Bu kitap çağdaş, küreselleşmiş bir dünyada genel bir iktidar teorisi kaleme almayı amaçlıyor. Son derece iddialı bir işe kalkıştığımızı ve en başta bilgimizin, deneyimlerimizin ve yetilerimizin sınırlılığı yüzünden, tam bir başarı sağlamamızın imkansız olduğunu gayet iyi biliyoruz. Dolayısıyla bu birçok açıdan eleştirilecek, değiştirilecek ve tamamlanacak bir kitaptır. Yine de, sınırlarımıza rağmen çağdaş dünyanın bir haritasını çıkarma yönündeki böyle bir çabanın anlamlı olduğuna; çünkü genel olarak durumumuzu tikel ve yerel ölçeklerin ötesinde kavramayı sürdürmemiz gerektiğine inanıyoruz. Giderek daha fazla ortak sömürü ve baskı biçimlerine maruz kaldığımızdan, ortak görevimiz özgürlük ve demokrasi için ortak imkanlar yaratmaktır. Demek ki kitabımız birçok kişi tarafından çeşitli teori ve pratik biçimleriyle hayata geçirilmesi gereken genel, ama kuşkusuz aynı zamanda kolektif bir projedir.
Bu kitap, karşılıklı olarak birbirini ima eden iki kavramın etrafında dönüyor: imparatorluk ve çokluk. Biz İmparatorluk terimini çağdaş küresel düzeni adlandırmak için, emperyalizm terimine karşı kullandık. Başka bir ifadeyle, kalkış tezimiz, emperyalizmin artık küresel iktidar yapılarını anlamakta yeterli bir kavram olamadığıdır. İmparatorluk kavramı öncelikle üç temel özelliğiyle ayırt ayırt edilir. Birincisi, İmparatorluğun karma bir kuruluş yapısı vardır; iyi bir örnek olduğu için biz antik Roma İmparatorluk'unu analizimiz için model aldı. Bildiğimiz kadarıyla, Antik Roma İmparatorluğu üç temel pozitif yönetim biçiminin -monarşi, aristokrasi ve demokrasi- birlikte aynı düzen içinde işlev gördüğü anlamında karma bir kuruluşa sahipti. Bu çerçeve, günümüz küresel düzeninin analizinde bizim içinde faydalı bir rehberdir. Dünya Bankası gibi ulus-aşırı birimlerden, ulus-devletlere ve oradan yerel ve bölgesel sivil toplum kuruluşlarına kadar , görece özerk farklı tipte yapılar ve örgütlerin nasıl bütünlüklü bir küresel kuruluş içinde fiili olarak birlikte işlev gördüklerini bu çerçeve sayesinde anlayabiliriz. İkinci olarak, İmparatorluğumuzun Roma'sı yoktur. Bu olgu, iktidarın karma kuruluş yapısının çeşitli katları arasında dağılmış olduğu anlamındaki ilk unsurun sonucudur. Son olarak, İmparatorluk artık bir dışarısının olmayışıyla tanımlanır. Diyebiliriz ki, İmparatorluk kavramı her zaman sınır tanımayan bir yönetimi ima etmiştir; ve ancak bugün bu koşul gerçekleşmektedir.
Bu son iddia, yani imparatorluğun dışarısının olamayışı, yayımlanışından beri bu kitaptaki en çok karşı çıkılan argümanlardan biridir; çünkü en bariz politik sonuçların bir kısmı bu iddiaya dayanır. Örneğin, bazılarına göre, eğer hepimiz İmparatorluğun içindeysek, hepimiz onun tarafından belirleniriz ve yozlaştırılırız ve dolayısıyla İmparatorluk içinde bir alternatif bulmanın imkanı yoktur. Ne var ki, bize göre, İmratorloğun içindeki oluş gerçeğimiz umutsuzluğa neden olmamalıdır. İmparatorluğun hem içindeki hem de karşısında olabiliriz ve aslında en güçlü muhalif hareketler ve en verimli alternatifler, eskinin kabuğu altında yeni bir toplum yaratarak, içeriden doğacaktır.
