Bu diller arasında, örneğin milyonlarca insan tarafından konuşulan Çince gibi dillerin yanı sıra onu konuşanların sayısı ancak "yüzler" ile ifade edilebilecek kimi kabile dilleri de bulunuyor.
Türkçe, İspanyolca, Urduca, İbranice vb. gibi tek tek dillere "doğal dil" adı veriliyor. Akdeniz kıyılarında konuşulan ve Fransızca, Arapça ile İspanyolca'nın karışımı olan Sabir dili gibi dillere ise "karma dil" deniliyor.
Eski Yunanca, Latince, Hititçe gibi dillere de, günümüzde bu dilleri iletişim amacıyla kullanan herhangi bir topluluk olmadığından, "ölü dil"ler deniliyor.
Dil geniş anlamıyla her türden iletişimin ortak adıdır. Örneğin dilden kültürün ya da uygarlığın taşıyıcısı olarak söz etmek mümkündür. Bunun anlamı dilin, felsefe, edebiyat, bilim, vb. gibi kültür elemanları için zorunlu koşul olduğundandır. Çünkü bu gibi etkinlikler ancak dil sayesinde gerçekleşebiliyor.
Zira soyut ya da kavramsal düşünmeyi mümkün kılan dildir.
Dilin en karakteristik yanı, onun toplumsallığıdır. Genel olarak dilin gelişimiyle toplumsal kurumların evrimi arasında bir etkileşim mevcuttur. Doğal dillerle onları konuşan toplulukların kültürleri arasında güçlü bir bağ bulunduğu görülüyor.
Düşünce tarihinde dilin toplumsallığını vurgulayan, ilk akla gelen filozof W. Von Humboldt'dur. Humboldt dil ile o dili konuşan ulus arasında diyalektik bir bağ olduğunu savunuyor.
Humboldt'ta göre; herkes dilin oluşturulmasına ve kullanımına zorunlu olarak nesnelerin sübjektif algısından geçer.
Sözcük gerçekten de bu algıdan doğar ve kendinde-nesnenin bir kopyası değildir; nesnenin ruhta uyandırdığı imajın bir kopyasıdır. Sübjektivite kaçınılmazcasına her objektif algıya karıştığına göre, dilden bağımsız olarak her insan bireyi, dünya görüşü için özel bir görüş açısı gibi düşünülebilir.
Fakat, dünya görüşü dil aracılığıyla daha da fazla özel bir görüş açısı olur, zira kendi meydana gelişinde sözlüğün bizzat kendisi ruha kıyasla bir obje (nesne) olur ve kavramın içinde bundan böyle şu üç şey olduğu ölçüde sözcük süjeden (denek, konu özne) ayrılan yeni ve tamamlayıcı bir özellik getirmeye gelir: Objenin izi süjedeki alınma biçimi ve lengüistik (dilbilim) ses olarak sözcüğün meydana getirilmesi sonucu.
Sözcük tarafından üretilen bu etki zorunlu olarak her dilde sıkı bir analoji tarafından domine edilmiştir ve her ulusta homojen bir sübjektivite dil üzerindeki eylemini daha önceden gerçekleştirdiğinden dolayı her dilde, o dile özgü bir dünya görüşü vardır.
Bu kendini dile getirme biçimi hiçbir şekilde yalın bir gerçeklik ölçüsünü aşmaz. Zira dilin her parçası arasındaki bağ ve bütünlüğü içinde dil ve ulus arasındaki bağ öyle sıkıdır ki bu etkileşim belirli bir yönü gösterir göstermez ondan sonuç olarak zorunlu biçimde bir bütünlük özelliği doğar.
Bununla birlikte o dil tarafından sezilebilmiş her kavram-evrene uygun olmak zorunda olduğu için ve tine(esprit), dünya kavramından ayrılamaz olan bağın sezgisine erişme imkanı sağlayan nesneler üzerinde işlem yapan şey yalnızca bu transformasyon olduğu için, dil yalnızca bir dünya görüşü değildir...
Diğer yandan, insan esasen ona dili getiren türde objelerle birlikte ve kendisini o dile bağlı hissediyor ve davranıyormuş gibi yaşamaktadır. Hatta yalnızca bu tarzda yaşar. İnsana kendi kendisinden başlayarak dili dokutan ve onun dokusuna yine insanı katan aynı edimdir.
Her dil ait olduğu ulusun çevresine ancak aynı zamanda bir başka dilin çemberine geçildiği ölçüde dışına çıkılabilecek bir çember çizer.
İnsanların kalabalık gruplar halinde yaşamalarını, araç kullanırken işbirliği yapmalarını, bilgi ve becerilerini aktarmalarını, düşünce ve inançlarını paylaşmalarını yalnızca dil sağlayabilir.
Dilin kapsayamayacağı hiçbir alan yoktur. Çocukların içinde doğdukları ortamda öğrendikleri dile anadil denir. Dil insanların varlığını sürdürebilmesinin en temel koşuludur.
Bırakın insanlar istediği dilde eğitim yapsın, bırakın insanlar istediği dilde yazılar yazsın, bırakın insanlar Kürtçe dil kursları açsın... Bu Ülkede yasaklar olmadan kültür zenginliği içinde yaşamak dileği ile... (GS/NM)
Kaynakça
* Humboldt, W 'Über die Veschiendenheit des menschlichen Sprachbaus' çev: C. Brendel, s. 9-10
* Chomsky, Noam, Dil ve Zihin çev: A. Kocaman