Kürt gazetecilere yönelik "Kürdistan Topluluklar Birliği (KCK) Operasyonu"nda gözaltına alınıp mahkemeden serbest bırakılan gazetecilerden biriyim.
İddianamenin 44 numaralı sanığıyım. İddianame eklerinin 69 No'lu klasöründen öğrendiğime göre suçum çok! KCK Basın Komitesi'nde üst düzey yönetici olmak! Özgür Gündem gazetesinin basımından ve Türkiye genelinde dağıtımından sorumlu olmak!
KCK lehine yapılan gösterilere katılmak!
Savcı ve polis "kanaat oluşturmaya" çalışmış
İddianamede benimle ilgili ekler, Genel Bilgi Tarama (GBT) dökümüyle başlıyor. 6 Mayıs 1996'da "örgüt operasyonu"nda yakalanmamdan (!) tutun da DHKP-C üyeleri Selma Doğan ile Erol Yalçın'ın öldürülmesini protesto etmeme kadar uzanan bir döküm.
6 Haziran 1996'da gözaltına alındım. O günleri hatırlayanlar vardır. Habitat günleriydi; caddeleri boyayıp, insanları gözaltı merkezlerine tıkıyorlardı. O gün, gözaltında işkence ile öldürülen Hasan Ocak'ın ölümünün birinci yılında, Altınşehir Kimsesizler Mezarlığı'ndaki basın açıklamasına giderken gözaltına alındım. 15 gün boyunca cinsel taciz, uykusuz bırakma, dayak, elektrik işkencesine maruz kaldım. Sonra Devlet Güvenlik Mahkemesi'nden (DGM) serbest bırakıldım.
11 Kasım 1999'da İstanbul Çırağan Sarayı'nda bildiri dağıtmak suçundan yakalandığım iddiasına gelince... O günlerde Gündem gazetesi muhabiriydim. AGİT zirvesini izliyorduk. Türkiye'ye teslim edilen bir PKK'linin işkence gördüğü haberini yapmıştık. Haber gazete manşetindeydi. O gün gözaltına alınacağımızı biliyorduk. Çünkü işkenceyi açığa çıkarmıştık. Nitekim öyle de oldu!
Aslında benim eskiden beri "terörist" olduğum fikrini oluşturmak isteyen savcılık ve polis, daha sonra KCK üyeliğimi ispat için muhteşem delillerine geçmiş.
Deniz Zarakolu'nda telefonum varmış!
Popüler gazetecilik deyimiyle söylersek ilk delil bomba gibi... KCK İstanbul Ana Davası'ndan tutuklu yargılanan Deniz Zarakolu'nun telefon fihristinde numaramın kayıtlı olması. Ben bir gazeteciyim, Zarakolu da Barış ve Demokrasi Partisi (BDP) yöneticisi. Birbirlerimizde telefonlarımızın olmasından daha doğal bir şey var mı!
Bunun da ötesinde Deniz, üniversiteden arkadaşım. O Yıldız Teknik Üniversitesi'nde İnşaat Mühendisliği Bölümü'nde okurken, ben aynı fakültenin Çevre Mühendisliği bölümündeydim. Duyururum, kendisi en iyi arkadaşlarımdandır.
Polis, evimdeki bütün bilgisayarları - ki hiç biri benim şahsi bilgisayarım değil-, haber notlarını -ki hiçbiri benim haber notlarım değil- toplayıp götürmüştü.
"Delil"ler arasında gazete satışlarına ilişkin bazı rakamlar var. Polis bu delili kaçırır mı? Savcı üzerinden atlar mı? Olmaz tabi! İddiaya göre, o rakamlar Gündem gazetesinin satış rakamları. Ben de Gündem gazetesinin dağıtımından sorumluyum. Sadece dağıtım da değil, basımından da! Hem de Türkiye sorumlusuyum. Gündem gazetesinin Türkiye dağıtımından sorumlu olmanın neresi suç!
Bu bir tarafa, bahsedilen gazete satışlarına ilişkin veriler Gündem'e değil, Atılım gazetesine ait. Gözaltında benden alınan el yazısı örneklerinin ne yapıldığını merak ediyorum açıkçası. Çünkü o el yazıları delil incelemesinde kullanılmış olsaydı, Atılım gazetesine ait notları benim almadığım da belli olurdu. Ayrıca az bir zeka bile, o rakamların, Gündem gazetesi gibi on binleri bulan bir okur kitlesine ait bir gazeteye ait olmadığını anlardı.
Gündem demişken iddianamede ve eklerinde benimle ilgili yer almayan çok önemli bir bilgiye de ben vereyim: Gündem okulundan geçtim. 1999 yılının Nisan ile Aralık ayında Gündem'in İstanbul merkez bürosunda istihbarat servisinde çalıştım. İyi ki de çalıştım. Gazeteciliği orada öğrendim.
