Okuyacağınız yazı “Mustafa” filmi hakkında değil, film üzerine söylenenler hakkındadır. Film üzerine yapılan değerlendirmeler, her ne kadar içeriğe bağlı gibi gözükse de, bunun çok ötesine geçiyor. Hatta değerlendirmelerin çoğu film eleştirisi yapmaktan çok, film üzerinden bir tür politik ya da politika görünümlü zihinsel konumlandırma amacını taşıyor.
Öyle ki, sadece Mustafa filmini kötülemek isteyenler değil, bizzat filmin yönetmeni bu amaca göre hareket ediyor. Hal böyle olunca da Mustafa filmi üzerine ortaya çıkan durumlar hakkında yazmak için filmi izleme zorunluluğu da ortadan kalkıyor.
Filmin tartışma zemini
Film vizyona girmeden hemen önce sponsorluk iddiaları ile gündeme oturdu. İddiaya göre filmin sponsoru olan Turkcell “toplumun her kesiminden müşterisi” olduğunu belirterek “müşterilerinin bir kısmını karşılarına alma riski”ne girmek istemeyip sponsorluktan çekildi. (Engin İnan, 27 Ekim 2008, Vatan Gazetesi)
İddianın doğruluğundan önce kurgulanış biçimi, aslında, film ile ilgili tartışmaların hangi noktadan başlayacağının da fikrini vermiş oldu. Film ile ilgili tartışmaların Atatürk sevgisi kriterine göre olacağının ilk göstergesi bu iddia oldu. Çünkü iddia, örtük olarak, sponsorluktan çekilen firmanın “müşteri tepkisi” vurgusu ile Atatürk’ü sevenler ve sevmenler ayırımını sadece izleyenler açısından değil bizzat sermaye sahibi açısından da, yani toplumun tamamının içinde olacağı, bir ikilik üzerinden kurmanın izini taşıyordu.
İkinci olarak filmden haberdar olanlar, en başta sanal ortamda, filmin seyirci çıtasını, gişe başarısını, Recep İvedik filminin gişesi ile kıyaslayarak kurdu. Eğer Mustafa filminin izleyici kitlesi Recep İvedik’i geçerse Atatürk gençliğinin Recep İvedik filmine gidenlerden daha sıkı takipçisi olduğu iddiası vurgulanıyor.(facebook grubu: Can Dündar’ın Mustafa Belgesel Filmi Gişede Recep İvedik’i Geçmeli).
Hürriyet Gazetesi yazarı Mehmet Y. Yılmaz bile mesleğinde “yöneticilik yapmış olduğu”nun getirdiği bir meraka (!) dayandırarak şunu sorabiliyor: “Türk sinema tarihinin en büyük gişe başarısını "soytarı adam" Recep İvedik yaptı. Bakalım, "yalnız adam" Mustafa, onu geçebilecek mi?” (Mehmet Y. Yılmaz, 1 Kasım 2008, Hürriyet, boldlar yazara ait)
Patlayan kavga
Mustafa filminin vizyona girmesi ile sosyolojiden psikolojiye, tarihten sinemaya kadar çeşitli bilimlerce incelenmeyi hak eden tartışmalar, daha ötesi kavgalar patlak verdi.
Vatan Gazetesi yazarı Yiğit Bulut 1-2 Kasım 2008 tarihlerinde Mustafa filmini Büyük Ortadoğu Projesi'nin (BOP) bir ayağı; “çuval olayının” bir benzeri olarak tanımlayıp, filmin özellikle çocuklara izletilmemesini önererek ilk büyük çıkışı yaptı. (Yiğit Bulut 1-2 kasım 2008, Vatan Gazetesi). Yiğit’e göre film TSK’nın yıpratılması çabalarının da son halkası.
Bu ilk çıkışın ardından filmle ilgili ardı ardına çıkışlar gelmeye başladı. Film hakkında “Atatürk’ü Koruma Kanuna Muhalefetten” savcılığa suç duyuruları başladı. Atatürkçü Düşünce Derneği bir bildiri yayınlayarak filmin “milletin bilinçaltını” bulandırmaya yönelik bir çalışma olarak tanımlayıp filmi “sorumsuzca” ve “uydurma” olduğunu ilan etti.
