Uluslararası medya, tansiyonu yüksek ve gergin geçen müzakerelere odaklanmışken, ben geçen hafta Yunanistan’dan, mevcut durumun kırılganlığına karşı ustalıkla ve yaratıcı bir şekilde mücadele ederek geleceğe yön veren birçok toplum önderinin, kendilerini mücadeleye adamış ve ilham dolu bir liderlik sergilemelerinden etkilenmiş bir şekilde ayrıldım.
Selanik’e olan bu ilk ziyaretimde, şehrin gelişim stratejilerinin en ön safına kültür ve sanatın yerleştiğini fark edince şaşırdım. Belediye Başkanı Yiannis Boutaris, halihazırda, bu ikonik, kosmopolit şehrin çok toplumlu geçmişini kucaklayışıyla oldukça iyi tanınıyor ki Müslüman,Yahudi ve Hıristiyanların bir arada yaşaması Selanik’i bir zamanlar Osmanlı’nın en hareketli ve gelişmiş merkezlerinden biri haline getirmişti. Boutaris, işbaşına geldiği 2010’dan beri, şehrin Yahudi ve Müslüman geçmişine dair bilincin inşasına yönelik bir dizi somut adım attı. Bunun sonuçlarından biri de kriz dönemlerinin en çok ihtiyacı olan turizmde artış, canlı sokaklar ve dolup taşan kafe ve mağazalar oldu.
Buraya kadar olan kısmı zaten gelmeden önce de duymuş olsam da, benim için yeni olan, Boutaris’in Selanikliler için tesis ettiği kent turizmi programıydı! Bunu da harika tur rehberim Yoannis Kiourtsoglou’nun aynı zamanda Selanik sakinlerine ücretsiz şehir turu hizmeti sunan belediye programında da çalıştığını öğrendiğimde keşfettim. Yoannis, birçok Selaniklinin, kentin Yahudi ve Müslüman mirası hakkında ilk kez bu tur sayesinde bir şeyler duyduğunu söyledi. Eski şehrin 1917’deki yangın faciasında büyük oranda tahribiyle, bu mirasın fiziki kalıntılarının çoğu, şehir dokusundan sonsuza kadar silindi ve sonrasında da bu konu hiçbir zaman bir öncelik olmadı. Hatta hakkında konuşulması bile tabu olan bir meseleye dönüştü. Fakat yerel turlar gösterdi ki Selanikliler, şehirlerinin farklılıklarını kucaklamaya artık hazır. Yoannis, haftalık turlara katılanların sayısının bazen 80’e ulaştığını söylüyor. Programın neredeyse üç yıldır devam ettiğini düşünürsek toplamda oldukça yüksek bir katılımcı sayısı ortaya çıkıyor.
Edindiğim bu bilgiler eşliğinde Selanik Bienali’ni ve eşzamanlı düzenlenen sergileri dolaşırken, sanatın yeni düşünme biçimlerini açacak ve ortaya çıkaracak şekilde şehrin yapıtaşlarına nasıl da nüfuz etmiş olduğunu farkettim. Çarpıcı güzelliğiyle öne çıkan Alaca İmaret’te, Chronis Pehlivanidis’in “Sufizmin Dünyasına Seyahat” isimli kaçırılmayacak bir sergisi vardı. Bu sırada Yeni Cami’deki “Selanik’in Görünmez Kültürel Anıtları” isimli Selanik Yahudi Müzesi’nin imzasını taşıyan sergi, insanı kentin Yahudi Cemaatlerinin zengin arşivinde bir yolculuğa davet ederken, aynı zamanda bir zamanlar sayısı otuza varan sinagogların günümüzün Selanik haritasındaki yerlerini tespit etmeye çalışıyordu.
