İsrail ve Filistin’deki otomatikleştirilmiş savaş üzerine yazan bir antropolog olan Sophia Goodfriend tarafından kaleme alınan ve +972 Magazine’de yayımlanan bu makaleyi Eylül 2024 bianet stajyerlerinden Ege Tonga çevirdi.
İsrail, dünyayı büyük ölçüde şaşırtan bir saldırıda Hizbullah üyeleri tarafından taşınan binlerce çağrı cihazını patlattıktan sonra, şimdi Lübnan’a yönelik kanlı bir hava ve kara saldırısı başlattı. 23 Eylül’den bu yana İsrail hava saldırıları, aralarında yüzlerce kadın ve çocuğun da bulunduğu 1000’den fazla insanın hayatını kaybetmesine neden oldu. Bu saldırılar, modern tarihinin en yoğun hava saldırılarından biri olarak nitelendiriliyor. Ülke genelinde bir milyondan fazla kişi yerinden edildi. Hizbullah lideri Hasan Nasrallah’a yönelik suikasta rağmen, İsrail’in saldırganlığı hız kesmeden devam ediyor.
Hamas liderliğindeki 7 Ekim saldırıları, İsrail’in Orta Doğu’daki nihai güvenlik devleti olarak imajına ciddi bir darbe indirdi. Bu durum, Gazze’deki uzun süreli gerilla savaşının da etkisiyle ortaya çıktı. Şimdi Lübnan’daki yeni çatışmalar, bu imajı yeniden canlandırma fırsatı sunuyor. Gazze’de olduğu gibi; ölüm ve yıkım, karmaşık istihbarat ağları ve algoritmik silah sistemleri tarafından destekleniyor ve bu unsurlar, imaj değişikliği için oldukça önemli. Nitekim İsrail ve uluslararası basın, çağrı cihazı saldırılarını ve Nasrallah suikastını, ordunun teknolojik üstünlüğünün bir kanıtı olarak övgüyle karşıladı.
Ancak İsrail, teknolojik üstünlük sergileyerek ne bölgesel güvenliği ne de kendi güvenliğini sağlama alabilir. Gösterişli Mossad operasyonları, algoritmalarla belirlenen hava saldırıları ve yapay zeka destekli savaş güçleri, dışarıdan bakıldığında cazip bir görüntü sunabilir; fakat arka planda, sona erdirme stratejisi olmayan bir savaş yürüten yıpranmış bir ordu bulunuyor. İktidarda kalma hırsıyla hareket eden politikacılar ve ilhak etme amacı güden generaller için bu, tam olarak istenen bir durumdur. Sonsuz savaş, siyasi çözümleri uzak tutarken, güvenlik de genişleme ve egemenlik hedeflerinin gölgesinde kalıyor.
İran’ın 1 Ekim gecesi gerçekleştirdiği eşi benzeri görülmemiş balistik füze saldırısı, bu güvensizlik sarmalının devam edeceğinin bir diğer göstergesi oldu. İsrail’in füze savunma sistemleri, ABD, Ürdün ve muhtemelen diğer bölgesel müttefiklerin desteğiyle, füzelerin büyük bir kısmını etkisiz hale getirmeyi başardı ve can kaybını önledi (Sadece Eriha’da bir Filistinli düşen şarapnel parçaları nedeniyle hayatını kaybetti). Şimdi, İsrail ordusu bu saldırıya daha fazla güçle karşılık vermeye hazır görünüyor.
Derin parçalanma ve azalan güven
İsrail ordusunun teknolojik yeteneklerine dair iddiaları, uzun bir süre boyunca işgal altındaki Filistin topraklarındaki etkisiz politikalarını ve ordunun kendi içindeki artan işlevsizlik sorunlarını gözlerden kaçırmayı başardı. Ordu kendini sofistike bir yapay zeka süper gücü olarak tanıtırken, ordu içinde aşırı sağcı askerlerin sayısının açıkça artması ve bu askerlerin genellikle komutanlarının onayıyla ordu kurallarını çiğnemeleri, durumu daha da karmaşık bir hale getiriyor. Bu durum, orduyu içsel bir düzensizlik ve disiplinsizlik sürecine sokma riski taşıyor ve bu da askeri etkinliği ve disiplinin sürdürülmesini tehdit ediyor.
