İkinci toplantıda da aynı konuşmacılar vardı. Tony Benn, Jeremy Corbyn, Tarık Ali, gibi isimler savaşa karşı olmanın önemini anlattılar.
Bu toplantı başta Socialist Workers' Party (SWP) olmak üzere adı geçen kişiler tarafından daha geniş bir demokratik cephe oluşturmak için yapıldı. Buna göre değişik görüşlerden ve değişik gruplardan temsilciler çıkıp kendi fikirlerini söyleyecekler ve kampanya'nın nasıl olması gerektiğini tartışacaklardı.
Kampanya bundan sonraki kitle eylemlerini, protestoları, işgalleri ve her türden demokratik gösteriyi organize edecek komite çalışmalarını başlatmayı hedefliyordu. 13 Ekim'de geniş katılımlı bir kitle eyleminin Londra'da yapılmasına karar verildi. Tartışmayı Linzi German yönetti.
Quaker, Müslüman, çevreci, lezbiyen, gay hareketi ile bazı ülkelerin komünist parti temsilcileri söz aldı. Asıl tartışma kampanya'nın "çok geniş demokratik talepler içeren bir kampanya mı, yoksa daha dar odaklanmış bir kampanya mi" olması gerektiği konusundaydı.
Kampanya ve sloganları
Bu konunun burada daha çok açılması gerektiğini düşünüyorum. Geniş demokratik taleplerin kampanya sloganları haline dönüşmesinin pek çok kişiyi kampanyaya katılmaktan soğutabileceği iddia edildi.
Örneğin, Kampanya sloganlarının "Savaşı Durdur" gibi her görüşten demokrat insanın ilk etapta kabul edebileceği türden sloganlar olmasına dikkat edildi.
"İngiliz Emperyalizmine Hayır" türünden bir slogan ise, pek çok insanı kampanyadan soğutabileceği için reddedildi.
Toplantının yapılış tarzı, aslında bir zamanlar işçi sınıfı adına (uvriyerist) yapılanlar gibi son derece sekterdi. Bağırış çağırış arasında söz isteyen rakip gruplara söz verilmedi. Her şey belli bir oldu bittiye getirilmeye çalışıldı. Arada sırada Tarık Ali'nin canının bir hayli sıkıldığı gözden kaçmadı. O da, kürsüye çıkan her konuşmacının ardından "Of gene başka bir konuşmacı ..." tavrı içindeydi.
Linzi German, sadece kendi görüşlerini destekleyecek olanları davet etti kürsüye. Dinleyiciler arasında "madem söz vermeyecektiniz neden bu kadar insani davet ettiniz, bunun neresi demokratik" türünden sızlanmalara yol açtı tavrı. İçinde bulunulan hassas bir dönem olmasa katılanlar çekip gidebilirdi her an. Gerçi salonun üçte biri boşaldı ama, özellikle gençler orada bulunmanın ne denli önemli olduğunun farkındaydılar.
İşçi sınıfı nerede?
Asıl ilginci işçi sınıfı temsilcileri yoktu toplantıda. Sadece medya çalışanlarını temsilen bir sendikacı konuştu. BBC ile ITV çalışanlarının "haberler üzerinde devletin giderek artan kontrolü yüzünden bir walk-out eylemi" yapacaklarını söyledi. Geniş işçi tabanına sahip sanayi kollarından işçi temsilcileri yoktu veya konuşamadılar.
Kampanyayı organize edenlerin nedense aklına içine girilen krizde en çok etkilenecek kesimin işçiler olabileceği gelmemişti. Bu etkilenmeye karşı belli bir tepkinin ortaya çıkacağı ve bunun örgütlü işçi sınıfının mücadelesini kamçılayacağı tespiti yapılmadığı belli oldu. Yapılmış olsa bile nedense bunun işareti verilmedi.
