Cumhuriyet davasının beşinci duruşmasında neler oldu?
Aralarında Cumhuriyet gazetesi yöneticilerinin ve çalışanlarının da olduğu beşi tutuklu 20 sanıklı Cumhuriyet davasında beşinci duruşmayı geride bıraktık.
İşte hukuk tarihine savunma hakkı ihlaliyle yeni bir çentik atan duruşmada neler olduğunu, yargılamanın hangi “atmosferde” gerçekleştiğine dair gözlemlerim:
Çağlayan - Silivri- Çağlayan mekiği
Dava bir Çağlayan bir Silivri’de görülse de Cumhuriyetçilere destek için gelenler eksik olmadı. Keza ara kararda duruşma yeniden Silivri’ye taşındı. Duruşma kapısında bekleyen hem uluslararası örgütler, hem gazeteciler hem de okurlar davanın görüldüğü salona girebilmek için sabah erken saatlerden itibaren adliyeye geldi. Bununla paralel olarak “salona giriş” tartışmaları da yine gündemdeydi. Açık yargılamalarda salona kimin girip giremeyeceğine yönelik keyfi uygulama sürüyor.
Mahkeme bir yerlerden tanıdık
Mahkeme Başkanı Abdurrahman Orkun Dağ eski bir basın hakimi olması nedeniyle hem Akın Atalay ve Bülent Utku gibi sanıkları hem de savunmada oturan avukatları önceden tanıyor. Bu anlamda yargılamanın tarafsızlığına ve bağımsızlığına gelen her eleştiriyi de –bilhassa- kişiselleştirerek tepki gösteriyordu. Dolayısıyla Ahmet Şık’ı konuşturmayarak salondan çıkarmaya çalışması da beyandaki iktidar ve yargı eleştirilerinin ardından gerçekleşti.
Salondaki ilk gerginlik Mahkeme Başkanı Dağ ile bir izleyici arasında gerçekleşti. Akın Atalay, Bülent Utku, Kadri Gürsel gibi sanıklara resmi ve saygılı bir ifade ile hitap eden Dağ’ın Ahmet Şık’a “Sözünü kesiyorum Ahmet Şık. Böyle gidersen izin vermem” demesine bir izleyici “Ahmet sizin oğlunuz değil. “Siz” diyeceksiniz” demesi üzerine Dağ izleyiciyi zorla salondan çıkardı.
Bu Dağ’ın izleyicilerle yaşadığı ilk gerilim de değil. Yargılama sırasında sanıkların beyanları defalarca alkışlarla karşılanmış, tanıklar verdiği beyanlar, tanıklardan Rıza Zelyurt’un “Ben Türkiye’nin en iyi yazarıyım” sözleri kahkahalara, savcının tutukluluk istemleri ve mahkeme kararları ise protestolara sebep olmuştu. Hem sanıklar, hem izleyiciler hem de gazeteciler Dağ’ın izleyici ve basına yönelik tutumunun Oda TV mahkemesi heyetinin tutumunu hatırlattığını söylüyor.
Çevik kuvvet duruşma kapısında
Duruşmanın ikinci yarısı daha başlamadan gerilimliydi. İlk uyarı içeri girecek avukatların isimlerinin yazdırılmak istenmesiyle geldi. Bu durum tüm avukatların salona girmesine izin verilmeyeceği, diğer bir deyişle OHAL KHK’sı ile getirilen bir sanığa üç avukat kısıtlılığının uygulanacağı anlamına geliyordu.
Daha sonra içeri girecek gazeteciler için “Sarı Basın Kartı” zorunluluğu getirildi. Güvenlikçiler bu yönde bir talimat aldıklarını söyleseler de gazetecilerin talimatın belgesini talep etmelerine cevapsız kaldılar. Gazeteciler ve özel güvenlik arasında çıkan tartışmaya sivil polisler de dahil oldu.
Getirilen keyfi kısıtlılık nedeniyle sanık yakınları salona giremezken belirli sayıda gazeteci salona girebildi. Salonun girişinde kadın ve erkeklerden oluşan yaklaşık 30 kişilik özel çevik kuvvet ekipleri konuşlandırılmıştı.
Ahmet Şık "protest", izleyiciler "forumcu"
Duruşma Ahmet Şık’sız başladı. Mahkeme Başkanı Dağ’ın birebir ifadeleri şuydu:
“Ahmet Şık bundan sonra bu yargılama salonunda olmayacak. CMK 203-204 uyarınca bariz bir şekilde yargılamanın düzenini bozdu. Buna devam edeceğine şüphemiz yok. Ahmet Şık'ın protest bir adam olduğunu herkes biliyor, biz de biliyor. Burayı forumcu arkadaşlarıyla slogan atılan bir yer haline getirilmesi doğru değildir. Doğruları mümkün olduğu kadar yakalayıp bu yargılamayı sonuçlandırmayı tecelli ediyoruz."
“Doğruları” sanıkları gıyabında yargılayarak “yakalamayı” amaçlayan mahkeme heyeti, daha sonra Şık’ın sadece 25 Aralık tarihli duruşmaya getirilmeyeceğini, diğerlerini kastetmediklerini belirterek bir “düzeltme” yapsa da tavırları savunmanın eleştirilerini topladı.
Dayanışma
Ahmet Şık’ın beyanının kesilmiş olmasına duruşmada konuşmayı planlayan tutuklulardan Murat Sabuncu ve Akın Atalay da tepki gösterdi. İki isim de “Ahmet’in savunma hakkının ihlal edildiği bir durumda tabii ki biz de konuşmayacağız. Ahmet aşağıda yalnız, yanına gitmeyi talep ediyoruz” dediler.
Duruşmanın en etkili yeri avukat Bahri Belen’in inanılmaz zarif konuşmasının ardından reddi hakim talep etmesiydi. Mahkeme heyeti de şaşırmış olacak ki, başkan Dağ, talebi görüştükleri aranın ardından “Anlaşılıyor ki Kayahan'ın şarkısı gibi bizimki kırık dökük bir aşk hikâyesi" dedi.
Müşkül odur ki...
Akın Atalay ise Yahya Kemal’in "Ölmek değildir ömrümüzün en fecî işi, / Müşkül budur ki ölmeden evvel ölür kişi" dizelerine atıf yaparak bitirdi:
"Tutuklu olmak değildir hayatımızın en müşkül işi / Müşkül odur ki hürriyetini ve haysiyetini kaybeden kişi."