Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) Genel Başkan Yardımcısı, milletvekili Hüseyin Çelik, İzmir'de Ege Sanayici ve İşadamları Derneği'nde yaptığı konuşmasında İzmir'i çocuk ve arabaya benzetmiş.
Çelik, Kayseri ve Konya'yı örnek göstererek karşılaştırdığı İzmir'i dört tekerine fren takılmış arabaya benzeterek yaptığı konuşmasında; "İzmir'den bir türlü armoni çıkmıyor, kakofoni çıkıyor. Türkiye'de Kayseri örneği var. Kayseri'den cumhurbaşkanı var, milletvekilleri, sanayi ve ticaret odaları, esnaf ve sanatkârlar odaları, barosu, borsası, STK'ları mahalli yönetimi, mülki idaresi merkezi idaresi öyle saat gibi bir işliyor ki Kayseri mesafe alıyor. Konya'da öyle. Gecekondu bulamazsınız" demiş. İzmir'de de bazı evlerin gecekondu olmadığını ama kenti gecekondu sardığını ve "kentlilik bilinciyle İzmirlilik ortak paydasıyla o eksende buluşarak" İzmir'de ciddi bir hamle yapılamadığını söylemiş.
Sonra da; "...Ama ben İzmir'i şuna benzetiyorum. Pırıl pırıl nur topu gibi bir çocuk ama burnu akmış kir pas içinde. Yüzünü, gözünü temizlediğiniz zaman güzelliği ortaya çıkar. İzmir dört tekerine fren takılmış araba gibi. Bir şeye engel olma zihniyeti çözümün parçası olmaktan öne geçiyor."
İzmir, pırıl pırıl nur topu gibi bir çocuk, ama burnu akmış kir pas içinde(ymiş)! Dört tekerine fren takılmış araba gibi(ymiş)...
Milletvekilinin konuşması eleştirildi. "Ben parmağımla Ay'ı gösterdiğim zaman ahmaklar parmağıma bakar" atasözünü hatırlatarak eleştirilere yanıt veren Çelik, "Konuşmalardan sanki İzmir'in aleyhine söylenmiş bir şeymiş gibi birileri bunu cımbızladığı zaman bunu ahlaki bulmam. Benim İzmir aleyhine bir şey söylemem mümkün değil. Hükümet'in istediği bazı şartlar var. Merkezi hükümetle sağlıklı diyaloglar kurulması halinde İzmir Büyükşehir Belediyesi'nin bize bir adım atması halinde biz beş adım atarız" demiş. ( Elif Demirci - Turaç Top Haberi /DHA 24.12.2010)
Kendimce ahlaklıyım. Milletvekilinin sözlerini cımbızlamadan konuşmasının bütünlüğü içinde değerlendiriyorum. Ay'a bakıyorum, ama milletvekilinin parmağına da bakıyorum. Oysa sadece Ay'a bakılacak(mış)! Demek ki ben Milletvekiline göre ahmağım! Sayın Milletvekili benim nereye bakacağımdan size ne?
Konuşmasına göre, Hükümetin istediği bazı şartlar nedir? İzmir Büyükşehir Belediyesinin merkezi hükümetle "sağlıklı diyalog" kurması için istenen şartlardan ne anlaşılır? Merkezi Hükümetle, Kayseri ve Konya Belediyeleri, şartlara bağlı sağlıklı diyalog kurduğu için mi aralarında "saat gibi işleyen" ilişkinin adı "armoni", ama İzmir'in ilişkisi "kakafoni"!
22-24 Ekim 2009 tarihinde "İzmirli Olmak" Sempozyumu yapıldı ve İzmir Büyükşehir Belediyesi Ahmet Priştina Kent Arşivi ve Müzesi tarafından yayına hazırlanarak kitap olarak yayınlandı.
Şimdi bu kitaptan "cımbızlayarak" aldığım bir bölüm...
"İzmir'de oldukça etkili bir STK'lar faaliyet alanı bulunmaktadır. Kent yaşam kalitesi konusunda mücadele verebilmekte ve sonuç alabilmektedir. Bu bakımdan efsaneleşecek bir örneği Kordon'a, bir başka örneği Kemeraltı'na sahip çıkmasıyla verilmiştir. İzmirli oy verme davranışlarıyla da Türkiye'nin siyasal yaşamında hep farklılığıyla dikkati çekmiştir. Yeni kurulan siyasal oluşumlar ilk desteklerini hep İzmir'den bulmuşlardır. 1930'larda Serbest Fırka'ya, II Dünya Savaşı sonrasında Demokrat Parti'ye, Ecevit sonrasında Sosyal Demokratlara oy vermiştir. Son yılarda kurulan Genç Parti'de en yüksek desteğini İzmir'den bulmuştur. Bu bakımdan AKP Türkiye'de yaygın destek bulmasına karşın, İzmir'den beklediği oyu alamamıştır. Seçim sonuçları üzerinde yapılan yorumlarda, AKP'nin İzmir'de yeterince destek bulmamış olmasında, İzmirlinin AKP'nin temsil ettiği yaşam biçiminin yadsımasının büyük payı olduğu üzerinde önemli bir oydaşma bulunmaktadır."