HDK broşürleri de delil
Evimde bulunan Halkların Demokratik Kongresi (HDK) broşürleri, HDK ile ilgili haber notları da KCK üyeliğimin en büyük delili. Kurgu şu: HDK, Abdullah Öcalan'ın talimatıyla kurulmuş. Öcalan, PKK lideri olduğuna göre, her HDK'li KCK/PKK'lidir. Bir de kurulan tezgahı adıyla gösteren gizli tanık "Son Tezgah"n çatı partisi ile verdiği "bilgiler" eklenmiş.
Hep söylüyorum, yine söyleyeyim, iktidarın polisi, savcıları, mahkemeleri, hepimizi KCK'li yaparsa hiç şaşırmam!
Eklerde, Sosyalist Kadın Meclisleri (SKM) ile ilgili notlar ile SKM atölyelerinde alınan notlar da en büyük delil. Eklerin bir yerinde notlar için Siyaset Akademisi'nde "kadınlar üzerine Marksizm ideolojisi doğrultusunda hazırlanan ve ders olarak verilen konulardan olduğu değerlendirilmektedir" deniliyor. Bir başka yerinde ise SKM'nin ideolojik ders notları olduğu söyleniyor.
"Toplumsal iş bölücü"
SKM için ise, "Ezilenlerin Sosyalist Partisi'nin (ESP) legal kadın yapılanması" ifadesi geçiyor. Bu durumda, ESP illegal oluyor. Bununla da bitmiyor, eklerin bir başka bölümünde ise SKM faaliyetleri de Öcalan'ın talimatıyla kurulan HDK kapsamında değerlendiriliyor. İnsanın "Ne SKM'meymiş" diyesi geliyor!
KCK "bölücü bir örgüt" ya, toplumsal iş bölümü de, eklerde "toplumsal iş bölücü" diye yer alıyor. Zihniyet bu! Her şeyimiz bölücü!
Haberleri benim yaptığım tespit edilmiş!
KCK üyeliğimin iki önemli delili daha var. Yaptığım iki haber. Biri, 25 Kasım 2011 tarihinde ETHA'da yayınlanan "Cezaevinde bir çocuk büyür."
Diğeri de, Ortadoğu uzmanı Haluk Gerger'le Suriye'deki gelişmeler üzerine yaptığım bir haber: "Gerger: Türkiye, savaş kışkırtıcılığı yapıyor."
Her iki haberi de ANF, ETHA'yı kaynak göstererek kullanmış. Her iki yerde de adım yazıyor. Polis, "Bahse konu haberin Arzu Demir isimli şahıs tarafından hazırlandığı tespit edilmiştir" diyor. Kutlarım... Nasıl da bulmuşlar!
Suriye ile ilgili haberimde ayrıca, "Türkiye'yi Kürt kanı döken cani bir devlet" olarak göstermişim. Burada sadece Roboskî katliamını hatırlatayım.
KCK üyeliğimin bir başka delili ise, ANF müdürü İsmet Kayhan'la yaptığım 681 MSN görüşmesi.
Kayhan'ın bana "arzu" ya da "arzuuuu" diye seslenmesi delillerden biri. Düşündüm. Ne demesi gerekiyordu. Haber geçtiğim bir ajansın müdürü, bana ne demeliydi acaba?
Kayhan bana "Ne örüyon arzu" demiş. Ben ona "Ne örem be ya" demişim. Bunları boldlamışlar. Polise göre bir şey ima etmişim demek ki!
Meslektaşım İsmet Kayhan, benim telefonumu bir gazeteciye vermiş. Zeynep Kuray'a, benim için "İyi bir gazetecidir. İstanbul'da uzun yıllar muhabirlik yaptı" demiş. Sağ olsun! İsmet Kayhan gibi çekirdekten bir gazetecinin gazeteciliğimi takdir etmesi onurdur!
MSN görüşmelerinin en komiği ise "Ayşe" isimli şahıs üzerinden şifreli konuşmam! İsmet Kayhan'a daha önce Gündem gazetesinde çalışırken tanıştığı Ayşe Düzkan'ın telefonunu vermiş, ardından da biraz amiyane tabir ile geyik muhabbeti yapmıştık. Bu görüşmeyi de Düzkan'a anlatmıştım. Fakat gel gör ki bu geyik mehabetti, şifreli görüşme olmuş. Oradaki telefonu GSM şirketine sorsalar, Ayşe'nin kim olduğu açığa çıkardı. Ama niyet delil uydurma olunca sormaya gerek kalmıyor.
Hakkımda o kadar çok delil var ki... Sinop'ta askeri araca bir saldırı düzenlenmiş. İsmet Kayhan, bilgi alabileceğim birilerinin olup olmadığını soruyor. Ben de "bakayım" diyorum. Ancak polise göre, Kayhan, terör örgütü yapılanması içinde biri var mı diye sormuş!
