* Manşet görselleri: Pixabay
Angela Merkel'in 2005 yılından bu yana dört dönemdir sürdürdüğü şansölyelik görevi 26 Eylül 2021'deki Almanya Federal Meclis seçimleri sonrasında yeni şansölyenin seçilmesiyle sona erecek.
16 yıl gibi Almanya için rekor sayılabilecek bir süre boyunca Avrupa'nın en kalabalık ülkesi ve en büyük ekonomisini yöneterek dünya sahnesinde de "Avrupa'nın fiili lideri" olarak öne çıkan Merkel'in görevi bırakacak olması sadece ülkesi için yeni bir sayfa anlamına gelmiyor.
Aksine, Almanya'nın, dolayısıyla da Merkel'in Avrupa'daki ağırlığı düşünüldüğünde, bu görev değişikliği Türkiye'nin de hem Almanya hem Avrupa Birliği (AB) ile ilişkileri açısından bir dönüm noktası olabilir.
Peki Angela Merkel'in şansölyeliği süresince özelde Türkiye-Almanya ilişkilerini, genelde Türkiye-AB ilişkilerini nasıl değerlendirmek gerekir? Türkiye'nin Almanya ve AB ile diplomatik ilişkileri 16 yıl boyunca hangi yollardan geçip ne badireler atlattı? Ya da atlatabildi mi?
Söz konusu ilişkiler şüphesiz Merkel-Erdoğan "caps"leri ile karikatürleştirildiğinden çok daha fazlasını ifade ediyor.
O zaman gelin bu sorulara birlikte cevap bulmaya çalışalım...
TIKLAYIN - Bir siyasetçinin portresi: Angela Merkel
Yıl 2004: Şansölyelik öncesi Erdoğan'ı ziyaret
Hristiyan Demokrat Birlik (CDU) partisi lideri Angela Merkel'in Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) hükümetleri ile teması şansölye olarak göreve başladığı 22 Kasım 2005 tarihinden biraz daha öncesine dayanıyor.
2003 yılında başkent Berlin'de dönemin Türkiye Başbakanı ve AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan ile görüşen dönemin ana muhalefet lideri Angela Merkel, 16 Şubat 2004 tarihinde başkent Ankara'ya bir ziyarette bulundu ve Erdoğan ile tekrar bir araya geldi.
Der Spiegel dergisinin "Merkel Türkiye karşıtı seyahatte" başlığı ile haberleştirdiği ziyaretin ana gündem maddesi Türkiye'nin AB üyeliğiydi.
Merkel temaslarına başlamadan kısa bir süre önce "İkinci Alman Televizyonu" ZDF'ye konuşmuş, ekonomik ve siyasi farklara atıfla Türkiye'nin AB üyeliğine sıcak bakmadıklarını dile getirerek bunun yerine daha sonra da sık sık tekrarlayacağı "imtiyazlı ortaklık" önerisini sunmuştu. Erdoğan ise bu öneriyi sert bir dille reddederek "Bunu asla kabul etmeyiz" dedi.
Tevekkeli değil, bugünden 16 yıl öncesine bakan analistlerin de hatırlattığı üzere, o dönemde Merkel'in şansölye seçilmesinin Türkiye-Almanya ilişkileri üzerinde olumsuz etki yapacağı düşünülüyordu.
Çünkü her ne kadar Türkiye'nin AB'ye katılım müzakereleri 3 Ekim 2005'te resmen başlamış olsa da ülkenin AB üyeliğine destek veren Sosyal Demokrat Parti (SPD) lideri ve Almanya Şansölyesi Gerhard Schröder'in aksine Merkel Türkiye'nin AB üyeliğine açıkça karşı çıkıyordu.
Fakat Türkiye'nin yapabileceği bir şey yoktu. CDU Genel Başkanı Angela Merkel 22 Kasım 2005'te şansölye seçildi. Türkiye ise "imtiyazlı ortaklık" önerisini uzun yıllar daha duymaya devam etti.
"Entegre olun, asimile olmayın"
* Merkel'in 2010'daki Türkiye ziyareti sonrası Tageszeitung gazetesi. Kaynak: bianet - Arşiv
Şansölye Angela Merkel'in Türkiye ve AKP hükümetleri ile temasları bunu takip eden yıllarda karşılıklı resmi ziyaretlerle sürdü.
