Bu sabah pırıl pırıl güneşin altında, serin ve taze bahar havasında, Lokmacı geçiş noktasındaki kalabalığa katıldık; saat tam 9'da, açılışın yapılacağının duyurulduğu saatte. Yaklaşık 150 kişi bu tarihi anı izlemek için, Lefkoşa'nın kalbi için orada toplanmıştı. Son birkaç hafta benim için son derece zor ve kafa karıştırıcı olmuştu, hiçbir şey yapmadan oturup beklemek sözün gerçek anlamıyla bir kendini kontrol etme alıştırmasıydı. Bu hava rüyalarımı bile etkilemişti: Adamız için yeni bir dönem başlatan tarihi Talat-Hristofyas buluşmasının ertesi günü, çocukça rüyamda 27 yeni geçiş noktası ilan edildiğini görmüştüm.
Kalabalığı yarıp öne ilerlemeye çalıştım, havadaki neşe, umut ve heyecan sanki elle tutulacak gibiydi. Kimse ne olacağını bilmiyordu; konuşmalar mı, bir duyuru mu yapılacaktı ya da bir tür tören mi olacaktı. Ayrıca bir sıra polis ve medya görüntümüzü keserken pek bir şey de göremiyorduk.
Sonra kalabalığın arkasından ıslıklar ve sloganlar dudum. "Barış! Şimdi!" Hepsi beyazlar giymiş CTP Gençlik Kolları'ndan bir grup öne doğru ilerledi. Pankartlar havaya kaldırıldı, kırmızı karanfiller ve bültenler dağıtıldı sonra da şarkılar başladı. Önce bütün kalabalığın alkışları ve sesiyle eşlik ettiği "Dilligra"; 2003 gösterilerinde çok yaygın olan bir Kıbrıstürk halk şarkısı. Sonra CTP'nin marşı "Çav Bella" ve diğerleri geldi. Sonra yeniden barış için sloganlar atıldı, "Kıbrıs'ta barış engellenemez!"
Diğer tarafta da kalabalıkların olup olmadığını, bizi duyup duymadıklarını merak ettim. Onlar da şarkı söyleyip el çırpıyorlar mıydı? Bir fotomuhabiri, yakındaki çatılardan birinin üzerinden aşağıya bağırdı: "Herkes buraya baksın! Çiçeklerinizi gösterin bana!" Kalabalığın içinden genç bir adam da ona seslendi: "Çiçeğimi sana veremem, Mariana'ya saklıyorum!" Hepimiz kahkahayı bastık. Sonra bekledik...
50 metre kadar ileride bir demet balon vardı; parmak uçlarında durunca zar zor görünüyorlardı. Birden renk renk balonların harap binaların yanından mavi göğe yükseldiğini gördük. Bunun açılışın resmen gerçekleşmesi anlamına gelip gelmediğini bilmiyorduk, zira polisler ve medya yerinden kımıldamamıştı; hâlâ bekliyorduk... Kendi kendime "Televizyondan izleseydim daha iyi olurdu, en azından ne olup bittiğini görürdüm" diye düşündü. Yakındaki lokantalardan birinden çıkmış, bir Absolut tepsisinin üzerindeki lokma tabağı öne doğru dolaştırıldı, polislerin arasından geçip ortada bir yerlerde gözden kayboldu... Yine espriler yapıldı "Lokma votkayla bir başka oluyor!" Baş döndürücü bir havaydı.
Sonra bir grup kamera ilerideki barikatın oradan bizim olduğumuz köşeye doğru gelmeye başladı, kalabalıkta bir kımıldanma, hareket başlamıştı ki, bize doğru birilerinin geldiğini anladım. Görüşümü kapayan omuzların arasından boynumu uzatmaya çalışıyordum, gözleri yaşlı George Vassilou'yla(1) göz göze geldik. İçimi çektim, ilerledim "Hoş geldiniz Bay Vassilou" dedim elimdeki çiçeği uzatırken, sonra sarıldık. İkimiz de şaşkındık ve ne olduğunu anlamamıştık. Birkaç dakika sonra Belediye Başkanı Eleni Mavrou geldi, yanında eski Belediye Başkanı Lellos Demetriades ve diğer Rum yetkililerle. Onlara alkışlar ve bağırtılarla hoş geldiniz dedik. Uzakta bir yerlerden bir davulla zurna çalmaya başladılar.
Ama hâlâ bekliyorduk... Aklımdan bir sürü soru geçiyordu: "Diğer tarafa geçebilecek miydik? Geçiş noktası açık mıydı? Sonra ne olacaktı?" Kafam karışmıştı. Sonra önümüzdeki polisin insanların beşer beşer geçmesine izin verdiğini gördüm. Aynı anda birçok insan da bunu görünce köşeye doğru büyük bir basınç oluştu. Kocamın elini tutup polis memuru Hasan Baran'a baktım, "Biz birlikteyiz, n'olur bizi ayırmayın" dedim. Başını salladı. Bu arada bir beşli grup daha gelmişti. Önümdeki adam kızıp "Barışı engelleyemezsiniz" diye bağırdı.