Son olarak da, Selanik Belediye Konağı’nda “Iden-Alter-Ity” adında, toplumsal cinsiyet, kimlik, cinsiyetlendirilmiş kişilik kavramlarını sorgulayan ve “Action Field Kodra” ile “Selanik Pride” tarafından gerçekleştirilen bir performansı izledim. Cinsiyet kimliğine işaret eden provokatif çalışmalara sahip olan böyle bir etkinliğin Belediye Konağı’nda gerçekleştirilebiliyor olmasından, özellikle de İstanbul’da Pazar günkü Onur Yürüyüşü’ne tepkileri düşündüğümde, oldukça etkilenmiştim. Gösteri sonrasında konuştuğum bir belediye çalışanı, bana halkın sergiye olan tepkisinin olumlu ve samimi olduğunu söyledi.
Selanik, yaşlılar, göçmenler ve sığınmacılar gibi kriz zamanlarında en korunmasız kalan gruplara hizmet sunan “Solidarity Now-Dayanışma Şimdi”nin ilk merkezini kurduğu yer. Epaminondas Farmakis’in direktörlüğünde sağlık, barınma, hukuki yardım desteği ve iş arama rehberliği gibi hizmetler sağlayan “Solidarity Now”, birçok STK ve bireyin işbirliği içerisinde oluşturduğu bir ağ. Çalışmaları aynı zamanda, bahsettiğim korumaya muhtaç grupların uzun vadede desteklenip güçlendirilmeleri adına bütüncül bir değişikliğin gerekliliğine işaret ediyor. Yıllardır sürdürdükleri bir hukuk mücadelesi geçtiğimiz ay meyvesini verdi. Yunanistan Parlamentosu bu konuda çığır açarak Yunanistan’da doğan ve büyüyen göçmen çocuklarına vatandaşlık hakkı sağlayan yasa değişikliğini onayladı.
Selanik’ten sonra, Atina’daki ilk akşamımda, 2016’da hizmete girmesi planlanan Stavros Niarchos Vakfı Kültür Merkezi’nin ön açılış davetinde, topluluk girişiminin bende hayranlık uyandıran bir başka örneğiyle karşılaştım.
Yeni dikilmiş zeytin ağaçları, adaçayları ve biberiyelerin kokuları Akdeniz’in ekolojik zenginliğini ziyaretçilere hatırlatırken binlerce aile, çocuklarıyla Kültür Merkezi’nin bahçelerinde geziniyordu. Dört gün süren açılış etkinlikleri boyunca, Atinalılar birlikte oyunlar oynadı, atölyelere katıldı, geleneksel tiyatro oyunları, akrobasi gösterileri, video sunumları ve konserler izledi. 50 dönüm üzerine kurulan açık park alanının merkezinde, ünlü mimar Renzo Piano tarafından tam anlamıyla sürdürülebilir mimari örneği olarak tasarlanan yeni Kültür Merkezi yer alıyor. Son teknoloji solar çatısının altında Kültür Merkezi, Yunanistan Milli Kütüphanesi, Yunanistan Milli Operası, Girişimcilik Merkezi ve daha birçok kuruma ev sahipliği yapacak. İnşaat alanındaki iskele ve vinçler üzerine yansıtılarak yapılan ışık gösterisi, şimdiden Renzo Piano’nun “burası güzelliğin ve iyiliğin mekânı olsun, çünkü bu toplum için” şeklindeki mutena dileğinin gerçekleşeceğini haber veriyor. Mekân hem canlanıyor hem de şehre can getiriyor. Eğitim, kültür ve sürdürülebilirliği birleştireren Stavros Niarchos Vakfı’nın basın açıklamasında yer aldığı gibi, “şehrin ve içinde yaşayan insanların potensiyellerini geliştirmek, onları yirmi birinci yüzyılın küresel çerçevesine yerleştirmek için gerekli olan temel ihtiyaçların bilincinde olarak” konusunda tam anlamıyla vizyon sahibi bir tasavvur ortaya koyuyor.
