Geri dönüşüm sandığımız kadar masum ve çevreci bir eylem midir? Yoksa sadece içimizdeki çevreci bireyi rahatlatmak için yaptığımız ve çöpümüzü tek harekette bir geri dönüşüm kutusuna fırlattıktan sonra bizim problemimiz olmaktan çıkan devasa çöp dağlarının üzerinde bir örtü müdür?
Çocukken hepimize çöplerin çöp kutusuna atılması gerektiği öğretildi. O zamanlar kirlilik bizim için sokaklardan ibaretti. Karşı karşıya olduğumuz iklim krizi ise ağızlarda dolaşan fakat detayları bilinmeyen bir “küresel ısınma” lafından öteye geçmiyordu.
Zaman ilerledikçe geri dönüşüm sektörüne daha çok ihtiyaç duyulmaya başlandı. Yıllar boyunca biriktirilen çöp dağları ciddi bir problem teşkil etmeye başlamıştı. Buna rağmen kimse harekete geçme ihtiyacı duymuyordu. Kendi evin temizse, dışarıdaki pislik bir başkasının sorunudur.
Şimdi ise büyük bir iklim krizi gözlerimizin içine baka baka asıl yuvamız olan Dünya’yı yok etmeye başladı ve önüne geçilmediği takdirde hızlı bir yok oluşa doğru ilerliyor olacağız. Artık “çöpünü yere atmamak” veya “atığını geri dönüştürmek” yeterli değil.
Geri dönüşüm niçin yeterli değil?
Hammaddenin tekrar üretime kazandırılması ve ilk yapım aşamasına göre enerji tasarrufu geri dönüşümün bize altın harflerle sunulan iyi yanları.
Peki, uzun vadede bizi kurtuluşa götürmenin aksine yıkımın önüne bir perde çekerek geciktirecek olan geri dönüşüm sektörünün karanlık tarafına göz atmayı hiç düşündünüz mü?
Bunları birkaç madde ile sıralayalım:
1. Kullanım sınırı ve kalitede düşüş
Geri dönüşüm atıkların sınıflandırıldıktan sonra hammaddeye dönüştürülüp sonrasında üretime geri katılmasıdır. Fakat bu dönüştürme sırasında hammaddemizin kalitesi düşer ve sadece 2. Sınıf ürünlerde kullanıma uygun olur. Bu da demek oluyor ki, piyasada hala ilk yapım ürünlere ihtiyaç duyulur ve atık üretimi asla bitmez.
Bununla birlikte, her çeşit katı atığın geri dönüştürülebilme sınırı vardır. Yani geri dönüşüm sonsuza değin sürmez, sadece süreci geciktirir ve atığımız eninde sonunda çöp dağlarındaki yerini alır.
2. Her atık geri dönüşüm için uygun değildir
Bir atığın geri dönüştürülebilmesi için asıl bileşenlerine ayrılmaya uygun olması ayrıca belirli minimum bir ağırlıkta olması gerekmektedir. Örnek verecek olursak, kağıt kahve bardakları kağıt ve plastik birleşiminden oluştuğu için her geri dönüşüm tesisinde geçerli olmaz. Pipetler ise çok küçük ve hafif oldukları için dönüşüm sürecinde yerlerini alamazlar. Ayrıca dönüştürülecek atığın temiz olması gereklidir, kirli bir şekilde attığınız atığı tesislerde temizlemek için ayrı bir enerji harcanmaz, kenara atılır.
3. Ülkemizdeki tesis yetersizliği
Türkiye maalesef atık yönetimi ve dönüşümü konusunda gelişmiş bir ülke değil. Zaten sayısı az olan tesislerin teşkilatları da yeterli ve güçlü değil.
Ülkemizde atıkların geri dönüşüm oranı ortalama yüzde 7 civarında.
Biz ne yapabiliriz?
Türkiye’de günde yaklaşık 70 bin ton atık ortaya çıkıyor, belirli alanlarda biriktirilen çöpler sağlıksız ve havasız ortamlarda çözündükleri için hem toprağı zehirliyor hem de havaya salınan CO2 miktarını büyük ölçüde etkiliyor. Bazılarının yolculuğu ise okyanusta son buluyor.
Atıkları görmezden gelemiyoruz, madem geri dönüşüm de sürdürülebilir bir yaşam için yeterli değil; o zaman biz birey olarak ne yapabiliriz?
Sıfır Atık! İngilizce ifadesiyle Zero Waste.
Sıfır atık günlük yaşam süresince olabildiğince az veya hiç atık çıkarmamayı hedefleyen bir harekettir. Öncelikle bireysel olarak çıkardığımız atıkları gözden geçirmeli ve hayatımızda bu atıklar yerine uzun süre kullanılabilir alternatiflere yer vermeliyiz.
Sıfır atığı uygulamak için tükettiklerimizi satın alırken iki kez düşünmeli, elimizdekileri tekrar tekrar kullanmalı ve tamir etmeliyiz.
Örneğin suyumuzu termosta taşımalı, plastik pipet yerine bambu veya metal alternatifleri kullanmalıyız. Eğer imkan varsa biyolojik atıkları atık bölgelerinde çürümeye terk etmek yerine kompost yapmalı ve onları doğa döngüsüne geri kazandırmalıyız.
Elektronik atıklar ise ilgili tesislere teslim edilmeli. Bu şekilde hem hayatımızın ve kullandıklarımızın kontrolünü elimize almış olur, hem de doğaya iyilik yapabiliriz.
Günümüz yaşam şartlarında sıfır atık ile yaşamak neredeyse imkansız gibi görünebilir. Ama dünyamızın bu yaşam tarzını mükemmel biçimde sürdüren birkaç insana değil, atık miktarını minimuma indirmek için çaba gösteren milyonlarca insana ihtiyacı var. Yaşadığımız kriz artık bir başkasının problemi olmamalı, iklim krizi hepimizin problemi! (BÇ/EKN)