Merkel 5 Ekim 2006'da, bu sefer sadece CDU'nun değil, aynı zamanda Almanya'nın da lideri olarak tekrar Türkiye'ye geldi. Der Spiegel'in o dönemde aktardığı üzere, Ankara'da gerçekleşen bu görüşmenin ana gündem maddesi yine Türkiye'nin muhtemel AB üyeliğiydi.
Merkel bu ziyaret için ülkesinden ayrılmadan hemen önce Almanya'nın BILD gazetesine konuşmuş, daha ılımlı bir yaklaşımla "kendileri için önemli olanın Türkiye'nin yükümlülüklerini yerine getirmesi ve AB üyeliği kriterlerini tamamen karşılaması olduğunu" söylemişti.
Bundan iki yıl sonra, 8 Şubat 2008'de bir Merkel-Erdoğan görüşmesi daha gerçekleşti. Bu sefer mevkidaşını ziyaret sırası Erdoğan'daydı.
Merkel ile birlikte şansölyelik makamında Türkiyeli ve Almanyalı öğrencilerle bir araya gelen Başbakan Erdoğan burada "Almanya'nın Türk liseleri ve üniversiteleri açmasını" önermiş, bu öneri o dönemde Almanya basınının aktardığına bakılırsa Merkel'i "gafil avlamıştı."
Erdoğan'a göre – biraz da ironik bir şekilde – ülkedeki göçmenlerin Almancayı daha iyi konuşabilmesi için önce kendi anadillerini iyi konuşabiliyor olmaları gerekiyordu.
"Türk öğretmenler ve okullar buna yardımcı olabilir" diyen Erdoğan, kısaca ekledi: "Alman hükümetinin bununla ilgili hiçbir sorunu olmamalı. Entegrasyon için ne yapılması gerekiyorsa yapılmalıdır."
Şansölye Merkel ise Erdoğan'ın önerisine temkinli yaklaşarak "Alman okul öğretmenlerinin tüm öğrencilere açık olması gerektiğinin" altını çizdi. Merkel'e göre "Türk-Alman çocukların ihtiyaçlarını karşılamak için öğretmenlerin de göçmen kökenli olmasına gerek yoktu."
Bundan iki yıl sonra, bu sefer Merkel iki günlüğüne Türkiye'ye gelecek, "imtiyazlı ortaklık" ve "Türk okulları" tartışmalarının damgasını vurduğu bu Merkel-Erdoğan görüşmesinden sonra Almanya basını iki liderin "her konuda çok farklı düşündüklerinden" dem vuracaktı.
Bir yıl sonra, 28 Şubat 2011'de Erdoğan'ın Almanya'ya yaptığı ziyareti ise Der Spiegel şu sözlerle haberleştirdi:
"Almanya'da geçirilen on yıllar sonra bile hala hararetini koruyan milli bir gurur gösterisiyle binlerce Türk göçmen Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ı bir rock yıldızı gibi karşıladı. [Erdoğan] onlara Alman toplumuna entegre olmaları, ama asimile olmamaları çağrısında bulundu."
"Mülteci krizi durumu tersine çevirdi"
* Ekim 2015'te İstanbul'daki Merkel-Erdoğan görüşmesinden. Kaynak: Anadolu Ajansı (AA)
Angela Merkel ve Tayyip Erdoğan 4 Şubat 2014'te Berlin'de tekrar bir araya geldiğinde 2006'daki görüşmelerinden bu yana Türkiye 22 Temmuz 2007 ve 12 Haziran 2011'de iki genel seçim, Almanya ise 27 Eylül 2009 ve 22 Eylül 2013'te iki Federal Meclis seçimi geçirmişti.
AKP bu seçimlerde oyların yüzde 46,66 ve 49,83'ünü alarak yeniden tek başına iktidar olurken, Almanya'daki seçimlerde Angela Merkel'in partisi CDU ve Bavyeralı kardeş partisi Hristiyan Sosyal Birlik (CSU) oyların yüzde 33,8 ve 41,5'ini alarak önce liberal Hür Demokratik Parti (FDP) ile, sonrasında ise sosyal demokrat SPD ile koalisyon hükümeti kurdu.
Takvimler 2015'i gösterdiğinde ise Türkiye Gezi Direnişini ve 17-25 Aralık sürecini yaşamış, AB ise bir önceki yıl yayınladığı ilerleme raporunda yolsuzlukla mücadele, yargı bağımsızlığı ve ifade özgürlüğü gibi alanlara atıfla ne kadar "endişeli" olduğundan dem vurmaya başlamıştı.
