Ekim 2010'dan Eylül 2011'e kadar olan dönemi kapsayan Türkiye hakkındaki 2011 yılı İlerleme Raporunun bazı satırbaşlarını hatırlarsak eğer, bir arpa boyu bile ilerlemedik.
Rapora göre parlamentodan Tasarı halindeki kanun değişikliklerinin kanunlaşması bekleniyordu. Beklenen oldu ve örneğin 3. Yargı Paketi olarak anılan 6352 sayılı Kanun, Ceza Muhakemesi Kanunu, Türk Ceza Kanunu, Basın Kanunu ve birçok kanunu değiştirdi.
Değişiklikler neyi değiştirdi? Hiçbir şeyi değiştirmedi. Kurulu düzenin değişmezliği, değişikliklerin karakteri oldu. Sorarlarsa, değiştirdik diyecekler.
Kamuoyunun inancı şudur; katiller salıverilmiştir. Değişiklik buna yaramıştır.
Kim bunun aksini iddia ediyorsa, kanıtlasın.
2011 Türkiye İlerleme Raporunda, "Tutuklama kararlarına ilişkin ayrıntılı gerekçeler gösterilmemesi savunma makamı tarafından dile getirilen bir diğer endişe kaynağı" olarak görülmüştü.
Bu durum adil yargılanma hakkı bakımından "endişe kaynağı" olmaya devam etmiyor mu?
Bir davaya hangi mahkemenin bakacağı bile sorun oldu. Savunma makamı talepte bulundu diye yargılama durdu. Salt savunmadan geldiği için kabul edilemezlik anlayışının hâkim olduğu bir yargılama adil midir? Mahkemeden devam eden davaya bakmaya devam edemeyeceği gerekçesiyle iddia makamının dava dosyasının kendisine geri gönderilmesini istemesi ne demektir? Hukuk ve kanunla açıklanabilir bir uygulama mıdır?
2011 yılı İlerleme Raporunda yazılı olan bir paragraf şöyleydi: "Tutuklamalar ile iddianamelerin sunulması arasında geçen sürenin uzunluğu, iddia makamı tarafından sunulan delillere savunma makamının kısıtlı erişimi ve soruşturma emirlerinin gizliliği, etkili yargı güvencesinin tüm şüpheliler için sağlanması bakımından endişeleri artırmaktadır. Ceza Muhakemesi Kanunu'nun tutuklamayla ilgili maddelerinin kapsamını aşan şekilde uygulanması, yargılama öncesi tutukluluk sürelerinin uzunluğu endişe sebebidir."
Ceza Muhakemesi Kanununda yer alan tutukluluk halinin uzamasına neden olan uygulamalar "maksadı aşan" şekilde uygulanmıyor mu? Aksini iddia eden, kanıtlasın.
Aynı endişeler 2012 yılında devam etmiyor mu?
Dün tutuklamaya alternatif yasal diğer tedbirler, adli kontrol mekanizmaları gerektiği gibi kullanılmamıştır ama Ceza Muhakemesi Kanunu'nun tutuklamalara ilişkin maddeleri çoğu kez kapsamlı şekilde, cezai tedbirlerle aynı etkiye sahip olacak biçimde kullanılmıştır.
Bu gün durum çok mu farklıdır?
Tutuklama artık Türkiye'de bir tedbir değildir. Verilecek ve hatta verilmeyecek cezanın bile peşin infazıdır. İstisna ya da tedbir niteliğinde bir uygulama hiç değildir. Tutuksuz yargılama istisnadır, tutuklama kuraldır.
6352 sayılı Kanun değişiklikleriyle getirilen "özgürlük hâkimi" dedikleri sistemde asıl olan, insanların özgürlüğüne hakim olunmasından ibarettir. Özgürlük kelimesi sizi yanıltmasın.
Bütün bunları değiştirmek isteyen Parlamento daha ne yapsın? Kanun değişikliği sırasında bile bir önerge vermekle değiştirdiler işte tutukluluk halini düzenleyen kanunu. Yasama yılı sona ermeden özel yetkili mahkemeleri bile kaldırdılar. Adli kontrol mekanizmasında hâkime geniş takdir yetkisi tanıdılar, ceza sürelerini bile kaldılar. Hatta buna "devrim" bile dediler. İnsanların tutukluluk hali kaldırılacakmış gibi yapıp umutlarını beslediler de beslediler. Seçilmiş parlamenterleri cezaevinden çıkarıp Meclise göndermek için kanunları değiştirmek suretiyle ellerinden geleni de yapmış oldular. Artık adil yargılanma hızlı ve etkili olacaktı! Daha ne istiyorsunuz?
Herhalde yargı, yasamanın amacını anlar diye açık açık demeçler bile verdiler ve sözler havalarda uçuştu...
Kanun koyucular insanların onurlarını kırmakla kalmadılar, bir kere daha umutlandırdılar, cezaevleri kapılarına, cezaevlerine bitişik mahkemelere koşturmalarına sebep oldular. Beklettiler, beklettiler ve beklettiler...
Ama olmadı. Onların deyimiyle yargı, yasamayı anlamadı işte. 6352 sayılı Kanunla değişik kanunlara göre insanların tutukluluk hallerinin devamına karar verdiler.
Siyasetçiler ne yapsın, yargıya karışılmaz ki! Onlar Parlamento'da kanunları değiştirdiler. 2011 yılı İlerleme Raporunda yazılı olan aksaklıkları giderdiler işte!
Tutuklu olan yakınlarınız tahliye olduktan sonra salıverildiğinde, boynuna sarılıp kendi ellerinizle dokunmadığınız sürece, inanmayın. Yaşananlar böyle bir süreçtir.
Yeniden yazılan Anayasada yapılacak değişikliklerin başında yer almak üzere insan "onurunu" korumayı kabul ettiler ve insan onurunun korunmasını madde olarak yeni Anayasada yazacaklar.
Mütebessim ve yuvarlak ve parlak ve parfüm kokan yüzlerinde hafif bir gülümsemeyle ve sanki herkesle alay edercesine... (Fİ/HK)
Fikret İkiz. 30 Temmuz 2012