Metin Altıok'un şiiri bile delil
Şair Metin Altıok'un bir yazısı üzerine yaptığımız sohbet de en büyük delil. Altıok, 1979-1989 yıllarında Bingöl'de öğretmenlik yapmış. O günlerde köye getirilen iki gencin ölümüyle ilgili yazmış. Şiirin en etkilendiğim kısmı şöyle:
"Öyle ak, öyle ak ki teni / ipekten biçilmiş sanki / duyulmamış bu yüzden üstünü örtmek gereği / çırılçıplak incecik, sedyedeki bir kız cesedi / on parmağı boyalı / bulaşmış ıstampa mürekkebi / bir kızım sağsa eğer / bir kızım morgdadır şimdi."
Sağ olsun, bu şiirin varlığından beri İsmet Kayhan haberdar etti. Kürt kadınlarının geçmişte sıkça başvurdukları dövme kültürü üzerine yaptığımız sohbet de gözden kaçmış değil.
Aralık 2011'de bölgede kimyasal silahlarla öldürüldüğünden şüphe edilen PKK'lilerin cenazeleri İstanbul Adli Tıp Kurumu'na getirilmişti. Onunla ilgili HaberTürk'ten bir gazeteci ile yaptığım görüşme de delil olarak dosyada yer alıyor. Haber için görüştüğüm her halimden belli. Ancak, yaptığım görüşme üzerine "güvenlik güçlerince öldürülen teröristlerle ile ilgili bilgileri önemseyen ve haberdar olmak isteyen biri" olmuşum.
İtiraf ediyorum, haberdar olmak istiyorum, bilgileri de önemsiyorum. Çünkü 14 yıldır Kürt sorunu üzerine haberler yapıyorum. Memlekette 30 yıldır süren bir savaş varken, Ajda Pekkan'ın botokslarıyla ilgilenecek değilim ya!
Cumhuriyet Halk Partisi'nin (CHP) Kürt sorunu, vicdani ret haberleri ile ilgili Kayhan'la yaptığım görüşmeler de delil! Diyarbakır Cezaevi üzerine yapılan bir görüşmeden çıkan sonuç ise, Kayhan bana Mustafa Karasu ile görüşme talimatı verdiği. Kendisinin Avrupa üzerinden görüşme olanakları daha kolayken bana niye böyle bir talimat versin! Ayrıca Avni Özgürel Kandil'e gidip görüşüyor suç olmuyor da, ben görüşünce niye suç oluyor!
"Türkiye aleyhine kara propaganda"
19 Aralık 2011'de RojTv'ye yaptığım bağlantı da eklerde. Cezaevi önünde yapılan eylemin bilgisini aktardığım haber ile Türkiye aleyhine kara propaganda yapmışım. Sanki 19 Aralık Katliamı olmamış da, ben uydurmuşum! Bir de haber içeriğinde örgüt propagandası yapmışım. 19 Aralık Katliamı ile ilgili bir haber bağlantısında nasıl PKK/KCK propagandası yapılır, inanın bilmiyorum.
Gürcülerin, Lazların e-gruplarından biri olan [email protected] adresine gönderdiğim, "Selamlar, köylerin eski isimleri şiirini yazan Kamil Haşimoğlu'na nasıl ulaşabilirim" maili de delil.
Facebook'tan indirilen iki fotoğrafım, gözaltında yaptığım açlık grevi, politik tutuklu Sami Özbil'in iki fotoğrafı, yazdığı bir öykü, görüntü ders notları. Hepsi delil...
En büyük delil de Derya'nın zeytinli kek tarifi. Günlerdir aradık, bulamadık, iddianame eklerinde çıktı. Memnun olduk gerçekten!
Bütün bu 'deliller' ışığında karşılaştığım suçlama şöyle: "KCK Basın Komitesi'nde üst düzey yönetici olmak. Özgür Gündem gazetesinin basımından ve Türkiye genelinde dağıtımından sorumlu olmak. KCK lehine yapılan gösterilere katılmak."
Bu 'delil'ler benimle ilgili olanlar. Benzerleri, daha akıl almazları, birlikte yargılandığım 43 meslektaşımın dosyalarında var. 36'sı Aralık ayından beri bu delillerle tutuklu. Davanın ilk duruşmasının görüleceği 10 Eylül'e kadar da tutuklu kalacaklar. Belki de daha fazla. Çünkü demokrasi de, hukuk da, basın özgürlüğü de sadece iktidar için var. Sosyalist bir gazeteci olarak benim yapacağım ise daha fazla özgürlük için gerçeğin peşine düşmek ve gerçeği göstermek. (AD/AS)