İmparatorluk karşısındaki bu yeni alternetifler çokluktan doğacaktır; bu, kitabımızda öne sürülen ikinci temel kavramdır. İmparatorluk kavramı bu kitapta etraflı bir biçimde işlenmiş olmakla birlikte, çokluk kavramı soyut, neredeyse poetik bir düzeyde kalır. Yine de, çokluğun bazı temel kavramsal hatlarını çizmeyi başardığımızı düşünüyoruz. İlk olarak, çokluk kavramı halk kavramıyla karıştırılmamalıdır. Halk birlik oluşturan bir nüfusu temsil ederken, çokluk indirgenemez ve çok boyutludur. İkinci olarak, çokluk kavramı güruh, kalabalık ve kitleyle de karıştırılmamalıdır. Güruh, kalabalık ve kitle gerçekten de çok boyutluluk özelliği taşır ama üçü de pasif öznedir; aslında, özellikle pasif oldukları ve bu yüzden kolaylıkla güdümlenebildikleri için tehlikeli oldukları düşünülür. Buna karşılık, çokluk aktif birçok boyutluluktur ve bu yüzden otonomiyi ve nihayet demokrasiyi başarma yeteneğine sahiptir.
Kavramsal düzeyde yeterince açık olabilir, ama kimdir bu çokluk? Bu kitapta bu soruyu yanıtlamak için ilk olarak işe çağdaş emek biçimleri ve bölünmelerini irdelemeye giriştik; çünkü emek öznesinin gerçekliği bize ilk ampirik çokluk tanımını verir. Ancak, belli ki, bu soruya yanıt vermek için yeni adımlar atılmak zorundadır ve çokluğun gerçekliği, farklılıkları ve ortak yönleri açıkça ortaya konmalıdır. Örneğin, izlenmesi gereken yollardan biri geçtiğimiz yıllarda dünyanın çeşitli bölgelerinde ortaya çıkmış olan yeni politik hareket biçimlerini, özellikle de bunların içinden doğrudan küresel iktidar biçimlerine hitap eden ve saldıranları analiz etmek zorundayız. Çokluğun politik yetileri, aslında, hem pratik hem de teorik bakımdan çok daha eksiksiz olarak irdelenmek zorundadır. Çokluk nasıl ortak davranır ? Çokluk emperyal iktidarın çağdaş biçimlerine nasıl karşı koyar ve nasıl bir alternatif getirilebilir? Bu kitabın basımından beri üzerinde çalıştığımız sorulardır bunlar.
Bize öyle geliyor ki, Türkiye bu kitaptaki hipotezleri değerlendirme ve onları daha da geliştirme bakımından mükemmel bir yer işgal ediyor. Türkiye'nin zengin politik gelenekleri, küresel ekonomik devreler içindeki çok yönlü konumlanışı ve haksızlıklar karşısına dikilen toplumsal hareketlerinin tarihi, hem İmparatorluğun karmaşık yapılarını hem de çokluğun gücünü göstermekte bize yardımcı olacaktır. Türkiye öteden beri, birçok bakımdan, yerküreyi birinci ve üçüncü olmak üzere bölme girişimlerini boşa çıkarıyor. Ne var ki, küresel iktidarın ayrım çizgileri çok daha girifttir ve yanlızca Türkiye'nin değil, bütün ulusların kırıklı yapılarını bir uçtan öbür uca keser. Bu sonuçta kolektif projedir ve bu projenin dünyanın birçok bölgesinde şekillenmeye başladığını görmek heyecan vericidir. Dolayısıyla, kitabımız belki de en iyi, teorik pratik bakımlardan günden güne ivme kazanmakta olan genel bir hareketin belirtisi olarak anlaşılabilir. Yavaş yavaş, yeryüzünün her köşesinden, küresel bir şölen için hazırlanmış birçok lezzetli yemek gibi sunulan katkılara tanık oluyoruz. Masa donatılıyor. Şenliğe hazırlanın !