Askerler, eski değerleri yeniden sahiplenmeye çağıran Tuğgeneral Barak Hiram gibi köktendinciler ve Batı Şeria ile Gazze’yi ilhak etmeye istekli mesihçi politikacılar tarafından cesaretlendiriliyor. Batı Şeria’da protestocuları öldürmek için ateş açmak, Gazze’de ayrım gözetmeksizin bombalama yapmak, işgal altındaki topraklarda sivil altyapıyı buldozerlerle yıkmak ve Filistinli mahkûmlara işkence etmek gibi uygulamalar birer norm haline geldi.
Open University’nin Sivil-Asker İlişkileri Araştırma Enstitüsü Başkanı Yagil Levy, bu değişimleri yıllardır takip ediyor. Levy, +972’ye verdiği demeçte, “Askeri hiyerarşinin engellendiğini, askeri disiplinin zayıflatıldığını ve temel değerler üzerine anlaşmazlıkları olduğunu görüyoruz. Askeri yapının derinlerinde bir parçalanma var” dedi.
Geçtiğimiz yıl Gazze’deki çatışmalar bu sistematik sorunları gözler önüne serdi. Ocak ayında, yedek askerler ve aktif askerler Gazze’den kısmi çekilme nedeniyle protesto düzenledi ve Başbakan Binyamin Netanyahu’yu bölgeyi yeniden işgal etmediği için eleştirdi. Temmuz ayında ise, aralarında yedek askerlerin de bulunduğu 1.200 aşırı sağcı eylemci, Filistinli mahkûmlara tecavüz etmekle suçlanan askerlerin gözaltına alınmasını protesto etmek için Beyt Lid askeri üssüne baskın düzenledi. Bu ayın başlarında, 769. Tugay, Güney Lübnan’daki topluluklara tahliye bildirileri dağıtarak, tam kapsamlı bir saldırı başlatma umuduyla üst komutaya karşı isyan etti.
Gazze’deki istihbarat hataları, stratejik yanlış kararlar ve kalan rehineleri kurtarma konusundaki yetersizliklerin ardından gelen bu skandallar, ordunun İsrail’deki itibarını ciddi şekilde zayıflattı. Yaz aylarında yapılan anketler, İsraillilerin orduya olan güveninin ciddi ölçüde azaldığını ortaya koydu ve ülkenin güvenliğiyle ilgili endişelerin tarihindeki en yüksek seviyeye ulaştığını gösterdi.
Şu anda, iç bölünmeler ve asker alımındaki sorunlar arasında, Lübnan’daki savaşı genişletmek orduya kaybettiği prestiji geri kazanma fırsatı sunuyor. Levy, çağrı cihazı saldırısı hakkında, “Bu, İsrail halkının hayran olduğu askeri güç” dedi. Bu operasyon, Mossad ve askeri istihbaratın yıllarca süren hazırlıklarıyla yapılan, teknolojik olarak benzersiz bir eylemdi.
Yurt dışında, Lübnan’daki kıyamet gibi sahneler İsrail’in savaş suçları işlediğine dair iddiaları güçlendirirken, İsrail içinde durum çok farklı bir şekilde karşılandı. Tel Aviv sokaklarında insanlar coşkuyla dans etti, sosyal medya platformlarında zaferi kutlayan mizahi paylaşımlar yapıldı ve kablolu televizyonlarda zafer ilanları yayımlandı. Levy, Lübnan’daki askeri harekâtı ve bunun nasıl algılandığını değerlendirirken, “Bu, 7 Ekim’de başarısız olan ve Gazze’de bitmek bilmeyen bir savaş yürüten ordudan çok uzak” dedi.
Gazze’deki savaşın ilk aylarındaki gibi, bugünkü güç gösterileri de İsrail kamuoyunun, Lübnan’daki savaşın gerçek amacının, Kuzey İsrail’deki sakinleri güvenli bir şekilde evlerine döndürmekle gerçekten örtüşüp örtüşmediğini sorgulamasını engelliyor. Bu süreçte, çok az kamu figürü, yaşanan korkunç sivil ölümler ile şu anda başlayan kara harekâtının, uzun vadede İsrail’in güvenliğini artırıp artırmayacağını sorguladı. Levy’nin ifade ettiği gibi, “Bu güç gösterisi ile İsrail’in siyasi hedeflerine ulaşma arasında net bir bağlantı yok.”