2015 yılında Türkiye'nin Almanya ve AB ile ilişkilerindeki en kritik konu ise şüphesiz Avrupa'daki "mülteci krizi"ydi.
Çoğunluğu Suriye, Afganistan ve Irak'taki çatışmalardan kaçan bir milyondan fazla göçmen Avrupa'ya ulaşmak üzere yola çıkmış, bu duruma çözüm bulmak isteyen Merkel ise Ekim 2015'te Türkiye'ye ziyarette bulunarak hem dönemin başbakanı Ahmet Davutoğlu ile hem de 28 Ağustos 2014 tarihi itibariyle artık Cumhurbaşkanı olan Erdoğan ile görüşmeler yapmıştı.
Sonunda bulunan çözüm ise AB ve Türkiye arasında bir "mülteci mutabakatı" yapmak oldu. Hak örgütlerinin başından beri "kirli pazarlık" olarak nitelendirdiği müzakereler sonucu varılan 18 Mart 2016 tarihli mutabakata göre Türkiye'den Yunanistan adalarına "düzensiz yollardan" geçen tüm göçmenler Türkiye'ye iade edilecek, Yunanistan adalarından Türkiye'ye geri gönderilen her bir Suriyeli için ise Türkiye'den bir Suriyeli AB'ye yerleştirilecekti. AB ise bu süreç içinde ilgili projelerde kullanılmak üzere Türkiye'ye 6 milyar Euro'luk ödeme taahhüt ediyordu.
* Merkel'in 24 Nisan 2016'daki Antep ziyaretinden. Kaynak: AA
Merkel mutabakat imzalandıktan sonra da Türkiye'ye gelerek Antep'teki mülteci kampını ziyaret edip mevkidaşı Davutoğlu ile görüştü. Şansölye bu süreçte hakkında dosya bulunan vekillerin dokunulmazlığının kaldırılmasına dair Türkiye'deki Anayasa değişikliğini eleştiredursun, uluslararası basının yaptığı yorumlar aslında pek çok şeyi anlatıyordu.
Örneğin, Simon Tisdall İngiltere'nin The Guardian gazetesi için kaleme aldığı analizde "otoriter eğilimleri, yeni Osmanlı siyaseti, Washington ve NATO'ya uyum içinde hareket etmeyi reddetmesi" nedeniyle Erdoğan'ın Avrupa'da dışlanmış biri olarak görüldüğünü, ancak mülteci krizi nedeniyle Türkiye'ye duyulan ihtiyacın bu durumu tersine çevirdiğini yazmıştı.
Merkel ise yıllar sonra 2021'de yaptığı bir açıklamada, "Türkiye, Suriyeli mültecilere bakmakta olağanüstü bir iş çıkarıyor. Türkiye ile bu anlaşmanın devam etmesini istiyorum, bu insanlar için en iyisi" diyecekti.
Ermeni Soykırımı kararı ve İncirlik Üssü
* Almanya Federal Meclisi'ndeki oylamadan. Kaynak: bianet - Arşiv
2016 yılında Türkiye-Almanya ilişkilerine damgasını vuran diğer bir olay ise şüphesiz Federal Meclis'in 2 Haziran 2016'da Ermeni Soykırımına ilişkin "1915-1916 döneminde Ermenilere ve diğer Hıristiyan azınlıklara dönük soykırımı hatırlama ve anma" tasarısını kabul etmesiydi.
Almanya'da büyük koalisyonu oluşturan CDU/CSU ve SPD ile Yeşiller Partisi tarafından hazırlanan tasarının oylamasına Şansölye Angela Merkel, Şansölye Yardımcısı ve SPD Genel Başkanı Sigmar Gabriel ve Dışişleri Bakanı Frank-Walter Steinmeier (SPD) katılmadı.
Cumhurbaşkanı Erdoğan tasarının kabulü sonrası aynı gün yaptığı açıklamada, "Bu karar Türkiye-Almanya ilişkilerini ciddi manada etkileyecek" derken, Merkel "Almanya'nın Türkiye ile Ermenistan arasında diyalog yanlısı olduğunu ve Ankara ile iyi ilişkiler istediğini" söyledi.