Gençler ve Çıkışları
Olumlu olan yan, gençlerin katılımındaki artıştı. Gençler, çok akıllı ve duyarlı çıkışları ile bir takım eski tüfekleri bir hayli korkuttu gibi geldi bana. Galiba WTC ve Pentagon'a çarpan uçakların, aynı zamanda 68'lilerin yönlendirdiği ve giderek post-modernizmin etkisi altında kimlik politikalarını yükselten sola da çarptığına şahit olacağız uzun vadede.
Dünya nereye gider?
Katıldığım son iki toplantı ışığında çıkması muhtemel savaş ve sol için ne tür bir değişiklik getireceği üzerine görüşlerimi özetledim.
1. Bu savaş Saddam Hüseyin ve Irak'a karşı yapılan 1991'deki savaştan çok farklı olacak. Aslında Vietnam savaşından da farklı olacak. Çünkü Vietnam savaşı dünya sistemi içinde dengeleri korumayı hedefliyordu. Bu savaş daha çok daha bütünlüklü bir Pax Amerikana yaratmak için, emperyalist, yayılmacı bir savaş olmanın ötesinde soy kapitalizmi kurumları ve kafa yapısı ile birlikte dünyanın her yerinde kurmak için yapılacak. Diğer Batılı ülkelere kıyasla, İngiltere'nin Amerika'nın yanında ivedilikle yer almasının nedeni bu kendisinin zaten devlet politikası olarak bu Pax Amerikana'yı izliyor olması. Öte yandan diğer Batılı ülkelerin katılmayacağı türünden bir şey çıkarmamak lazım. Onlar daha çok nüanslar üzerinde anlaşamıyor. Yoksa Amerikalı ve İngilizlerle, politikanın yön ve hedefler açısından pek fazla çelişkileri yok.
2. ABD'nin çıkarmaya çalıştığı savaşın asıl amacı, Orta Asyayı kapitalizmin içine çekmek. SSCB'nin çöküşü, ardından Çin Halk Cumhuriyeti'nin giderek daha çok sisteme entegre olması; Batı'ya kapitalizmi yaymak için daha fazla kaynak ayırma fırsatı sağladı. Bu dönemde sistem karşıtı olabilecek en fazla dinamiği içinde barındıran Orta Asya, piyasa temelli kapitalizm yönünde disipline edilecek. Yani Afganlılar arasında leblerin yanında "Amerikalı" Afganlar da yaratılacak. Hindistan, içinde en fazla bölünme dinamiği taşıyan yer. Amerikalıların Orta Asya'nın yanında Güney Asya'ya da çeki düzen vermeye çalıştıklarını görebiliriz bu arada.
3. Bir anlamda bu geçen yüzyılın basındaki "Eastern Question"in çözülüşü anlamına geliyor. Yani daha bütünlüklü ve "once and for all" mantığı ile yapılacak. G. W. Busu, bilebileceğinden değil de ona öyle söylendiği için ikide bir bu savaşın uzun süreceğini söyleyip duruyor. Yani 21nci yüzyılın başında "Doğu Sorunu'nun" çekim merkezi eski Osmanlı bölgelerinden daha Doğuya kaydı. Şimdi oraları halledilecek.
4. Tabii ki buna petrol, hammadde ve diğer kaynakların rolünü de eklememiz mümkün. Yani Doğuya kaydı lafımız öncelikle algılanan sorunun Kafkasya - Orta Asya merkezli olmasıyla ilgili. Ancak bu arada, Irak, Libya, Sudan vs gibi potansiyel olarak sistem karşıtı ülkeler de vurulacak.
5. Çıkacak savaş bir anlamda son on senedir Türkiye'nin başarısızlığını da göstermekte. Bilindiği gibi Türkiye Sovyetler Birliği çöktükten sonra ABD için Orta Asya politikalarını delegate edebileceği bir ülke konumundaydı. Bir anlamda ittifak idi ama bazı uluslararası politikalarla güçlüklerle karşılaştırılıp, Orta-Asya'ya kapitalizmi kendi başına taşıyıp dayanak kapmasına engel olunuyordu. Türkiye'nin özellikle 91- 97 dönemindeki dış politikasının iç dinamikler ışığında tekrar mercek altına yatırılması gerekiyor. Bu dönemde ülkeyi her nedense arada sırada C ve D takımları yönetti.
