Karikatür Uykusuz dergisinden, Yiğit Özgür imzalı. Ocak 2013.
“Adil yargılanmak” ne demek?
Hangi şartlar gerçekleştiğinde bir sanık adil yargılanmış olur?
Sıradan bir vatandaş olarak hangi haklara sahibiz?
Haklarımız elimizden alındığında neler yapabiliriz?
Magna Carta’dan bu yana insanlık hangi aşamaları kaydetti?
“Silahların eşitliği” ilkesi, gerçekten silahları mı anlatıyor?
“Adil Yargılanma Kılavuzu”, Uluslararası Af Örgütü’nce hazırlandı, Ayrıntı Yayınları’ndan yayınlandı.
Kılavuz, yukarıdaki soruları yanıtlıyor, yargı süreçleriyle ilgili birçok bilgiye yer veriyor.
Ve şu yazıyla açılıyor:
“Bu kitap, tüm ömrünü hiç yılmadan ve cesaretle, adalet ve insan hakları mücadelesine adamış sevgili dostumuz ve yol arkadaşımız Av. Tahir Elçi’ye ithaf edilmiştir…”
Hakimler, savcılar ve ceza avukatları için de…
271 sayfalık kılavuzun ikinci edisyonun giriş yazısında, çalışmanın amacı şöyle açıklanıyor:
“Bu kitabı bir ceza yargılamasının veya hukuk sisteminin adil yargılanma ilkelerini nasıl en iyi şekilde karşılayabileceğini araştıran herkesle ilgili insan hakları standartlarını anlatmak üzere pratik bir rehber olmayı amaçlamaktadır. Bir davanın adil olup olmadığını inceleyen dava gözlemcilerinin ve diğer kimselerin ve yine bir ülkenin ceza adaleti sistemindeki güvencelerin uluslararası adil yargılanma ölçütlerine uygunluğunu değerlendirmeye çalışan herkesin kullanımı amaçlanmıştır. Aynı zamanda yasa yapıcılar, hakimler, savcılar ve ceza avukatları için bir kılavuz veya eğitim aracı olarak da işlev görebilecektir.”
Tabii biz Türkiye’de yaşayanlar olarak, kılavuzun sadece bahsi geçen ilgililerine değil, her an kendisini kitabın konusu bulabilecek olan tüm bireylere hitap edeceğini biliyoruz.
“Sınır tanımayan” haklar
Kitapta zamanla, dönemle ve mücadelelerle değişen bir tarih yazımı da olan adil yargılanma hakkının, yazılı olsun ya da olmasın uygulanma alanları, 11 Eylül saldırısı sonrası değişen yargılama konseptleri, insan haklarının “sınır tanımazlığı” (yani, ülkeler arası veya sınır ötesi uygulanma alanları), mağdur-sanık hakları dengesi, ceza adaleti sisteminde ayrımcılık, kolluk gücünden başlayarak devletle karşı karşıya kaldığımız her süreçteki haklarımız, neyin ne zaman “delil” ne zaman “hak” olabileceği ve tabii ölüm cezasının yasaklanması konuları var.
(İlk edisyonun yayınlandığı 1998 yılından bu yana ceza yargılamasında köprünün altından akan sular da bu edisyonda mevcut.)
Beni neden gözaltına aldınız?
Memleketimizde bu sorunun cevabı kişiye ve döneme göre değişse de yasalara göre;
“Gözaltına alınan veya tutulan - vatandaşlığı olsun ya da olmasın - herkes özgürlüğünden yoksun bırakılma nedenleri hakkında bilgilendirilmelidir.”
Aynı zamanda üçüncü kişiye haber verme, tıbbi yardım, itiraz ve avukat tutma da dahil hakları konusunda da…
Ulusal ve Türkiye’nin imzacısı olduğu uluslararası mevzuatı bir arada derleyen kılavuza göre, “Tutuluyor olsun veya olmasın bütün şüphelilerin ve sanıkların ceza soruşturmasının ilk başladığı andan itibaren avukat yardımına erişimi olmalıdır. …kişi özgürlüğünden yoksun bırakıldığı anda avukatına ulaşabilmelidir.”
Hatta savcılıkta veya hakimlikte susma hakkını kullanan kişinin de aynı hakkı var.
Yani bu hak, sadece ABD filmlerinde polislerin okuduğu bir ezber değil, bizler de bu hakka sahibiz. (Hakkımızı kullanıp kullanamamamız, kitabın başka bölümlerinde tartışılıyor.)
Sükût ikrardan mı gelir?