Sonraki beşlide biz de vardık. Kimliklerimizle muhabirlerin bize sorular yağdırdığı kulübelere doğru yürüdük. Soldaki kulübelerin Kıbrıslırumlarla dolu olduğunu gördüm, ama o harala gürelede sırada olduğunu gördüğüm arkadaşlarıma el bile sallayamadım.
Kağıdı bana geri verdiklerinde üzerine yeni bir "Lokmacı kapısı" damgası basılmıştı. Sırıttım. Başarmıştık! Gazetecileri ve kargaşayı arkamızda bırakıp ilerledik, güneydeki uzun sıraya baktık ve ellerinde kırmızı karanfil demetiyle Neşe Yaşın'ı gördüm. "Neşe, başardık!" dedim, sarılıp öpüştük. Geçidin açılacağının duyurulduğu iki gün önce bir kafede oturuyorduk. "Ben güneyden gelirim" demişti; "ortada buluşuruz."
İlerledim, her şeyin nasıl göründüğünü, ne hissettirdiğini görüp anlamak için elimden geleni yaparak. Yeni ve hızlıca asfaltlanmış zemin düz değildi; bombalanmış binaların görüntüsünü kapatmak için iki tarafa da konmuş brandalar insana insan dar bir mağaraya girmiş hissi veriyordu. Sonra ansızın kendimizi Kıbrıslırum polisin önünde bulduk. Kimliğimi gösterdim o da beni kulübeye yönlendirdi. Kulübedeki kadın Ledra Palas geçiş noktasında kimliğimi kontrol eden kadındı. O geçiş noktasından neredeyse gün aşırı geçtiğim için öyle rutinleşmişti ki, kimliğimi verirken birbirimizin yüzüne baktığımız enderdi. "Demek artık buradasınız" diye sordum. "Evet!" "Güzel, yakında görüşürüz!"
Kimliğimi aldıktan sonra, ilerledikçe etraf daha da sessizleşti. "Hiç kalabalık, müzik, alkışlar yok muydu" diye merak ettim. Sonra kendimi Ledra Caddesi'ni arşınlarken buldum, tıpkı eskisi gibi. Biraz... hayal kırıklığına uğramıştım. Koşup insanlara sarılmak istiyordum ama çoğu için bu sıradan bir iş günüydü.
Tek bilgi, köşede elektronik klavyesiyle dikilip usul usul Bob Dylan'ın "Blowing in the wind"ini söyleyen yabancı bir sokak müzisyeninden geldi.
İnsanlar kaç yıl dayanabilirler
Özgür bırakılmalarından önce
Bir adam kaç kez diğer tarafa çevirebilir başını
Görmemiş numarası yaparak
Yanıt dostum, rüzgarla esiyor
Yanıt rüzgarla esiyor
Kahveciden kahvemi aldıktan sonra Lokmacı'dan geçip geri dönmenin çok uzun süreceğini fark edince Ledra Palas'tan geçmek için Güney Lefkoşa'nın sessiz sokaklarında yürüdüm.
Evim Ledra Palas geçiş noktasından sonraki üçüncü binada; dolayısıyla bisikletimi almak için eve uğrayıp Lokmacı'ya geri dönmek kolaydı. Hâlâ o kadar canlı mıydı, yoksa Lokmacı da mı sessizleşmişti, diye düşündüm.
Lefkoşa bu yeni geçiş noktasından nasıl etkilenecek? Güzel şehrimiz bütün Kıbrıslıların paylaştığı bir yer olabilecek mi? Yoksa hayat "normal" akışıyla sürüp gidecek mi? Binaları da insanları da uzun zamandır ihmal edilmiş olan bu kente bakıp gözetecek, bu kent için sorumluluk üstlenecek gücü bulabilecek miyiz yüreklerimizde?
İki belediyenin ortak Lefkoşa Master Planı'nda çalışan şehir plancıları, mimarlar ve mühendislerden bir grup açılışı kutluyordu. Bunun için ne kadar uzun zamandır çalıştıklarını biliyordum, onları kutladım... Ağır ağır arkadaşlarımı buldum, iş arkadaşlarımla karşılaştım; Büyük Han'da kahve içmek için buluştuk, bu anın tadını çıkardık... (RZ/TK)
* Rana Zincir'in İngilizce kaleme aldığı yazısını Tolga Korkut Türkçeleştirdi.
(1) George Vassilou: Güney Kıbrıs'ın eski cumhurbaşkanı.