20 Haziran tarihi, yıllar boyu Afrika Mülteciler Günü olarak kutlanırken 2000 yılından beri Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği (BMMYK) tarafından Mülteciler Günü olarak kutlanmaktadır.
Amaç evlerini ve ülkelerini terk etmek zorunda kalan mültecilerin yaşadıkları sorun ve koşulları görünür kılmak ve umut yolculuğuna çıkan mültecileri direnç ve cesaretlerinden dolayı onurlandırmaktır.
BMMYK 2007'de yabancı ülkelere göç eden veya kendi ülkesine göçe maruz kalan mülteci sayısının 25,1 milyona ulaştığını açıkladı.
2001 ile 2005 tarihleri arasında yaşanan düşüşün ardından BMMYK’nın ilgilendiği mültecilerin sayısı 2006'dan sonra büyük artış gösterdi.
2007'de toplam 647 bin kişi iltica talebinde bulundu. Bu da son dört yıldan bu yana ilticacıların sayısının ilk kez arttığını gösteriyor.
Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği 2007 yılı verilerine göre sığınma başvurularında ilk beş kaynak ülke sırasıyla şöyle: Irak (45 bin 200), Rusya Federasyonu (18 bin 800), Çin (17 bin 100), Sırbistan (15 bin 400) ve Pakistan (14 bin 300).
Iraklılar dışında sığınma talebinde bulunan milletler arasında gözle görülür bir artış, yüzde 87 ile Pakistanlılar, yüzde 47'yle Suriyeliler ve yüzde 43'yle Somalililer arasında yaşandı.
Sığınma başvurularının yarısı Asya’dan (Orta Doğu da dahil) yapıldı. Yapılan başvuruların yüzde 21’inin kaynağı olan Afrika, ikinci en önemli kaynak kıta oldu.
Bunu yüzde 15’le Avrupa, yüzde 12’yle Latin Amerika ve Karayipler ve yüzde birle Kuzey Amerika takip etti. Bu istatistikler sığınma olgusunun yaşandığı ülkelerin savaşlar, çatışmalar, yoksulluk vb. bir arada olduğu ülkeler olduğunu göstermektedir.
Sığınma da ekonomik göç yolunu izliyor
Genellikle çatışmaların sürdüğü, yoksulluğun yoğun olduğu gelişmekte olan olarak adlandırılan ülkelerden gelişmiş ülkelere olan göç ve sığınma akımı hem ekonomik göç hem de sığınma durumu için benzerdir.
Çünkü ülkenizde muhalif bir gruptan iseniz bunun getirdiği tehditler içinde ekonomik kayıplar da söz konusu olabilmektedir.
Yani iltica yolunun büyük ölçüde ekonomik göç yolunu izlediği görülmektedir. Ayrıca farklı ülkelerdeki ekonomik istikrarsızlık, borç yükü, gelir dağılımı eşitsizlikleri büyük ölçüde siyasi yönetim krizleri, istikrarsızlıklar ve çatışmalar doğurmakta ve bu da başka ülkelerden sığınma isteme yolunu da açmaktadır.
BMMYK’nın 2007 yılı verilerine göre mültecilerin iltica için gittikleri temel ülkelerin ABD, Güney Afrika, İsveç, Fransa, İngiltere, Kanada ve Yunanistan olması da bu konuda iyi birer örnektir.
Ancak çoklu nedenlere dayalı olarak ortaya çıkan göç olgusuna kalıcı çözümler üretmek yerine ceza verme anlayışına doğru yönelindiği görülmektedir.
Göçe hümanist yaklaşım yerine ceza yaklaşımı
2008 yılında bu özel güne ilişkin olarak gelişmelere bakıldığında AB üyesi ülkelerin yasadışı göç yoluyla Avrupa’ya gelen ve “yasadışı göçmen” olarak adlandırılan gruba ilişkin cezai yaptırımlar ve caydırıcı önlemleri içeren düzenlemeleri kabul ettiği görülmektedir.
Bu yeni düzenlemeye göre ülkeye yasadışı olarak giren ve yasal gereklilikleri yerine getirmeyen göçmenler için gözaltı merkezleri ve hapis sistemi öngörülmektedir.
Yasadışı göçmen kategorisi içinde ekonomik amaçlı olarak illegal bir şekilde ülkeye giriş yapmış olanların yanısıra sığınma arayan kişiler de bulunmaktadır. Yasadışı bir şekilde ülkeye giriş ise mültecilik koşullarından kaynaklanan çatışma ortamı, evini ve ülkesini hazırlıksız bir şekilde terk etme ve yaşamlarına yönelik bir tehdit algısı karşısında ani çıkılan umut yolculuğu durumuyla ilişkilidir.
Dolayısıyla doğrudan mültecilik olgusunun doğasıyla ilişkilendirebileceğimiz durumlar yasadışı göç eylemini oluşturmaktadır.
Uluslararası hukuka göre insanların zulüm karşısında başka bir ülkeye sığınma hakları bulunmaktadır ve devletler bu hakkı uygulama konusunda hassas davranmalıdır. Ancak cezai yaptırım uygulanması anlayışıyla sorunları çözme yaklaşımı göç konusunda gelinen nokta açısından oldukça trajik bir durumdur.
Sığınma durumu kişinin isteği dışında ırkı, dini, milliyeti, politik düşünceleri ve herhangi bir sosyal gruba üyeliği nedeniyle ülkesinde yaşama olanağı kalınmayan durumlarda zorunlu olarak başvurulan bir durumdur ve bu anlamda özel bir yerde durmaktadır.
Bugünkü duruma bakıldığında dünya çapında devam eden yaklaşık 30 aktif çatışma ve savaştan bahsedilmektedir.
Savaşların yarattığı yerinden edilme durumu kitlesel sığınmacı ve mülteci göçüne yol açmaktadır ve savaşlar devam ettiği sürece mülteci sayılarındaki artışlar da devam edecektir.
Ülkelerindeki olumsuz koşullara boyun eğmek yerine daha iyi bir dünya düşü kuran, zorlu ve travmatik yerinden edilme durumu yaşayan, direnen ve yeni bir ülkede yeni bir yaşam kuran tüm mültecileri cesaret ve dirençlerinden dolayı kutlayalım ve işin bize düşen kısmı olan bu konudaki farkındalık arttırma, bu konu üzerinde düşünme ve yapabileceklerimiz konusunda harekete geçelim.(SB/EZÖ)
* Sema Buz, Hacettepe Üniversitesi