Sol ve gelecek...
Bu gelişmelerin solu, köklü bir etki altında bırakacağı açık. Şu anda kampanya organizatörleri çok acemi.Görünen o ki şu donemde sol, olumlu anlamda, korkunç bir savrulmayla karşı karşıya kalacak. Bunun böyle olmasında yukarıda bahsettiğim savaş dinamiğinin de önemli katkısı var.
1. Bence, sol bu konjonktürde örgütlü gücüne kavuşmak için fırsat yakaladı. İşsizliğin, fakirliğin yoğunlaşacağı konjonktür, örgütlü işçi sınıfı mücadelesini yükseltecek. Bundan böyle post-modernizm etkisinde sol içine sağdan sızmış akımların önemi kaybolmaya yüz tutacak. İnsanlar daha çok maddi çıkarları için seferber olacaklar. Bu da "re-claim THA streets" turu marjinalist hareketlerle gerçekleşemezdi.
2. Vietnam savaşından beri ilk kez sol, egemen sınıflar karşısında zafere ulaşabileceği bir konjonktür ile karşı karşıya. Globalizasyon aldatmacasının bittiği, emperyalizme karşı halkların kardeşliğinin geliştirilebileceği bir konjonktür bu. Afganistan ve Pakistan'daki savaşçıların emperyalistlere karşı askeri başarı kazanmaları sayesinde değil, dünya uluslarının kendi içlerindeki sol dinamikler yüzünden zafer kazanılacak. Örneğin, ABD'de savaş aleyhtarı gösterilerin ülkenin bir ucundan öbür ucuna yayıldığı henüz medyada çok fazla yayınlanmıyor. Benim gittiğim türden toplantılar ve gösteriler giderek daha çok yayılacak.
3. Sol ayrıca emperyalizme karşı savaşta İslamcı faşistlere ihtiyaç duymadığı bir konjonktür ile karşı karşıya olduğu bilincinde. Yani Sol, İslamcı faşistler, Talibin vs. türü gerici güçlerin, emperyalizme karşı savaşta "düşmanımın düşmanı dostumdur" anlayışıyla müttefik olarak görülemeyeceğini idrak etmiş durumda.
4. ABD'nin parası, silahı, askeri var ama, bu güçlerin kitle bağlarını kurmuş örgütlü hareketler karşısında çok fazla başarı şansı olmadığı da açık.
5. Amerika bir savaş açıyor. Savaşlar politik ve ekonomik hedefler olmadan çıkmaz.
Kimse hata yapmasın. Bu savaş dünya çapında bir Pax Americana yaratmak için çıkarılacak. Savaşın politik hedefi bu. Ardından sıra, Afrika kıtasına gelecek. Aslında açılan savaş ilerici, devrimci güçlere karşı bir savaş. Daha da genel olarak söylersek bu savaş, doğrudan ABD'deki de dahil tüm sol güçlere karşı açılıyor. Bu politik hedefi iyi tespit etmemiz lazım. Sol bu savaşı kaybetmemeli. Şayet kitleleri harekete geçirme konusunda geri kalınır ve savaş kaybedilirse en az bir 200 sene geriye çevrilemeyecek, gerici ittifakın kurduğu bir sistemle, bir Pax Amerikana ile karşı karşıya kalacağız. O yüzden bu savaşı kaybetmeyi göze alamayız.
6. Herkes üzerine düşeni yapıp, nerede savaş aleyhtarı bir gösteri varsa katılmalı. Eşini, dostunu, çocuklarını, büyüklerini savaşa karşı bilinçlendirmeli. Savaş'a sürekli karşı çıkmalı. Savaşı kabul etmemeli.
7. Barış ne olursa olsun uzun vadede mutlaka kazanmalı. İnsanların dünyanın her yerinde insanca yaşayabileceği bir sistem kurulabilmeli. Bu yüzden içinde yasadığımız konjonktür böyle bir toplumsal projenin başlatılacağı koşulların oluşturulabilmesi açısından son derece önemli.(NU)