Fakat Erdoğan'ın neyi kastettiği zamanla anlaşılacak, söz konusu karar gerçekten de Türkiye-Almanya ilişkilerini etkileyecekti.
Almanya Federal Meclisi'nin Ermeni Soykırımı'nı tanıyan 2016 tarihli kararı sonrası Türkiye Almanyalı milletvekillerinin İncirlik Hava Üssü'ndeki Almanya askerlerini ziyaret etmesine izin vermedi.
Ziyaret izni verilmemesi, Almanya'da askerlerini İncirlik'ten çekme tartışmalarını da beraberinde getirdi. Tartışmalar başladığında IŞİD ile mücadele kapsamında üste yaklaşık 260 Almanya askeri personeli, 6 Tornado keşif uçağı ve bir Airbus yakıt ikmal uçağı bulunuyordu.
Şansölye Angela Merkel'in Ürdün'ü Türkiye'ye alternatif olarak göstermesinin ardından Eylül 2017'de Almanya askerleri İncirlik Hava Üssü'nden çekilerek Ürdün'deki El Azrak Hava Üssü'ne taşındı.
15 Temmuz darbe girişimi, MİT, DİTİB...
* 15 Temmuz 2016'daki darbe girişimi sonrası Köln'de bir miting. Kaynak: AA
Türkiye'de 15 Temmuz 2016'da gerçekleştirilen darbe girişimi de Türkiye-Almanya ilişkilerini etkileyen bir diğer dönüm noktası oldu.
31 Temmuz 2016'da Köln kentinde düzenlenen "Darbeye Karşı Demokrasi Mitingi"ne Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın video bağlantısı ile katılma başvurusunun Federal Anayasa Mahkemesi'nce reddedilmesi de o dönemde yaşanan dikkat çekici gelişmelerdendi.
Merkel ise darbe girişimi sonrası Türkiye'ye ilk ziyaretini 2 Şubat 2017'de gerçekleştirdi. Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) ve Halkların Demokratik Partisi (HDP) ile de görüşen Merkel, Erdoğan ile Cumhurbaşkanlığı'nda bir araya geldi. Bu görüşme sonrasında ortak basın toplantısında konuşan Şansölye, ifade özgürlüğünden ve suçun bireyselliğinden bahsetti.
Merkel'in suçun bireyselliğinden söz etmesi ise boşuna değildi. Türkiye, Almanya'nın darbe girişimi ile bağlantılı olduğundan kuşkulanılan kişilerin iltica taleplerini kabul etmesine tepkiliydi. Mayıs 2017'de konuyla ilgili bir açıklamasında dönemin başbakanı Binali Yıldırım Almanya'nın Türkiye ile "bölücüler ve FETÖ'cüler" arasında bir tercih yapması gerektiğini söylüyordu.
Almanya ise sınırları içinde yaşayan ve "FETÖ" ile bağlantılı olduğundan şüphelenilen kişilere karşı casusluk faaliyeti yürüttüğü gerekçesiyle Türkiye'yi suçluyordu. BBC Türkçe'nin haberine göre, Mart 2017'de Almanya'da bir soruşturma başlatılmış, soruşturmada Milli İstihbarat Teşkilatı'nın (MİT) Almanya'nın istihbarat örgütü BND'ye bir liste verdiği iddia edilmişti.
MİT'in hazırladığı söylenen bu listede ise iddiaya göre Almanya'da yaşayan 300 kadar Türkiye vatandaşının adı, adresi, telefon numarası ve fotoğrafı vardı. Federal Başsavcılık, MİT'in bu kadar kapsamlı bir listeyi nasıl oluşturduğunun ve bu istihbaratı nasıl topladığının araştırıldığını söyledi.
Almanya'da faaliyet gösteren Diyanet İşleri Türk İslam Birliği'ne (DİTİB) bağlı imamların "Gülen sempatizanı 28 kişi ve 11 kurum hakkında Ankara'ya bilgi verdiği" iddiası da bu dönemde Almanya kamuoyunda tepkilere yol açtı.
Referandum sürecinde "Nazi" suçlamaları
* Başbakan Binali Yıldırım'ın Oberhausen mitinginden. Kaynak: AA
Yer Almanya'nın Oberhausen kenti... Günlerden 18 Şubat 2017... 16 Nisan 2017'de gerçekleşecek Anayasa değişikliği referandumu bağlamında "Memleket Sevdalıları Evet Diyor" adlı kapalı salon etkinliğine katılan Başbakan Binali Yıldırım, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın Mart ya da Nisan ayında Avrupa'daki Türkiyeli seçmenlerine seslenmek istediğini açıkladı.
