Aslında Vatikan'a seçildiğinden bu yana zaten aşırı medyatik olan Polonyalı Papa'nın Global Medyada bu kadar geniş ve uzun süre ile yer alması tabi ki özel bir siyasal ve ideolojik amaca hizmet ediyor.
Amerika Birleşik Devletleri'nin (ABD) ikisi eski üç başkanla cenaze törenine katılması da aynı siyasal-ideolojik amacın bir müştemilatı. Keza, Türkiye'den ilk kez bir Başbakanın bir Papa'nın cenaze törenine bizzat katılması sıradan bir protokol geleneği değil.
Kim bu Papa?
2. Jean Paul, muhafazakar-kapitalist değerlerin, aslında geniş kitlelere en uygun bir şekilde empoze ettirilebilmesi için din, inanç gibi önemli ve hassas bir silaha sahip kişi.
Global Medya'daki Papa övgülerini taradığımızda üzerinde sıkça durulan konulardan biri de 'Komünizmi Yıkan Dindar' teması. Bu tanımlama doğru olmasa da, örneğin 60'lı 70'li yıllarda Latin Amerika kilisesi içinde gelişen 'Kurtuluş Teolojisi' taraftarlarına baktığımızda, yani Amerikancı diktatörlüklere karşı yoksulların, mazlumların yanında yer alan cesur din adamlarıyla kıyasladığımızda, 2. Jean Paul aşırı sağın en ucunda yer alıyor.
Sütun/cm değil sayfa sayısı, dakika olarak değil saatlerce Papa haberi verilmesi, yani olayın gerçek değeri ile yayınlanan haberin büyüklüğü/süresi arasındaki orantısızlık kasıtlı. Bu abartı, yani nitelik alanındaki aşırılık aynı zamanda puta tapma eğilimini de güçlendiren bir tutum.
Her fani insan gibi Papa da bir gün ölecekti, nitekim öldü. Ama gazete, radyo ve televizyonların arşivlerinde değil, haber merkezlerinde kalınca bir Papa dosyası, yaklaşık üç dört yıldır hazır tutuluyordu.
Bu arada kaybeden magazin basını oldu, çünkü Grace Kelly'nin eşi, Prenses Caroline ile Prenses Stephanie'nin babası Monaco Prensi Rainier de bu arada vefat etti.
Ama onun ölümü Papa'nın ölümünün gölgesinde kaldı. Canard'daki bir karikatürde ölüm toto başlığıyla Papa 3- Rainier 2 skoru veriliyordu. Magazin basını açısından ikinci kayıp, İngiltere'de Prens Charles ve Camilla ile nikahı...
Zaten Papa cenazesi dolayısıyla ertelenen bu nikah da Papa'nın ölümünün gölgesinde kaldı. Global Medya'nın önemli bir kuralıdır: Bir seferde bir tek konu ağırlıklı, yoğunluklu olarak işlenecektir.
Gündem oluşturma (Agenda Setting) dersinde dikkat edilmesi gereken bir nokta. Çünkü egemenlere göre yığınlar aptal ve cahildir, bir seferde iki konuyu kavrayamaz! Hele bir de gündemi işgal eden iki konu arasında ilinti kurmaya çalışırsa...
Son dönemlerde sesi ağzından değil başka bir organından çıkan, yürümekte güçlük çeken ruhani lider, gerek resmi açıklamaları gerekse bir turizm acentasını kıskandıracak sıklıktaki seyahatleriyle daha hayatta iken de olağanüstü medyatik bir özne olmuş idi.
Abartı ve puta tapmanın gizlemeye perdelemeye çalıştığı bir çok nitelik var: Hitler döneminde Nazi saldırganlığı karşısında susan hatta SS'lere destek veren din adamlarıyla boy ölçüşebilecek derecede gerici olan 2. Jean Paul, ilginçtir, özellikle Batı Avrupa'da dini inançların zayıfladığı bir dönemde Vatikan'da idi.
Stalinci sosyalizmin anlamsız dini yasaklarıyla gelişmeye müsait ortam bulan Katolisizm, Polonya'da duvar yıkıldıktan sonra da önemli bir siyasal ve toplumsal güç olmaya devam etti.
Bugün bile Avrupa Birliği (AB) içinde Polonya'nın köktendinci katolisizmi karşısında sadece laik Fransızlar değil bir çok Avrupalı yaka silker hale geldi. Papa'nın bayraktarlığını yaptığı 'Avrupa Anayasasına Musevi-Hıristiyan değerler ibaresi konmalıdır' tezi, Batılı liberal ve sosyal-demokrat çoğunluk tarafından reddedildi.