Susma hakkını kullanmak, yargı ve kolluk tarafından direkt olarak “suçlu” muamelesi görmeye yol açabiliyor.
Peki, bu kurumların tabi olduğu kanunlar ne diyor?
“UCM Statüsü ve Afrika Adil Yargılanma İlkeleri, bir yargılamada sanığın susma hakkını kullanmasından sanık aleyhine sonuç çıkarılmasını açıkça yasaklamıştır.
“Avrupa Mahkemesi … eğer mahkûmiyet yalnızca veya esas olarak sanığın susmasından veya delil göstermeyi reddetmesinden kaynaklanıyorsa bu takdirde sanığın susmasından sanık aleyhine sonuç çıkarmanın masumiyet karinesini ve kendi aleyhine tanıklık etmeme hakkını ihlal edeceğini ifade etmiştir.”
Zamanın izafiliği: Nedir bu “makul süre”
“Uluslararası standartlar kişilerin yakalandıktan veya gözaltına alındıktan sonra en kısa süre içinde hakim önüne çıkarılmasını düzenlemektedir. ‘En kısa süre içinde’ kavramı her olayın kendi şartları içinde değerlendirilmesine rağmen, Avrupa Mahkemesi, acililiyet zorunluluğunun gerektirdiği zaman sınırlamasının ‘yorumda küçük bir esnekliğe’ sahip olduğunu belirtmiş, İnsan Hakları Komitesi de ‘gecikmenin birkaç günü aşamayacağını’ vurgulamıştır.”
Kitapta, tutulmadan itibaren 48 saatten fazla gecikmelerin haddinden daha fazla olduğunu kabul edildiği ifade ediliyor.
Türkiye’de gözaltı süresi 12 güne kadar uzayabiliyor.
Adını sık duyduğumuz “makul süre” kavramı ise kanunlarda da muğlak. Makullük davanın öznel şartlarına göre değişebiliyor, net bir süre kısıtlaması yok.
Akıbetim ne olacak?
Pratikte pek rastlamasak da duruşmanın halka ve basına açık görülmesinin yanı sıra “aleni karar hakkı” ve “kararın gerekçelerini öğrenme hakkı”na da kitapta ayrı başlıklar ayrılmış:
“Ceza yargılamalarında (adli ve askeri mahkemelerde, hem dava hem temyiz aşamalarında) kararlar halka açık olmalıdır.”
“Adil yargılanma ve aleni karar hakkı mahkeme kararlarının gerekçeli olmasını gerektirir. Gerekçeli karar hakkı özellikle keyfiliğe karşı korumada ve genel olarak hukuk üstünlüğü için çok önemlidir. Ceza davalarında gerekçeli karar, sanığın ve halkın, sanığın neden mahkûm edildiğini veya neden serbest bırakıldığını bilmesini sağlar. Ayrıca temyiz için de gereklidir.”
Hakimlerimiz adı gerekçeli olan nihai kararlarda genellikle “Biz öyle kanaat getirdik” diyerek geçtiği için, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi başvurularında bu konu önemli bir itiraz konusu olmayı sürdürüyor.
Kanunlar veya mahkeme önünde eşitlik, masumiyet karinesi ve işkence yasağı gibi evrensel ve temel haklar da kitapta detaylarıyla ve uluslararası mevzuatla birlikte açıklanıyor.
“Herkes hukuka uygun bir şekilde ve adil yargılanmanın asgari gereklerini sağlayan yargı süreci sonucunda mahkûm edilmedikçe masum sayılma ve masum muamelesi görme hakkına sahiptir.”
Peki, adil yargılanmak “adaleti” beraberinde getirir mi?
Adalet, çok farklı siyasi, felsefi, hukuki ve toplumsal tanımları olan bir kavram. Bırakın günümüzün küresel sistemini, yargı eliyle, mahkeme koridorlarında sağlanıp sağlanamayacağı dahi tartışmalı bir kavram.
Üzerinde tüm toplumun anlaşacağı bir tanımını yapmak, hele ki muğlak bir tanımda uzlaşılsa bile bunu uygulamaya geçirmek çok zor.
Oysa avukat Ebru Timtik’in uğruna öldüğü “adil yargılanma”, kanunen bireye tanınmış olan ve gücünü bizzat devletten alan temel bir hakka işaret ediyordu ve istendiğinde uygulanması “çocuk oyuncağı”…
* “Adil Yargılanma Kılavuzu İkinci Edisyon”, Uluslararası Af Örgütü, Ayrıntı Yayınları, 2020, 271 sayfa. İndirimli fiyatı 45 TL
(AS)