Fonda kocaman bir Türk bayrağı vardı ve mikrofonun önündeki genç, yakışıklı kişi, bir süredir konserli mitinglerde söylediklerini tekrar ediyordu. Konservatuar hazırlık sınıfı öğrencisi gibi kullanıyordu ellerini ve jestleri de naylondu. IMF'ye vururken, "sömürge", "yabancılar" gibi sözcükler kullandı. Türkleri övdü, Müslümanlığa göz kırptı. Herhangi bir siyasal bilimci, bu konuşma metnini çözse, tahlilinde en sık kullanacağı iki sözcük "milliyetçi" ve "popülist" olsa gerek.
Konuşma, reklam tarifesi uygulanarak mı diğer kanallarda yayınlandı yoksa refikler, bir meslektaşa destek mi olmuşlardı, bilmiyorum. Önemli değil. Ama bu "çok sesli ve çok renkli" Türk medyasında aynı konuşmacının aynı anda bir sürü kanalda birden sahne alması pek sempatik bir şey değil. Kablolu TV'de dikkat ettim, Azerbaycan TV'si bu güruha katılmamıştı. Çünkü orada Haydar Bey konuşuyordu. Discovery Channel'de de bir kaplan zavallıcık bir ceylanı yiyordu.
Medya, holding ve siyasi parti
Gazeteleri, dergileri, radyo ve televizyonları olan bu kişinin holdingi, bankacılık, müteahhitlik, cep telefonu, inşaat vs.. gibi alanlarda da faaliyet gösteriyor. Konuşmasının sonunda, yavrukurt amblemini anımsatan logosuyla "Genç Parti"nin kuruluşu da medyatik bir şekilde ilan edilmiş oldu. Gençleri ve gençliği sevdiğim halde bu "Genç" sözcüğünden pek hazzetmem ben. Nutuk yazarının bir reklamcı olduğu bildirilmişti basında. Partinin adını ve logosunu da bu yaratıcı reklamcılar bulmuş olsa gerek. Genç Parti! Genç Pamukbank gibi...
Yine de medya sahibi işverene, eskiden beri ısrarla savunduğum bir tezi somut olarak kanıtladığı için bir teşekkür borçluyum: Türk medyasının bizatihi kendisi siyasi, ideolojik ve ekonomik olarak zayıftır, güçsüzdür. Ancak ve ancak arkasında, yaslandığı, her bakımdan beslendiği bir siyasi kuvvetin sözcülüğünü yaptığı sürece işlevini yerine getirebilir. İşte bu nedenle milyar dolarla oynayan, sayısız medya organı olan bir kişi bile kalkıp siyasi parti kuruyor.
Berlusconi ve yolsuzlukları
Berlusconi örneğine sık sık gönderme yapılıyor. Evet benzeri bir durum gerçekten de var: İtalyan medya Baronu, "Forza İtalia" adlı siyasi partiyi İtalya aşığı olduğu için kurmadı. Berlusconi medya patronu olduğu dönemde adalete yansıyan çeşitli yolsuzluklarını kapatmak, unutturmak için siyasete atılıp, önce milletvekili ve sonra da Başbakan zırhına büründü. Bizim "Juve Partito"nun Başkanının milletvekilliğini bile kazanabileceği şüpheli.
Ayrıca Berlusconi de, medya patronu olmanın başlı başına bir güç oluşturamayacağını kendi deneyiminden öğrenmişti. Karar almak ve uygulamak, her zaman için kararın alındığını ve uygulandığını duyurmaktan daha önemlidir, daha güçlüdür.
Milliyetçilik kozu ve egemen partiler
Geçmişte bir Ali Haydar Veziroğlu örneği yaşanmıştı. İş adamlığı ile politika, yani para ile siyasetin ilişkisi her zaman düz orantılı olmuyor. Türkiyeli seçmenin belki 40 yıldır bıktığı klasik siyasetler ve siyasilerden medet umarak ortaya çıkmak bu kriz ortamında cazip bir fikir gibi görünebilir ama "gençlik", "dinamizm" gibi genel geçer temalarla ve "Dağ başını duman almış"la ilkel milliyetçilik kozunu egemen partilerin tekelinden alıp koparmak mümkün mü?