Ruhen Amerikalı
Papa'nın temsil ettiği görüş ile ABD'deki Neo-con'ların ideolojik görüşleri arasında büyük benzerlikler var. Global Medyanın, tabi ki Amerikan yönetiminin de açık desteğiyle Papa'ya bu kadar yer vermesi ve 2. Jean Paul'ü bu kadar övmesi, aslında Berlin Duvarı'nın yıkılmasından bu yana ideolojik kriz içindeki reel sosyalizmin zaafından da yararlanıp, tek kutuplu dünyada, tek düşünceyi yaygınlaştırmak, meşrulaştırmak, popülerleştirmek hatta ruhanileştirmek girişiminin bir parçası.
Toplumsal ve ahlaki alanda kadınların çocuk aldırmasına ilke olarak karşı çıkan 2. Jean Paul, prezervatif kullanımını da günah ilan ederek özellikle Afrika'da on binlerce dindarın AİDS hastalığından ölmesine suç ortağı oldu.
Fransa'da AIDS'le Mücadele Örgütü Act-Up, 'Her insanın olduğu gibi Papa 2. Jean Paul'ün de ölümüne üzüldük ancak AİDS'e karşı verilen mücadeleyi kösteklemekteki sorumluluğunu da hiç bir zaman unutmayacağız' dedi.
Kadını ikinci sınıf insan olarak değerlendiren köktendinci Katolik anlayışının en keskin savunucusu olan Papa, Üçüncü Dünya ülkelerine yaptığı gezilerde de süper devletlerin baskı, hegemonya ve sömürgeciliğine karşı çıkmadı, mazlumlara reçete olarak Hazreti İsa'nın kendince yumuşatılmış doktrinini, kısacası dua etmelerini önerdi.
Papa, yaşam ve emek mücadelesi veren işçiler lehine de ağzını hiç açmadı. Napoli'de alterküreselci genç güpegündüz polis kurşunuyla öldürüldüğünde de suskundu 2. Jean Paul. Ama tarihdeki en gerici din adamlarını aziz ilan etmekten çekinmedi.
Tüm bu nitelikleri Global Medyanın Papa'yı yüceltmesi için yeterli ve gerekli yaklaşımlar. Global Medya tabi ki Papa'nın yapmadıklarını yazmadı, onu şirin ve insancıl göstermeye çalıştı.
Dindar bir siyasetçi mi? Siyasi bir dindar mı?
Din, inanç evet hassas ve şahsi bir konudur. Ama 2. Jean Paul sıradan bir din adamı değil, üstelik sadece din adamı değil. . Papa, aynı zamanda Vatikan adlı din devletçiğinin Devlet Başkanı.
Üstelik de koca Katolik kilisesinin dünya lideri. Papa'yı dinsel açıdan ele alıp, tahlil etmek teologların görevi (*). Ama Papa'nın siyasal-ideolojik bir kişilik hatta bir kurum olduğunu herhalde kimse inkar edemez. Konumuz siyasal, ideolojik, sosyal hatta kamusal alanda Vatikan ve Papa 2. Jean Paul ve bunun Global Medyadaki yansımaları.
Fransa'dan iki keskin cevap
Bu haftaki (6 Nisan Çarşamba) Fransız Canard Enchainé ve Charlie Hebdo dergilerine baktığımda içime serin sular serpildi. Her iki dergi de, Fransız anarşist, jakoben-laik ve Tanrıtanımaz yani Kilise karşıtı akımların mizahi-siyasi çizgilerini temsil ediyor.
Aslında son dönemlerde Irak, Ortadoğu, İslamiyet ve özellikle de Türkiye-AB ilişkileri konusunda klasik Fransız oryantalist tutumları takınmış olan bu iki dergiden, ki yaklaşık 30 yıldır izlerim, hafiften soğumaya başlamıştım. Bu alanlardaki soğukluğumu, mesafemi geçerli tutuyorum.
Ancak 'Ne Tanrı Ne Efendi' geleneğinden gelenlerin çok iyi bildiği üzere. gerçek anlamdaki bağımsızlık ve özgürlük, muhterem müellif Bakunin'in 'Tanrı ve Devlet' kitabında belirttiği gibi ancak her türlü yani hem dini hem de siyasi otoriteyi sorgulamakla, ikisine birden karşı çıkmakla gerçekleşebiliyor.
Bu ekolün biri (Canard) neredeyse yüzyıllık öteki de 68 Mayıs destekli otuz yıllık simgesi olan iki dergi, son sayılarında, hem kilise/din/Tanrı karşıtlığını sergilemek hem de medyatik bombardımana karşı göğüs germek amacıyla özel çabalar göstermiş.
Charlie Hebdo kapaktan işlediği konu için 16 sayfalık özel bir ek de yayınlamış. Canard ise,- ki zaten büyük boy toplam 8 sayfa.
