar mektubu da, "İronik olan şu ki, insanların birbirine tahammül edememesine tahammül edemez oldum" diyerek, sağlık sektöründe yaşanan insanlar arası ilişki sorunlarına ve zorbalığa dikkat çekiyor.
Prof. Dr. Özgüven: Hekimler tüm dünyada en çok intihar davranışı gösteren meslek grubu
Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Emekli Öğretim Üyesi ve Türkiye Psikiyatri Derneği Krize Müdahale ve İntiharı Önleme Çalışma Birimi Üyesi Prof. Dr. Halise Devrimci Özgüven'in derinlemesine değerlendirmeleriyle, son dönemde sıklıkla yaşanan hatta bir ay önce tek bir günde üç hekim intiharıyla gündeme gelen sağlık çalışanlarının karşılaştığı zorluklar ve intiharların altında yatan nedenleri sorgularken, bireyleri hastadan çok müşteri olarak gören neoliberal sağlık sistemini de sorgulamış oluyoruz.
Prof. Dr. Özgüven, "Hekimler tüm dünyada en çok intihar davranışı gösteren meslek grubu ve hekimlerde intihar sıklığı genel toplumda görülenden 1.5 ila 5 kat daha yüksek" diyerek bu sorunun ciddiyetini şöyle vurguluyor:
“Hekim intiharlarının nedenleri ile ilgili tek bilgi kaynağımız intihar mektupları değil, psikolojik otopsi çalışmalarından, klinik ve epidemiyolojik araştırmalardan gelen veriler de çok önemli. Bırakılan mektuplar ve araştırma sonuçları hekim intiharlarının nedenleri ile ilgili birkaç konuya dikkat çekiyor. Bütün intiharlarda olduğu gibi hekim intiharlarının da en başta gelen nedeni psikiyatrik hastalıklar, bunların içinde de en önemlisi depresyon. Ama hekimlerde psikiyatrik hastalıklar toplumun geri kalanından daha sık değil, o halde hekimlerde intiharların daha sık olmasına yol açan başka nedenler olmalı. Hekimler daha öğrencilik dönemlerinden başlayarak büyük bir stres altında. İntihar davranışları tıp öğrenciliği sürecinde artmaya başlıyor. Eğitim çok zor, uzun ve meşakkatli, beklentiler çok yüksek. Tıp fakültesi bittikten sonra stres katlanarak artıyor. Çünkü hekimler çok baskı altında çalışıyor. Çalışma saatleri uzun, beklentiler çok yüksek ve gerçekçi değil. Bir hekimden hem dinlenmeden çalışması, insani gereksinimlerini yok sayması hem sürekli eğitimine devam etmesi hem her talebe olumlu yanıt vermesi hem güler yüzlü ve anlayışlı olması hem her hastayı kurtarması bekleniyor. Günde 100 hastaya bakıp nasıl güler yüzlü olunabilir, nasıl her hasta doğru değerlendirilebilir? Üstelik aldıkları zorlu eğitimin ve yüksek stresli çalışma ortamının ekonomik ve duygusal karşılığını da alamıyorlar. Ülkemizde hekimlere yönelik şiddet olaylarının artması ve toplumda görmeleri gereken saygıyı görememek yıpratıcı oluyor. İş yerinde mobbing yaygın, katı bir hiyerarşik ortam ve yüksek bir rekabet var. Ayrıca hekimler iş ile özel yaşam arasındaki dengeyi kuramıyor; özel yaşamlarına ayıracak enerjileri ve zamanları kalmıyor, bu da özel yaşamlarında kişiler arası ilişki sorunlarını artırıyor. Üstelik hekimler sanılanın aksine psikolojik sorunları için yardım aramaya da yatkın değiller; sorunu kendilerinin çözebileceğini düşünüyor ya da çözmek için hiçbir şey yapmıyorlar. İntihar davranışında bulunan hekimler kendilerini yalnız, çaresiz, kapana kısılmış ve değersiz hissediyor gibi görünüyorlar.”