Bu açıklamanın ardından Erdoğan'ın miting yapmayı planladığı Kuzey Ren-Vestfalya eyaleti İçişleri Bakanı Ralf Jäger, "Almanya'nın herhangi bir yerinde bu tür mitinglerin düzenlenmesinin federal hükümet tarafından engellenmesi gerektiğini" söyledi. Jäger'in bu açıklamasına Sosyal Demokrat Parti'nin (SPD) Şansölye adayı Martin Schulz'dan da destek geldi.
Erdoğan ise Almanyalı siyasetçilerin bu açıklamalarına "Nazi" benzetmesi yapan sözlerle karşılık verdi: "Ey Almanya, sizin demokrasiyle yakından uzaktan alakanız yok. Sizin şu andaki uygulamalarınız geçmişteki Nazi uygulamalarından farklı değil, bunu böyle biliniz."
Konuyla ilgili konuşan Angela Merkel ise Erdoğan'ın mevcut Almanya yönetimini Nazilere benzetmesinin üzücü olduğunu söyleyerek, "Bu benzetmeler Almanya'da Nazi döneminde yaşananları önemsiz gösteriyor. Türkiye'nin Nazi benzetmeleri durmak zorunda" dedi.
Türkiye ile Almanya arasındaki bu "Nazi" atışması bir süre daha devam etti. Sonunda AKP'nin Köln kentindeki yurtdışı koordinasyon bürosundan bir sözcü, 16 Nisan Anayasa değişikliği referandumu öncesi Almanya'da toplantı veya miting yapmayacaklarını açıkladı.
Türkiye'deki tutuklu Almanya vatandaşları
* Merkel tutuklu gazeteci Deniz Yücel'in eşi Dilek Mayatürk Yücel'i ağırladı. Kaynak: Twitter
Özellikle 2017-2018 yıllarında Türkiye ve Almanya arasında gerilim yaratan bir diğer konu ise Türkiye'deki tutuklu Almanya vatandaşlarıydı.
Deutsche Welle'nin 16 Ağustos 2018 tarihli haberine göre, o dönemde dokuz Almanya vatandaşı Türkiye'de "siyasi sebeplerden" tutukluydu. Bu kişilerden biri de 14 Şubat 2017'de İstanbul'da gözaltına alınan ve 13 gün sonra tutuklanan Die Welt muhabiri Deniz Yücel'di.
Yücel'in tutuklanmasının ardından Ağustos ayında Almanya medyasına konuşan Almanya Dışişleri Bakanı Sigmar Gabriel, "Deniz Yücel hala tutuklu çünkü bana göre Türkiye onu rehin aldı" diyecek, Erdoğan ise Yücel'in "gazeteci değil terörist olduğunu" ileri sürecekti.
Şansölye Angela Merkel Türkiye-Almanya ilişkilerine dair bir açıklamasında Erdoğan'ın Yücel'i "ajanlık ve teröristlik" ile itham ettiği bu konuşmasına atıfla şöyle dedi: "Hiçbir yanlış anlaşılmaya yol açmayacak biçimde söylemek gerekirse, bir Türk hükümet yetkilisinin Deniz Yücel'de olduğu gibi kamuoyu önünde bir önyargıyı dile getirmesi hukuk devleti ile bağdaşmaz."
Merkel bundan aylar sonra Yücel'in eşi Dilek Mayatürk Yücel'i meclisteki ofisinde ağırladı, Federal Hükümet Sözcüsü Steffen Seibert bu görüşmeyi resmi Twitter hesabından paylaştığı bir fotoğrafla duyurdu.
Steffen Seibert Şubat 2018'de yaptığı bir açıklamada da Deniz Yücel'in tutukluluğunun "ikili ilişkileri gerdiğini" söyleyecek, 16 Şubat'ta Berlin'de gerçekleşen Binali Yıldırım-Angela Merkel görüşmesinin de ana gündem maddelerinden biri gazetecinin tutukluluğu olacaktı.
Deniz Yücel 16 Şubat 2018'de serbest bırakıldı. Tahliye sonrası Almanya'ya dönen gazeteci sonrasında şöyle konuştu: "Neden bir yıl önce tutuklandığımı, bir yıl önce rehin alındığımı bilmiyorum ve aynı şekilde neden bugün serbest bırakıldığımı da bilmiyorum."