Can Dündar’ın konumu
Tartışmanın kimin Atatürk’ü daha çok sevdiği üzerine yükseldiği anda tartışmanın muhatabı konumunda olan Can Dündar da garip denilebilecek biçimde savunma pozisyonuna geçmiş ve savunmasını da sevgi tartışması zemininde yapmaya başlamıştı.
Dündar katıldığı bir programda “benim Atatürk’ümü çektim” diyerek belgeselcilikte olduğunu iddia ettiği bir anlayışı dile getirerek, kişisel sevgi denebilecek bir zemine dayandı. Ardından gazetesindeki köşesinde ve çeşitli TV kanallarında filmin yapım süreci, o süreçteki anılarına ile vurgu yaparak örtük olarak çektiği çilelerden bahsetti.
En sonunda Dündar, belki de hiç kimsenin beklemediği bir kişiden destek aldı. Şu Çılgın Türkler romanın(!) yazarı Turgut Özakman.
Galaya davet ettiği halde gelemeyen Özakman’ın yanına giderek ona özel gösterim yapıp Özakman’dan filmi için “Böylesine acımasızca yerden yere vurulan, hakkında kampanyalar açılan film bu muydu?” feyzini almıştı. (Can Dündar, Milliyet, 13 Kasım 2008).
Böylece Dündar karşı bir atakla üzerinden oyunlar oynandığı iddia edilen milli bilinçaltına mesajını iletmiş oldu.
Tarihsel bilinçaltı
Mustafa filmi tartışma konusu olarak tarihte bireyin rolü kavramına denk düşüyor olması gerekirdi. Ancak filmin tartışmasının geldiği nokta bu tartışma alanının çok ötesinde.
Tartışmalar her kadar “anlatılan kişi öyle değildi, böyleydi” olarak gözükse de, aslında ülkemizdeki tarih anlayışına ait eksikliğin bir göstergesinin, hem de tehlikeli bir göstergesinin, ötesine geçemiyor.
Zaten tarihten sıyrılmış olarak öğretilen bir Atatürk’ü ikinci defa tarihten sıyrılarak sunma girişimi çarpık ve gerici tarih bilincinin kolektif bilinçaltında nasıl serpildiğini ürkütücü biçimde göstermiş oldu sadece.
12 Eylül başta olmak üzere ülkenin baskıcı geçmişini çoğu kez yüzeysel ve vıcık vıcık bir insan söylemi ile ele alan tarih anlayışının ülkenin kurulma sürecini sağlıklı biçimde ele alacağını düşünmek zor gözüküyor.
Genel olarak şunu söyleyebiliriz: Tarihte kitleler o anki aşağılanmışlıklarını gidermek için mümkün olan en eşitlikçi ve güncel durumlara yönelirler. Ancak eğer eşitlikçi bir durum o tarihsel kesitte güncel olarak yok ise, geçmişlerindeki en eşitlikçi zamana öykünme eğilimindedirler. Örneğin çoğu Hıristiyan ve Müslüman ideologunun dinlerinin ilk çıkış anına dönülmesi gerektiğini savunmalarının temel nedeni de budur. Bu öykünmede çoğu kez o tarih döneminin gerçeklikle ilişkisi deforme edilerek yapılır.
Hem Mustafa filmi hem de bu filme getirilen eleştiriler, tarihin bugünün algılayış ve ihtiyaçlarına göre deforme edilme çabasından başka bir şey değil.
Öyle ki, eğer bu film ve hakkındaki tartışmalar tarihin gerçekliğine dayanıyor olmuş olsaydı, filmin bir yerinde ya Mustafa Suphi’lerin öldürülmesi emrinin verilmesi ya da Dersim isyanında yaşananlarla ilgili bir iki kelam da edilmiş olabilirdi.(EZ/EÜ)