Sağlık kurumları ve dernekler, hekim intiharlarını önlemek için ne tür politikalar ve programlar uyguluyor? Bunların yeterliği ve erişebilirliği nasıl?
Açıkçası şimdiye dek ülkemizde bu tür politikalar ve programlar uygulanmadı. Dünyada örnekleri var bunun ama bizde yoktu. Türkiye Psikiyatri Derneği böyle bir program geliştirme aşamasında. Epey yol katedildi; gönüllüler ile çalışmaya başlamak üzereyiz. Öncelikli amacımız psikolojik bir sorunu ya da psikiyatrik hastalığı olan hekimlere, en kısa sürede gerekli hizmeti mahremiyeti koruyarak sunmak ve bu yolla intiharların önüne geçmek.
Kültürel ve toplumsal beklentilerin, hekimler üzerindeki psikolojik baskıyı ve intihar riskini artırdığına dair bir veri veya gözlem var mı? Çok uzun olmayan bir zaman önce (pandeminin başlarında) alkışlatılan hekimler, son dönemde paracı, kimi eleştirilere göre halkı küçümseyen, çok çalışmadan fazla kazanmak isteyen kişiler olarak bir algı yaratılıyor gibi. Bunlar intihar bağlamında nasıl değerlendirilebilir?
Pandeminin başlarında alkışlanmadan hemen önce de bu söyledikleriniz oluyordu aslında. Pandemide insanlar hekimlerin ve diğer tüm sağlık çalışanlarının ne kadar zor koşullar altında ve ne kadar özveriyle çalıştıklarını gördüler ve işleri bitince de hemen unuttular bu gerçekleri. Ne yazık ki bu yalnızca cehalet ile açıklanabilecek bir durum da değil.
Türkiye’nin Sağlıkta Dönüşüm ve performansa göre ücretlendirme programı, hekimlerin toplum gözünde sistematik bir biçimde değersizleştirilmesine ve hedef gösterilmesine yol açtı. Hekimler zaten insanlara yardım etme isteği duyan verici kişiler olduğu için bu mesleğe yöneliyorlar; bu işi yaparak zengin olunamayacağının da bilincindeler. Amaçları en kısa yoldan zengin olmak olsaydı zaten bu mesleği seçmezlerdi. Ama bu kadar emek karşılığında daha yüksek bir yaşam standardı istemenin nesi yanlış?
Sağlık bakanımız “hekimler niye yurt dışına gidiyor” sorusuna eliyle para işareti yaparak yanıt verirse halk ne düşünür? Sağlık bakanının o el işaretini yapıp hekimleri hedef göstereceğine, hekimlerin çalışma şartlarını iyileştirmesi gerekmez mi? Her meslek grubunda tanımladığınız türden insanlar vardır, hekimler arasında da bu tür kişilerin sıklığı genel toplumda ne kadarsa ancak o kadardır.
Yaklaşık bir ay önce, tek bir günde 3 hekim intihar etti ve Meclis gündemine de getirilmeye çalışıldı. Hekimlerin yurt dışına göçleri de aslında temel sağlık meseleleriyle ilişkili ve ayrı düşünülemeyecek bir olgu olarak düşünülebilir mi?
Elbette öyle. Kimse kendi ülkesinden, ait olduğu topraklardan gitmek istemez. Göçmen olmak çok zordur, göç edilen yerin ekmeği acıdır. Bu ülke gidenleri karalamak yerine, ne emeklerle yetiştirdiği evlatlarını ister hekim olsun ister mühendis ister sanatçı olsun ister bilim insanı, kaybetmemek için uğraşmalı...
Yaşanan intiharların neoliberal sağlık politikaları ile ilgisi bu şekilde dile getirilirken, Prof. Dr. Özgüven’in verdiği bilgiler, konunun sadece hekimlerin, sağlık çalışanlarının değil tüm kişi ve kurumlarıyla birlikte kamuoyunun, siyasi liderlerin ve sağlık politikası yapıcıların sorumluluğu olduğunu, bu konuda yeni eylem planları gerekliliğini gösteriyor.
(AT/AS)