Stavros Niarchos Vakfı’nın bu sıra dışı ve yüzü geleceğe dönük çalışması, ileriki yıllarda Atina’dan öğreneceğimiz çok şey olacağı izlenimini bırakıyor. Yine Yunanistan’da gördüğüm bir başka örnek de bunu doğruluyordu. Atina Belediye Başkanı Yorgos Kaminis, on yıl önce bağımsız ve kendi kendini yöneten bir insiyatif olarak kurulan Atina Bienali’yle cesur bir ortaklık başlattıklarını duyurmuştu. Bu yılın ilk aylarında Atina Bienali, Avrupa kültürüne ve demokratik bir Avrupa’nın inşasına yaptığı katkılardan ötürü Avrupa Kültür Vakfı tarafından “Prenses Margriet Kültür Ödülü” ile ödüllendirildi. Jüri arkadaşım Chris Dercon ödüle layık görülen bu katkıyı şöyle dile getirmişti:
“Zamanımızın ekonomik ve politik çatışmalarına karşı somut bir alternatif yaratmak konusunda kültürün nasıl bir birliktelik ve ortak zemin haline getirilebileceğini gösterdiğiniz için.”
Bu gibi uygulamalar artık Avrupa Kültür Vakfı’nın “kentin, topluluklarının ve ekonomisinin dönüşümünde müşterek hareketlerin rolünü” vurgulayan yeni “Fikir Kampı” programının odağında.
Atina Bienali’nin eş-kurucuları Poka Yio ve Xenia Kalpaktsoglou, Avrupa Kültür Vakfı Başkanı Hollanda Prensesi Laurentien ile Atina Bienali’nin sembolik olarak “OMONIA” (uyum,harmoni) diye adlandırılan bir sonraki temasını duyurmak adına bir araya geldiler. Ekim 2015’te başlayacak “Omonia” bir kez daha alışılagelmiş bienal formatını kırmak üzere 2017’ye kadar devam edecek. Xenia Kalpaktsoglou’nun kelimeleriyle ifade etmek gerekirse, bu süre boyunca “kültürün toplumdaki yerini genişletmeye devam etmek, sanatçının rolünü sorgulayıp araştırmak, insanların sanata olan katılımlarını aktifleştirmek ve insanların şehirleri anlayabilecekleri koşulları oluşturmak” için çalışacaklar.
Atina Bienali dinamizmi ile tanınırken, kolektif eylem zeminini geliştirmek konusunda gösterdiği samimiyet ve aldığı sorumluluk, güncel sanat alanındaki öncülerden olan Documenta Bieneali’ni radikal bir adım atmaya teşvik edip 2017 kurulumunda, serginin bir kısmını “Atina’dan Öğrenmek” başlığıyla Atina’da konumlandırmaya karar vermesine sebep oldu.
Yunanistan’daki insanlarla hükümet, Troyka ve ülkenin bu duruma nasıl geldiği üzerine de konuşmalarımız oldu. Ben, bu konuda halihazırda oldukça kapsamlı bir şekilde yazılmış değerlendirmelere eklemeler yapmaktansa farklı bir alandaki gelişmeleri paylaşmayı tercih ettim.
Yunanistan’ın yüzleşmekte olduğu ağır ve ciddi ekonomik zorluklara rağmen sanat ve kültüre; işbirliği, kapsayıcılık, eleştiri ve yenilenme konularında sunmuş oldukları potansiyelin yeniden keşfi sebebiyle güçlü bir yönelim var. Bu hafta nefesimizi tutarak Yunanistan’ın geleceğini şekillendirecek önemli kararlar alışını izleyeceğiz. Acı suçlamalar havada uçuşurken, dikkate değer bir başka hikâye daha olduğunu söylemeye cesaret ediyorum. Yukarıda bahsettiğim girişimlerin arkasında bulunan sıra dışı vizyon sahibi kurum ve insanların, ortaya çıkardıkları örnek modeller üzerinden hak ettikleri ilgi, değer ve desteği görmesinin Yunanistan ve Avrupa’yı daha iyi bir geleceğe taşıyacağını söylemeye gerek dahi yok. (RZC/ÇT)
* European Cultural Foundation için yazılan bu yazı, bianet için Türkçeleştirildi.