“Bir çeşit distopyada yaşıyor gibiyiz”
Eğer ordunun yapay zeka destekli silah sistemleri ve son teknoloji gözetim yetenekleriyle yaptığı kutlamalar, dikkatleri kendi iç sorunlarından başka yerlere çekerken, aynı zamanda Gazze savaşının siyasi hedeflerini de gizliyor. Bu hedefler, Binyamin Netanyahu’nun iktidarını pekiştirmek ve sağcı koalisyonunun yayılmacı hedeflerini ilerletmekten oluşuyor. Bu koalisyon, ‘Büyük İsrail’ üzerindeki egemenliği elde etmenin tek yolunun sonsuz şiddet olduğuna inanıyor.
Lübnan’daki savaş, mevcut hükümete olan desteği daha da artırdı ve Netanyahu’nun Likud Partisi, Kanal 12’nin son anketine göre seçmenler arasında belirgin bir çoğunluk kazandı. Bu ilkbahar ve yaz döneminde, Gazze’deki savaş devam ederken Tel Aviv'de on binlerce protestocu, başbakanın istifasını talep etmek için sokağa döküldü; ancak kuzeydeki saldırganlık geniş çapta destek buldu. İşçi Partisi ile Meretz’in yeni Siyonist-sol birleşiminin lideri olan Yair Golan, Gazze stratejisini sert bir şekilde eleştirmesine karşın, Güney Lübnan’ın işgali için çağrıda bulunarak sağcıların çoğunu geride bıraktı.
Ancak Lübnan’daki yıkımı takip edenler, ordunun son bir yıldır Gazze’de kullandığı taktik ve teknolojilerin aynısını burada da uyguladığını belirtiyor. Uluslararası Kriz Grubu’nun Irak/Suriye/Lübnan projesinden sorumlu Heiko Wimmen, +972’ye verdiği demeçte, “Gazze'de ordu, üst düzey bir operatörü hedef alırken onlarca veya yüzlerce sivili öldürdü. Şimdi bu tarz bir savaşın Lübnan’a taşındığını görüyoruz” dedi.
İsrailli askeri liderler, son yıllarda bu konuda birçok vaatte bulundular. Ordu, 2021’de Hamas’a karşı “ilk yapay zeka savaşını” yürüttüğünde, güvenlik teşkilatı yetkilileri kuzey sınırında neredeyse aynı hedefleme sistemlerinin olduğunu gururla açıkladılar. İsmi açıklanmayan yetkililer, Mayıs 2021’deki 11 günlük savaşın sona ermesinin ardından Ynet’e, “Yakında, Gazze’de kullanılan algoritmalar Beyrut’ta da etkisini gösterecek” dedi.
Bugün, İsrail’in casus uyduları, yapay zeka destekli insansız hava araçları, CCTV kameraları, GPS izleme sistemleri ve siber casusluk sistemleri, Lübnan hakkında önemli istihbarat bilgileri sağlıyor. Bu verileri işleyen algoritmalar, hangi hedeflerin vurulması gerektiğine dair öneriler sunuyor. Gazze’de savaş ilan ettikten sonra olduğu gibi, istihbarat yetkilileri şimdi ordunun Lübnan’daki “hedeflenmiş” hava saldırılarını yönlendiren gelişmiş bir gözetim sistemi olduğunu övünerek söylüyorlar. Ancak Gazze’de yaşananlarla benzer bir şekilde, İsrail bu teknolojik gücünü sivil yaşam üzerinde yıkıcı bir etki yaratmak için kullanıyor ve sivil kayıpları azaltmak yerine artırıyor.
Gerçekten de sosyal medya, Lübnan genelinde bombaların evleri yerle bir ettiği, yerleşim alanlarındaki caddeleri kraterler haline getirdiği, ambulansların geçişini engellediği ve yolları molozlarla doldurduğu videolarla dolup taşıyor. Wimmen, “Bu saldırıların görüntüleri, hava saldırılarının hepsinin belirli kişilere yönelik olmadığını gösteriyor. Bombalar, binaların arasındaki alanlara veya doğrudan binaların kendisini hedef alarak, yıkıma ve sivil kayıplara yol açabilecek şekilde kullanılıyor” dedi.