Fransa'da, kiliseyi devletten yani ruhani işleri dünyevi işlerden, alanlardan kesin olarak ayıran 1905 tarihli kanundan bu yana, Tanrı, Din ve Kilise karşıtları ifade ve basın özgürlüğünden rahatça yararlanabiliyor.
Canard ve Charlie'deki yazı ve karikatürleri hem bu hukuki çerçevede hem de Fransızların neredeyse geleneksel dinsel, Tanrısal ve kilisesel duyarsızlıkları, ilgisizlikleri hatta karşıtlıkları bağlamında ele almakta yarar var.
Global Medya ile Canard+Charlie'yi yanyana koyup kıyasladığımızda gazeteciliğin, haberciliğin ne kadar siyasal, ne kadar ideolojik bir meslek olduğunu da ayrıca kolayca kavrayabiliyoruz. Gazetecilik, her zaman olmasa da aynı zamanda bir tercih meselesi. Yani gazetecilikte tayin edici soru: Kimin için nasıl bir habercilik yapıyorsun?
Canard, manşette 'Kilise işleri ile medya ne zaman birbirinden ayrılacak?' sorusunu gündeme getirirken önemli bir laiklik tanımına göndermede bulunuyor. Canard'ın yazı ve karikatürlerinde konu daha çok laiklik ilkesi çerçevesinde ele alınırken, Papa'nın muhafazakar görüşleri kadınlar, eşcinseller ve prezervatif konularında alaya alınıyor.
Bütün Fransız TV kanallarında Papa'dan başka bir konuya yer verilmemesini de kınayan Canard, bu konuyu 'Media Culpa' başlığı altında inceliyor. Haftalık büyük boy 8 sayfa yayınlanan Canard, Papa'nın ölümü nedeniyle özel bir ek ya da özel bir sayfa düzenlemesi yapmamış, Canard'ın klasik sayfa yapılandırması bu haftaki sayısında da aynen muhafaza ediliyor üstelik bu sayı Papa ağırlıklı olmasına rağmen, aktüalitenin diğer konuları da önemi orantısında yer alıyor.
Charlie Hebdo ise 16 sayfalık Özel Papa ekiyle temayüz etmiş. Canard biraz kravatlı hatta resmi anarşizmin sözcüsü ise Charlie daha keskin,daha genç bir anarşizmin sözcüsü olduğu için Papa'nın ölümüyle doğan fırsatı kaçırmamışa benzer.
Kapakta, ufalmış bir 2. Jean Paul karanlıkta kuşkulu bir şekilde yürürken soruyor: Şeey, burada kimse var mı?
Canard ve Charlie, Global Medya'nın sözünü etmediği karanlık gizli örgüt Opus Dei, Vatikan'ın kirli bankası, 2.Jean Paul'ün eşcinsel düşmanlığı konularını değerlendirmiş.
İki Fransız dergisinin yaptıkları iki açıdan önemli:
- Global Medya, gerici ama popüler bir şahsiyeti olağanüstü yaygın ve güçlü bir şekilde meşrulaştırmaya çalışırken, Canard ve Charlie hem mizahla hem de Papa, din ve Kilise karşıtı ideolojik-siyasi ve editoryal çizgisiyle bu dalgaya set çekmeye çalışıyor. Global ve egemen medyaya karşı direniyor.
- Kaybolmaya başlayan önemli bir Cumhuriyetçi değer olan laisizmi kah pornografik kah jakoben bir yöntemle de olsa, Papa'ya karşı savunuyor. Dinin, Kilisenin hatta Tanrı'nın özel hayata ilişkin tüm niteliklerine rağmen Papa'yı ve Papalığı siyasi-ideolojik-kültürel bir güüç olarak ele alıp sorguluyor, eleştiriyor hatta mizahla yerin dibine batırıyor. Bu da akıntıya kürek çekmektir ki, kıymeti ve etkisi hemen her yerde kolayca anlaşılmayabilir.
Türk medyası, Hürriyet'in 'Mucize' manşetini saymazsak, Batıdaki Global Medya kadar işi abartmadı. Trabzon olaylarını sürdürmek gerekiyordu, ayrıca bizdeki gündem değişikliği çok daha hızlı olduğu için yurttaşlar
Türkiye'de, Fransa, İngiltere, İspanya ve tabi ki Polonya'daki kadar medya yoluyla Papa propagandasına ve laiklik karşıtı gösterilere muhatap olmadı. Kuşkusuz bunda Türkiye'nin Müslüman kimliği tayin edici bir rol oynasa gerek.
Sonuç olarak Global Medya neo-liberal küreselciliğin ruhani önderinin vefatı karşısında üzgün ama üzüntüsünü de pek belli etmek istemiyor. (RD/BA)