Sanki o balkabağını almışlar Milliyet Gazetesi'nin 27 Eylül günkü kültür sanat sayfasının ortasına oturtmuşlar.
Adam, sol bacağını oturduğu tek kişilik koltuğun üzerinde sallandırmış, bacakları açık, elinde sigarasıyla sağa doğru kaykılmış. Üstelik ünlü bir aktör; David Carradine. Üstüne üstlük, karşısında kadın bir gazeteci. Ne demeli?
Bir zamanlar Başbakan Bülent Ecevit'in, masanın kenarına oturarak ayağını sallayan Amerika Birleşik Devletleri (ABD) Başkanı Bill Clinton karşısında oval ofiste el pençe divan durmasını, "iki ülke başkanının samimi buluşması gibi algılayanların" izinden mi gidelim? Hayır.
Bu fotoğraf dünyaca ünlenmiş bir sinema oyuncusunun kendine güveninin ifadesi olabilir mi? Bu nasıl bir kendine güven olabilir mi? Megalomanlık mertebesine ulaşmış bir kendine güven. Buna nedir?
Hatırladığım bütün ABD başkanlarında, - Ronald Reagen, Bill Clinton, George W Bush - ortak bir yüz ifadesi vardı; yukarıdan bakan, soğuk, alaycı, ezici, aşağılayıcı ve de küstah.
Fotoğraftaki esas erkeğin yüzü ne kadar da başkanlarını andırıyor. Acaba Carradine, Amerikalı bir gazetecinin karşısında böyle laubali bir şekilde yayılabilir miydi?
Madalyanın diğer yüzü; film eleştirileriyle tanıdığımız Alin Taşçıyan. Kayıt cihazını David Carradine'e doğru uzatmış.
Adam uzun süredir öyle oturuyor olmalı ki, Taşçıyan, kolu yorulduğu için kayıt cihazı olan eline sol eliyle destek yapıyor.
Alin Taşçıyan, nasıl böyle bir pozisyonun karşısında sorularını sorabiliyor? Nasıl böyle bir durumu kabul edebiliyor?
Nasıl böyle bir durumdayken fotoğraf çekilmesine izin veriyor. Ve ertesi gün gazeteyi eline alan Alin Taşçıyan, fotoğrafı gördüğünde ne hissetti?
Ünlü bir sanatçıya saygı belirtisi mi, yoksa mesleğini yerine getirme çabası mı? İkisi de olabilir mi? Eşit ilişkinin olmadığı yerde, ezen-ezilen, yöneten-yönetilen, üstün olan-üstün olmayan ilişkisi vardır.
Acaba, Alin Taşçıyan'ın karşısındaki Carradine'nin yerinde Jane Fonde olsaydı, Fonde böyle balkabağı gibi yayılır mıydı? Ya da Jane Fonda, Türk bir erkek gazetecinin karşısında olsa, nasıl otururdu?
Cengiz Semercioğlu, Hürriyet gazetesinin 28 Eylül günkü köşesini şöyle bitiriyor: "Ben Taşçıyan'ın yerinde olsam böyle bir fotoğraf çektirmezdim, fotoğrafçının yerinde olsam böyle bir fotoğraf çekmezdim, önüme gelse böyle bir fotoğraf sayfaya koymazdım."
Taşçıyan o fotoğrafı çektirmemeli, foto muhabir o fotoğrafı çekmemeli, editör o fotoğrafı yayınlamamalıydı. (AD/BA)