Tırnak içinde aktardığım bu bölüm "İzmirli Olmak" üzerine yayınlanmış kitapta yer alan "İzmir'in Farklılığı Üzerinde Düşünmenin Değişik Yolları" adlı TÜBA Şeref Üyesi Prof. Dr. İlhan Tekeli'nin yazısından alıntıdır.
AKP, Türkiye'den yaygın destek bulmuş olabilir ama tarihsel geçmişine ve çizgisine uygun davranış gösteren İzmir'de aksi olmuştur. O yüzden İzmirlilere kızgındır. Sayın Tekeli anılan yazısında; bu "farklılık üzerine" düşündüğünde; "Genel olarak İzmirliler bu farklılıklarının bir üstünlük olduğu görüşündedirler" diyor. İzmir için bu farklılık bir üstünlük. Sayın Tekeli'ye göre İzmir bu farklılığını, "saldırgan biçimde ortaya koymamaktadır"...Aksine, "İzmir sadece bu farklılığın keyfini sürmekle yetinmektedir"
İşte İzmir hakkında konuşan Milletvekili'de bu farklılığa ve İzmir'in sürdürdüğü bu keyfe kızmakta ve biraz da İzmirlilerin farklılığına karşı sözü kalmayınca böyle konuşmaktadır.
İzmir'de ve hem de İzmir hakkında konuşuyor! Edebiyatının da kıt olduğu anlaşılıyor. Burnu akmış, yüzü gözü kir pas içinde bir çocuğun bazen ne kadar güzel olabileceğini tahayyül bile edemezseniz! O çocuklar zaten İzmir gibi pırıl pırıldırlar! Onların yüzünü gözünü silerek pırıl pırıl yapmaya kalkacağınıza, çocukları kir pas içinde bırakan "sistemi" nasıl ortadan nasıl kaldıracağınızı düşünün. Çünkü yaşadığımız böyle bir sistemin ürettiği kirlilik yüzünden, yüzleri gözleri kir pas içinde kalan, burnu akan bizim çocuklarımız! Sorumlusu bizleriz.
İzmirli "olmak" hakkında Sempozyumun bildirileri arasında çok keyifli yazılar var. Kitap yapanların, bildiri sunanların emeğine ve aklına sağlık...Örneğin Yrd. Doç. Dr. Emel Kayın'ın incelemesinde"İzmirlilik" kimliğinin medyada ele alınışı çok güzel. (Sayfa 125 ve sonrası)
Yılmaz Özdil'in bir yazısına atıf yapılmış. Özdil'in "İzmir" başlıklı yazısı "Türkiye'den sıkıldığım zaman İzmir'e giderim ben" cümlesiyle başlıyormuş (15 Mart 2009 Hürriyet). Alıntılanan Ece Temelkuran'ın "İzmir Gâvurdur! Gâvur Kalacak!" başlıklı yazısındaki "gâvur" nitelemesinin güncel durumda nelere karşılık geldiğini tartışan Temelkuran şöyle yazmış: "Kordon, rakı, balkonları yıkadıkça topukları pembeleşen şen kahkahalı kadınlar, deniz gibi dalgalı kızlar, çabuk efelenen çabuk barışan neşeli erkekler, Çingenelerin sokak düğünleri, liseyi kırıp Pasaport'a kendini dar atmış kızlı oğlanlı gruplar" gibi öğelere vurgu yaparak tartışmayı güncel politikaya bağlamış...(Bildiriler Kitabı sayfa 132. Ece Temelkuran yazısı 21 Aralık 2005 Milliyet)
Ben "Gâvur İzmir" lafını hep hayata yakın olmak gibi, iltifat gibi algılamış ve kendimi İzmir kentini seven biri olmaktan çok, İzmirli gibi hissetmişimdir.
İzmir hakkında konuşan milletvekilinin, İzmir'i, İzmirlileri, AKP'ye vermedikleri oyların keyfini nasıl sürdüklerini, İzmir'in "gâvurluğu" üzerinden hayata dair iltifatları kavrayacağını hiç sanmıyorum. Bu yüzden sözlerini daha fazla ciddiye ve dikkate almanın hiçbir gereği olmadığı fikrindeyim. (Fİ/EÜ)