Cumhuriyet Pa7ar’ın 9 Eylül 2018 tarihli sayısındaki sonyazım “Haftaya...” ibaresi ile bitmişti.
Ama olmadı. Gelmeyecek o hafta. Çünkü değişen Cumhuriyet’te yazmam ilkelerim açısından olanaksız.
Ancak okurlara verilmiş “Haftaya...” sözü de orta yerde kalamazdı. Kalması, sevgili Tayfun Atay’ın yaratıcılığında var edilen Cumhuriyet Pa7ar’a yakışmazdı.
Sözümün yerde kalmasına izin vermeyen bianet’e teşekkürlerimle...
***
Kontakt lenslerden kan şeker sonucunu öğrenebileceğimiz bir gelecek bizi bekliyor. Direksiyon başında kanımızdaki alkol düzeyini ölçerek sürüşü bize bırakmayacak olan akıllı arabamız gibi.
Bir gece yalnız başımıza evde sıkılmışken, sanal alemde “search” eden sanal karakterleri inceleyerek bize uygun kişiyi önerecek olan akıllı bilgisayarımız gibi.
Ya da sanal seks yaparken temas hissini yaşayacağımız “dokunsal teknoloji” gibi...
Gelecekte, her sabah aynaya baktığımızda gördüğümüz kadar görüleceğiz. Aynaya yerleştirilmiş akıllı cihazlar yüzümüzü tarayacak hastalığımızı erkenden teşhis etmek için. Diş fırçamızın üzerinde kalan artıklarımızı ise “sanal doktorumuz” analiz edecek; o gün bedenimizde kanser hücreleri oluştu mu diye.
Mahremiyetimiz için giydiğimiz elbiseler bedenimizi “çevrimiçi” yaparak çırılçıplak bırakacak bizi. Akşamları ev halkıyla birlikte seyredeceğiz sabah yuttuğumuz “akıllı hap”ın sindirim sistemimizdeki macerasını.
Dahası “Beyin Kapısı” adı verilen akıllı bir cihaz sayesinde felç geçirmiş olmanın kahrolası mahkûmiyetine düçar olmadan yaşamımızı devam ettirebileceğiz.
Ve pek muhtemelen gelişmiş bir fonksiyonel manyetik rezonans görüntüleme cihazı sayesinde karşımızdaki kişinin düşüncelerini okuyacak ve hatta rüyalarımızı dahi kaydedebileceğiz.
Ama...
Velhasıl “Aya gidilecek / daha da ötelere”, hatta hayalini bile kuramayacağımız gelişmeler olacak. Ne iyi!
Ama söyleyin “bizim dünyada ne zaman kimse aç / kalmayacak”...
Kuşku yok; robot doktorlarımız, öğretmenlerimiz, avukatlarımız olacak. Onlar ki günümüz bilgisayarlarından farklı olarak deneyimlerini öğrenebilme yetisine sahip olacaklar.
Cep telefonlarına benzer taşınabilir görüntüleme cihazlarımız olacak; ağrıyan yerimizin görüntüsünü ve kan akışını sanal doktorumuza anında ulaştıran.
İşitme, görme, tat ya da koku alma duyumuz körelince değiştireceğiz eskiyen parçalarımızı mekanik türevleriyle.
Ve gün gelecek beynimiz simüle edilebilecek süper güçlü bir bilgisayarda. Hatta belki de doğacağız ölümsüzlüğe; sanal bir beden ve yazılım programı Avatar olarak.
Ama ne zaman bu dünyada “korkmayacak kimse kimseden / emretmeyecek kimse kimseye / yermeyecek kimse kimseyi”...
Teknoloji ve yapay zekâ, geleceğin dünyasını şekillendiriyorsa, bugün ona en çok fon aktaran yapıların ulus devletlerin ordularının olması nasıl ürkütmez bizleri? Hem de yakın zaman önce ABD, Çin, İsrail ve Rusya’nın ardından Güney Kore’nin de insansız otonom silahlar üzerine araştırmalar yaptığı açıklanmışken!
Aşçı, avukat, boyacı, doktor, çöpçü, öğretim üyesi... robotlarından daha fazla konuşmak gerekmez mi “katil robotlar”ı. Yapay zekâları sayesinde kendi kararlarıyla hedef yok eden bu ölüm makineleri nasıl bir gelecek öngörüyor hepimize? İnsan olmadıkları için eylemlerinden de sorumlu tutulamayacak olan bu eyleyiciler sayesinde nasıl bir dünyaya yol alıyoruz? Tahmin edemeyenler bakabilirler bugünün insansız hava araçlarının yapıp ettiklerine...
Biyo-Genetiksel eşitsizlik
Her şey gibi tıp da değişecek elbet. Organ siparişi vereceğimiz beden mağazaları, karbon – silikon karışımı hibrid bedenler, klonlanan insanlar, gen terapisi ile yok edilecek hastalıklar...
Ne iyi tüm bunlar. Ama ya “tasarlanmış çocuklar”? Bilimsel araştırmalar sayesinde akıllı ve güçlü fare genlerinden edindiğimiz bilgileri uygulayınca gelecek nesile ne olacak dünyanın hali? Çekici olmanın, bedensel gücün ve aklın, para-kazanç anlamına geldiği bu dünyada kim istemez doğacak çocuklarının hem çekici, hem güçlü, hem zeki olmasını?!
Elbette bu isteklerin (ekonomik) bir bedeli olacak. O nedenle ekonomik altyapı, kişilerin biyo-genetiksel üst yapısını da belirleyen etmen olacak gelecekte. Halen var olan ekonomik temelli eşitsizlikler, günümüzdekinin aksine biyolojik ve genetik eşitsizliğe dönüşecek gelecekte. Biyolojik olarak mükemmelliği temsil eden “özde” ve yeterince parası olmadığı için bu mükemmelliğe ulaşamamış “sözde” insanlar olacak önümüzdeki yüzyılda.
Eğer aşılamazsa kapitalizm, aşırı tüketim nedeniyle kaynakların tükendiği bir dünyada, yaşamın devam edebilmesi için, biyo-genetiksel olarak zayıf olan gereksizlerden kurtulmayı tartışacak “insan” gelecekte...
Umut
Ama her şeye rağmen umutluyum. Çünkü eğer bilgisayarlar deneyimlerini öğrenecekse gelecekte, bilinç de kazanacaklar demektir. Ve kazanacakları o bilinç, tıpkı günümüzün kimi karbon kökenli insanları gibi onları da eşitlik ve özgürlük mücadelesinin bir parçası yapacak gelecekte.
Kim bilir belki de bugün biz karbon bedenlerin var edemediği ütopyayı, yarının hibrid veya silikon bedenleri var edecek gelecekte.
Bilmek zor elbette. Ama bildiğim ve emin olduğum tek bir şey var: “yeryüzü aşkın yüzü oluncaya dek!” o kavga sürecek; karbon, hibrid ya da silikon bedenlerle... (OE/HK)
* Yazıda ifade edilen teknolojik gelişmeler, Geleceğin Fiziği (Michio Kaku, ODTÜ Yayıncılık, 2018) kitabından alınmış ve yazar tarafından kurgulanmıştır.