Tevekkeli değil, Birleşmiş Milletler (BM) Genel Kurulu'nun ardından 27-29 Eylül 2018 tarihleri arasında Almanya'ya giden Erdoğan burada hak ve gazetecilik örgütlerinin protestolarıyla karşılandı.
Berlin Mitte'deki Maxim Gorki Tiyatrosu'nun astığı dev afişte 2007'de öldürülen gazeteci Hrant Dink'in şu sözleri okunuyordu: "Kimliğini yaşatabilmek için sana bir düşman gerekiyorsa, senin kimliğin hastalıktır."
Erdoğan'ın Merkel ile bir araya geldikten sonra ortak basın toplantısındaki tutumu ise yine gazetecileri suçlamak oldu.
Merkel'in arabuluculuğunda Doğu Akdeniz krizi
* Türkiye'nin sismik araştırma gemisi Oruç Reis. Kaynak: AA
2020 yılında Angela Merkel'in 16 yıllık şansölyelik dönemi artık yavaş yavaş sona yaklaşırken Türkiye-Almanya ilişkileri her iki ülkeyi de aşan bir sorunun, nam-ı diğer Doğu Akdeniz krizinin etkisinde kaldı.
bianet'ten Pınar Tarcan'ın aktardığı üzere, özellikle doğalgaz çalışmaları bağlamında Yunanistan-Kıbrıs-Türkiye ekseninde cereyan ediyor gibi görünen gerginlik bölgenin diğer aktörleri İsrail, Mısır, Libya ve – hatta – Fransa'yı da yakından ilgilendiriyor, yıllardan beri var olan kıta sahanlığı ve Kıbrıs gibi anlaşmazlık yaratan konuları yeniden gündeme getiriyordu.
Merkel'in bu krizdeki rolü daha çok taraflar arasında arabuluculuk yapmak ve taraflara itidal çağrısında bulunmak yönündeydi.
Örneğin, Yunanistan Başbakanı Kiryakos Miçotakis'in "Türkiye'nin Akdeniz'de doğalgaz arama çalışmalarından vazgeçmemesi durumunda AB'nin yaptırım uygulamak dışında başka bir seçeneğinin olmadığını" söylemesi üzerine Merkel devreye girerek iki ülkenin müzakere sürecine başlaması için arabulucu olmuş, Erdoğan ve Miçotakis ile telefon görüşmeleri yapmıştı.
Türkiye bunun üzerine 25 Temmuz'da ilan ettiği iki seyrüsefer bildirimini (NAVTEX) beklemeye alarak bu kapsamda sismik araştırmalar yapmak için Yunanistan'ın Meis Adası yakınlarında bulunan Oruç Reis gemisini müzakereler sonuçlanıncaya kadar Antalya Limanı'nda bekletti.
Fakat bu, tırmanan gerginliğin azalacağı anlamına gelmiyordu. İki ülke arasındaki karşılıklı NAVTEX ilanları sonrasında da devam etti.
Tüm bunlar olurken Almanya gerilimi azaltma çabalarını sürdürdü. Merkel Temmuz ve Ağustos'taki AB zirvelerinde Türkiye'ye yönelik yaptırım kararı alınmasını İspanya ve İtalya ile birlikte engellerken Dışişleri Bakanı Heiko Maas (SPD) ise Ankara ve Atina'ya ziyaretlerde bulundu.
Merkel Doğu Akdeniz'deki gelişmelere yaklaşımını Ağustos 2020'deki geleneksel yaz sonu toplantısında kısaca şöyle özetleyecekti:
"AB üye ülkeleri olarak hepimizin, Yunanistan'dan dostlarımızın haklarını ve söylediklerini ciddiye alma ve haklı oldukları yerde destekleme görevimiz var. Fakat ben gerilimin artmaması için çaba sarf ettim."
Angela Merkel'in 26 Eylül'deki Federal Meclis seçimlerinden sonra belli olacak halefinin döneminde Türkiye'nin Almanya ve AB ile ilişkilerinin nasıl şekilleneceğini, ondan sonra gelen şansölyenin de "gerilimin artmaması için çaba" sarf edip etmeyeceğini ise şimdilik zaman gösterecek... (SD)