Vay vay, diye başlıyorum sözüme. Vay ki vay güzelim, dünyada iki kıtayı birleştiren ve tarih ve çeşitli medeniyetlere beşiklik eden İstanbul'un nasıl yozlaştırılıp peşkeş çekilmesine.
Bizler İstanbul'un tarihi yarımadasının Edirnekapı ve Topkapı arasındaki sur bandının iç kısımları tarafında Fatih ilçesi, Karagümrük nahiyesi, Neslişah ve Hatice Sultan mahalleleri ve Sulukuleliler ile iç içe yaşıyoruz.
Sulukule bölgesi genellikle varoş olarak "çöküntü alanı" olarak adlandırılıyor. Çünkü yaşayanların çoğu fakir fukara kesimi, işçi kesimi, ayrıca eğitim seviyeleri düşük, ekonomik nedenlerle liseye, üniversiteye gidemeyen gençlerimiz var.
Tabii İstanbul'un lüks ve eğitimli ve kapital sahiplerinin yaşadığı bölgelerde bu kentsel dönüşüm ve kentsel yenileme projeleri uygulanmıyor; uygulamak da o kadar kolay değil. Bu yüzden önce bizimki gibi yoksul varoşlardan başlayıp sonra yavaş yavaş bütün İstanbul'u peşkeş çekecekler.
Zaten bazı alanlarda kamuya ait bazı merkezlerde de yavaş yavaş uygulama başlatıldı ve yeni imar planları çıkartılarak buralarda satılmaya ve bu sayede rantlar edinilmeye başlandı.
Allah İstanbul gibi bir dünya incisi şehrimizi bu amaçlar için kullanan yöneticilerin, siyasilerin şerlerinden hem insanını hem tarihini, hem de bu merkezde yaşayan çeşitli kültürleri, yoksulları, azınlıkları korusun; bu benim temennim.
Buna bağlı olarak, saatlerce okumayı çok seven biri olarak Sulukuleli Romanlara Osmanlı koçanı tapu veren ve onları Sulukule'ye yerleştiren Fatih Sultan Mehmet 'ten tarihi bir hadiseyi aktarmak istiyorum sizlere:
Fatih Sultan Mehmet İstanbul'u fethettikten sonra şehri geziyordu. Bir inleme duydu. Derhal yanındakilere "Bu inleyen adamı bulup bana getirin" dedi. Biraz sonra üstü başı perişan, saçı sakalı bir birine karışmış durumda bir adamı padişahı huzuruna getirirler.
Padişah bu zavallıya "Bu ne haldir sana neden böyle yaptılar?" diye sorduğunda ihtiyar şöyle cevap verir:
"Savaş başlayınca imparator beni çağırttı ve Türkler İstanbul'u alacaklar mı? diye sordu. Bende alacaklar deyince beni hapise attılar işkence yaptılar".
Padişah "peki şöyle bakalım İstanbul bizim elimizden çıkacak mı?".
İhtiyar biraz düşündü sonra şöyle cevap verdi: "Bu güzel şehrin düşmanı çoktur. Ancak sizin aranızda fesat artar; şahsi menfaat ön planda düşünülmeye başlanır elindeki taşınır taşınmazları yabancılara satanlar çoğalır ve yabancılardan medet umanlar artar ise işte o zaman İstanbul elinizden çıkar".
Bunun üzerine Fatih ellerini kaldırıp şöyle dua etti:
"Dilerim Allah'tan ki bunları yapanlar Allah'ın kahr ve gazabına uğrasın".
İşte Fatih'in bedduası... Yetkililere, üzerine alınanlara atfedilir.(MAH/EÜ),
* Asım Hallaç Sulukule'de bakkallık yapıyor. Bundan sonra mümkün olduğunca her hafta Sulukule Günlüğü'nü biamag'a yazacak.
** Bu yazıya Hacer Foggo katkıda bulundu.