Paris’teki Uluslararası ve Stratejik Araştırmalar Enstitüsü'nde (IRIS) araştırma görevlisi olarak çalışan ve Beyrut ile Paris’te yaşayan Karim Emile Beitar, son iki haftada yaşanan şiddet hakkında +972’ye şunları söyledi: “Bir tür distopyada yaşıyor gibiyiz. Hassas saldırılar olarak adlandırılan şey; kadınları, çocukları, yaşlıları, ambulansları, okulları, kiliseleri ve hastaneleri hedef alan ayrım gözetmeyen saldırılar gibi görünüyor.”
Ölüm sayısının artması, bölgesel savaşı tırmandırmaya kararlı gibi görünen bir ordu için belki de asıl amaç haline gelmiş durumda. İsrail savunma teşkilatı, uzun süredir gerçek operasyonel kazanımlar yerine ölüm sayılarını askeri etkinliğin ana ölçütü olarak sunuyor. Bu kanlı çatışma, İsrailli sivilleri ülkenin kuzeyine ve güneyine geri döndürmeyi başaramadığı gibi, Gazze’de tutulan rehineleri de kurtaramadı. Yeni bir askeri cephenin açılmasıyla birlikte bu rehineler adeta unutulmuş ve terkedilmiş durumda.
“İsrail’in Lübnan’daki her işgali ters tepti”
İsrail ordusunun Güney Lübnan’daki kara harekâtı devam ediyor. Bu son çabanın, imajını yeniden canlandırma açısından ne kadar başarılı olacağı henüz belirsiz. Eski askeri yetkililer, İsrail’in savaş gücünde yaşanan bölünmeler ve işlevsizlik hakkında uyarıda bulunmaya devam ediyor. Tarih de gösteriyor ki, bu sorunlar, kuzeydeki komşusuna yapılacak bir işgalde daha fazla kayıp vermelerine yol açabilir. Eski ordu denetçisi Tümgeneral İtzak Brik, çağrı cihazı saldırılarının olduğu sabah kaleme aldığı makalede, “İsrail Savunma Kuvvetleri, Hamas’ı yok etmeyi başaramadı. [Hamas’tan] Yüzlerce kat daha güçlü olan Hizbullah’ı kesinlikle yok edemeyecek” dedi.
İsrail’in 1982 ve 2006 yıllarında Lübnan’da gerçekleştirdiği işgaller, çok yüksek sivil kayıplara neden oldu ama Hizbullah ve diğer Filistinli milisleri yok edemedi. Aksine, Hizbullah, 1982’deki İsrail işgaline karşı direnmek amacıyla kuruldu ve 2006’daki 34 günlük savaştan sonra gücünü daha da pekiştirdi.
IRIS’ten Beitar, “İsrail’in Lübnan’daki her işgali olağanüstü şekilde ters tepti” dedi ve ekledi: “İsrail ezici bir teknolojik üstünlüğe sahip, ancak bir kara işgali başlatırsa önemli bir direnişle karşılaşması muhtemel.”
Ateşkes önerileri, İsrail’in belirttiği savaş hedeflerine ulaşma konusunda bazı maddeler içeriyordu: Rehinelerin serbest bırakılması ve çatışmalar nedeniyle yerinden edilenlerin evlerine dönmesi. Ancak Netanyahu ve müttefikleri, uzun zamandır İsrail’in yalnızca ‘kılıçla yaşayabileceğini’ belirtiyor ve bu yüzden bölgesel çatışmalara yönelik diplomatik çözümleri sürekli olarak sabote edip İran’la tırmanan bir çatışmaya yöneliyor.
Bir yıllık istihbarat açıklarına ve askeri başarısızlıklara rağmen, teknolojik üstünlük gösterileri, İsrail’deki birçok insanı bu saldırganlığın sürdürülebilir olduğuna inandırmaya devam ediyor. İçeride başarısız stratejiye karşı kitlesel protestoların olmaması ve dışarıdan gelen diplomatik baskının en iyi ihtimalle zayıf kalması, kan dökülmesinin artarak devam etmesine zemin hazırlıyor. En azından, iktidardakilerin umduğu şey bu.
(ET/VC)