Ne zaman kar yağsa, anında Kibritçi Kız düşer aklıma.
Soğuktan donmaya yüz tutmuş o minik parmaklarıyla, satamadığı kibrit kutusundan çıkarıp yaktığı kibrit çöpleriyle ısınmaya çalışması...
Her bir kibrit çöpünün aydınlattırdığı düşleriyle...
Ertesi gün karlar üzerinde yanmış kibrit çöplerinin yanı başında donmuş küçük kızın cesedinin bulunması canlanır gözümde.
Çocukluğumun masal kahramanı Kibritçi Kız'ın öyküsüne eşlik eder karlı, soğuk kış günlerinde sıcak bir çatı altına sahip olmayanların gerçeği.
Ve her defasında, havada uçuşarak dans eden kar tanelerinin güzelliğine kaptırıp kendimi karın yağışını seyretmeme galip gelir bu gerçek.
20 Aralık sabahı mevsimin ilk karı havalandırmaya düştü.
Kahvaltı sonrası aklımda Kibritçi Kız masalı ve gerçekler, hızla üst kata çıktım.
Bu defa ısrarla anılar ve düşler eşliğinde yüreğime yağan kar tanelerinin dansını izleyip, ömrümün doğum gününü kutlayacaktım sessizce.
Ağaçlar ortasında uzayıp giden yolda, el ele yürüyen bir çift kar tanesini hayal etmek istedim.
Elbette bunlardan bir tanesi "kara kar tanesi" olacaktı!
Fakat anında bakışlarım havalandırmanın o çirkin duvarına çarparak durdu.
Anlayacağınız, sınırlandırılmış bir alanda, karın güzelliğini seyretmenin de pek tadı-tuzu olmuyor.
Çok kısa sürede plastik kovalara, leğenlere diktiğimiz limon, yazdan kalma akşamsefaları, biberler ve tırmandıkları pencerelerden kuruyup kalmış sarmaşıklar; yeşil iri yapraklarıyla kışa meydan okuyan yenidünya ve kuru dallarıyla erik ağacı, giydikleri beyaz elbiseleriyle bambaşka bir güzelliğe büründüler.
Hani derler ya!
Kar yağmaya başladığında, bütün çirkinliklerin o bembeyaz örtüsünün altında saklayıp, her şeyi güzelleştirirmiş diye.
Meğer bu her zaman mümkün olmuyormuş!
Tıpkı yanmış kibrit çöplerinin yanı başında donmuş bedeni bulunan kibritçi kızın ölümü gibi.
Tıpkı geçen yıl sabaha karşı bombalarla param-parça edilen Roboskili 34 çocuğun...
34 gencin kanlarıyla kızıllaşan karların bir daha asla bembeyaz bir örtüyle kapanamayacağı gibi.
Tıpkı karşımdaki blokun çatısı ve hapishanenin gri duvarları üzerindeki NATO tellerinin çirkinliğini gizleyemeyeceği gibi...
Şu an eriyen karın şarkısı yankılanıyor havalandırmada...
Ve her şeye rağmen diyorum ki; mevsimin ilk karının düştüğü bu yazıya sinen kasaveti dağıtacak bir şiirle bitirmeli bu yazı:
"Kavgayı bir yaprağın üzerinde yazmak isterdim sonbahar gelsin yapraklar dökülsün diye/ Öfkeyi, bir bulutun üzerine yazmak isterdim yağmur yağsın bulut yok olsun diye/ Nefreti, karların üzerine yazmak isterdim güneş açsın karlar erisin diye/ ... Ve dostluğu ve sevgiyi, yeni doğmuş tüm bebeklerin yüreğine yazmak isterdim onlarla birlikte büyüsün bütün dünyayı sarsın diye..."
(Yılmaz Güney)
* * *
2012 yılını da bitirmek üzereyiz...
Dilerim gelen giden aratmaz.
2013 yılının halklarımıza ve dünya halkların barış ve özgürlük getirmesi dileğiyle...
Hepinizin yeni yılını kurtuluyor; yeni yılda sağlık, bol neşe ve mutluluk diliyorum...
İyi seneler. (FE/HK)
* Füsun Erdoğan, 22 Aralık 2012, Gebze Kadın Kapalı Hapishane