Sonra hafızası olanlar Motorola hikayesini, New York'ta süren davayı, gazetenin reklamverene yönelik tehditkar tutumlarını, televizyonun bir rakibine yönelik saldırılarını hatırlamaz mı?
Genç Parti Başkanı hakikaten genç. Belki de daha doğru deyimle tıfıl gibi görünüyor. Medya patronu ya da iş adamı, siyasi parti kuracak olsa, bunca yıldır Koç'lar, Sabancı'lar, Doğan'lar, Bilgin'ler neden acaba parti kurmadı diye düşündü mü hiç acaba?
Genç Parti neye tekabül ediyor?
Her gazetenin, her siyasi partinin bir esbabı mucibesi vardır. Yani siyasi, ideolojik, ekonomik, toplumsal ve kültürel bir yatağı, gerekçesi olmalıdır. Toplumda denk gelmesi gereken bir ihtiyaca yanıt vermesi beklenir bir partinin ya da bir gazetenin (ki dikkat ikisi tamamen ayrı şeylerdir). Genç Parti neye tekabül ediyor? Halkın mevcut memnuniyetsizliğini sömürmeye hazır kaşarlanmış partiler var. Apolitizmin özellikle gençler arasında yaygınlaşıp yoğunlaştığı bir dönemde, partiye "Genç" adını vermek de dahiyane bir buluş olsa gerek.
Televizyon kanalı, Türkiye'nin ilk özel televizyonu olmanın verdiği rantı popülist yayın politikaları ile belirli bir reyting başarısı yakalayabilir. Keza, eski Hürriyet-Tan karışımı bir gazetenin televizyon mizanpajlı versiyonu, fiyatı da maliyetin altında olursa, çok satabilir. Gerçi Genç Parti'nin kurulmasıyla birlikte, grubun yayın organları "Milli Gazete" konumuna da düşebilir. Böyle bir risk mevcut.
Düşmese bile, apoletlilerin kapalı av alanı olan siyaset dünyasında, esas ama gizli amaç olarak kendini güvence altına almaya yönelik bir siyasi girişim, hele de sığ aşırı-sağ bir söylemle ne kadar başarılı olabilir? Bakmayın siz televizyon kanalında yayınlanan "fake vox pop"lara. "Çok iyi adam Başbakan olsun", "Hee ya çok genç, çok yakışıklı bizi bu adam yönetsin" diyenlere. Onların derdi, beleş olarak izleyecekleri Ebru Gündeş ve İbrahim Tatlıses'in bir an önce sahneye çıkması...
Gazeteci ya da halkla ilişkiler memuru
Şimdi bizim meslektaşlar için acilen çözmeleri gereken bir sorun ortaya çıktı: Bu holdingin medya organlarında çalışanlar, Genç Parti'nin ideologları ile basın ve halkla ilişkiler memurları mı olacaklar? Grubun medyalarında Genç Parti'yi eleştirebilecekler mi? Yoksa seçimlerde milletvekili adayı filan mı olacaklar? Gazeteciliğin bağımsızlığı uğruna istifa etmeyi düşünen var mı acaba?
Aslında genç adam çalıştı çabaladı. Zamana ve mekana göre, daha çok da kendi çıkarlarına göre, çeşitli siyasi partileri, çeşitli iktidarları destekledi ama siyasi odaklar bu cevval gencin değerini hiç bir zaman yeteri kadar anlayamadı. O da medya-siyaset ilişkisini kendine göre çözdü.
Fransızların bir sözü vardır: İnsana en iyi yine insanın bizzat kendisi hizmet eder! (BB/NK)