Katolik dünyasında din adamlarına atfedilen kutsallık vasfı yüzünden kendilerine teslim edilen çocukların taciz edilebileceği akla bile gelmezdi; hakkında konuşulduğu zaman tutucu çevrelerin inkâr refleksini tetikleyen bu durum 1950'li ve '60'lı yılların ABD'sinde pedofil bir rahibin sayısı 200'ü bulan sağır erkek çocuğunu çirkin emellerine alet etmesine çanak tutmuştu. Olayın taciz kadar vahim olan bir başka yanı da kilisenin durumdan haberdar olmasına rağmen müdahaleden imtina etmesi ve failin hayatının sonuna kadar ceza almamasıydı.
İstanbul Kültür ve Sanat Vakfının düzenlediği 32.İstanbul Film Festivali kapsamında yer alan Madonna Ağlıyor adlı belgesel Oscar ödüllü yönetmen Alex Gibney'in militan tavrını teyit ettiği gibi durumun sadece Wisconsin eyaletiyle kısıtlı kalmayıp, ABD'yle, hatta tüm Katolik dünyasıyla yakından alakalı olduğunu gösteriyor.
Engellilerden yararlanmak
Sağırlar okulunda görevli rahip Lawrence C.Murphy taciz edeceği çocuğu seçerken ebeveynine dikkat ederdi; sağır-dilsiz alfabesini iyi bilmeyenlerin zaten çocuklarıyla etkili bir iletişim kuramadıkları için durumu zor fark edeceklerini biliyordu. Kaldı ki o yıllarda din adamlarına toz kondurulamadığından taciz suçlamaları hemen bertaraf edilmekteydi; İsa'nın temsilcisi olarak görülen rahiplerin böylesine korkunç bir günahı işleyebileceği düşünülemezdi. Fakat sistematik olarak pedofiliye maruz kalan bazı çocuklar uzun yıllar sürecek mücadelelerine başladıklarında Papa'ya kadar ulaşmak zorunda kalacaklarını tahmin etmiyorlardı.
Ne de olsa Vatikan gizlilik politikasıyla kilisenin dahilindeki suçları kendi içinde çözmekten yanaydı ve çocuk tacizi yüzyıllardır süregelmesine rağmen üstü örtülmekteydi. Geçenlerde istifa eden Papa XVI. Benedict'in yıllarca başında durduğu Vatikan'daki İnanç Öğretisi Kutsal Kurulu dünyada meydana gelmekte olan bu ve buna benzer durumları takipten sorumluydu. Eski Engizisyon olarak tanınan bu kurul ABD'den sonra Avrupa'nın çeşitli ülkelerinde ve özellikle İrlanda'da patlayan skandallara engel olamadı ve Katolik dünyası sarsıldı; Alman Papa Ratzinger'in istifasında tüm bunların etkisi yok muydu?
Madonna Ağlıyor
ABD'nin en yetkin belgeselcilerinden olan Alex Gibney devletinin Afganistan, Irak ve Guantanamo'da uyguladığı işkencelerden ülkenin ekonomik batağına kadar çeşitli konuları muhalif tavrıyla işleyip başarısını ödüllerle perçinlemiş durumda.
Orijinal adı Mea Maxima Culpa: Silence in the House of God olan Madonna Ağlıyor'un işaret ettiği inanılmaz olaylar taciz kurbanlarının tanıklıklarıyla daha da çarpıcı olmuş. Sağır-dilsiz alfabesiyle mağduriyet, tiksinti ve öfkelerini ifade edişlerini ve adaletin yerini bulması için yıllar boyunca hem dinî müesseseler hem de devlet kurumlarıyla savaşlarını içimiz burkularak izliyoruz. Vatikan'ın devlet statüsünü tanıyan Mussolini'nin İtalya’sındaki Verona'da bir diğer sağırlar grubunun aynı tacize tabi tutulmuş olması da şaşırtıcı değil. Geçmişte faşistlerle işbirliğine girmekten geri durmayan Vatikan şimdi de Arjantin'in diktatörlük dönemindeki faaliyetleri sorgulanan Papa Francis'le yeni bir sayfa açmış oldu. Gün geçtikçe itibarını yitiren kurumun lideri sadelikten yana olduğunu gösterip gezegendeki fakirlere göz kırpmış olsa da müessesede dönmekte olan entrika ve ahlaksızlıkları temizlemek için epey çaba sarf etmesi gerekecek gibi görünüyor; bize de 8 Nisan Pazartesi 13:30'da Beyoğlu sinemasına gidip Meryem Ana'yı ağlatanların kimler olduğuna dikkat kesilmek kalıyor. (MT/EKN)