"Bir köy yamacında koskoca konak
Doğumlar düğünler ölümler yaşanan
Ayaz gecelerde kiremitleri donan
Şöminesinde odunlar yanan
Çatısına her yaz güvercin konan
Dedemden babama ve bize kalan
İşte, bu evdir ayakta kalan."
Bir sürü defter vardı masanın üzerinde, Yaşar Çeliktuncer'in sadece kendine ve ilgi duyabilecek konuklarına, okusunlar diye üst üste yığdığı... Adı "Düşümdeki Ev" olanını, bu yazıda kullanmak üzere seçtim. Aslında siz onun "düşümdeki" dediğine bakmayın! Düşünde olan, bir zamanlar yaşadığı iki yüz yıllık eski taş konağı, uğraşıp didinip pansiyona dönüştürmüş. Bir vefa adamı.
Eski adı Viçe olan Rize'nin Fındıklı'sının azimli belediye başkanı dost Ercüment sanki benim hangi dilden keyif alıp hoşnut olacağımı bildiğinden adı Lazevi olan pansiyonda konuk edivermişti.
Nisan ortasında hatırlı ve soğuk bir Doğu Karadeniz gecesinin sabahı günlük güneşlik iklime uyandım. Önce pencereden baktım. İlk, ses vardı. Aşağıdan bir yerlerden özgürce akıp giden gürül gürül su sesi. Sonra her biri farklı öten kuşlar, cıvıl cıvıl. Yemyeşil vadi, yeşilin envaiçeşit tonu. Hani sevgili Murathan Mungan'ın "günde yarım saat doğadaki yeşile bakmalı" dediği türden. Ve geride karla kaplı sanki geçit vermez kale kapısı sıra dağlar gibi duran Kaçkarlar.
Derenin adı Pisxala Deresi, Gürcüce "parlayan ateş"miş karşılığı. Köyün girişinde Tepecik yazsa da Peterskir'miş eski asıl adı. Nereye dönsen, hangisini sorsan her yerin eski tarihlerden kalan ve tabii ki bugünlerde de kullanılan Lazca, Gürcüce ya da Hemşince dedikleri Hemşin Ermenicesi bir adı var yerleşim yerlerinin. Kürt coğrafyasında hayli çoktu bu ad infazları, meğerse Karadeniz de bizden geri kalmazmış!
Beni asıl etkileyen Trabzon Havaalanından Fındıklı'ya varıncaya kadar dümdüz akıp giden denizin doldurulmuş halinden müsemma gidişli dönüşlü ve her biri çifter şeritli sahil yolunda yol boyu üst geçitler. Ve her bir üst geçidin üzerinde yatay olarak isimleri yazılı "şehit..." tabelaları. Düşünmeden edemedim her gün o geçitleri kullanan insanların hangi ruh haliyle yaşadıklarını...
Bir zamanlar denizle iç içe koyun koyuna yaşayanlar, "Çalışırdık, bahçede terlerdik, sonra gider denize, yıkanırdık. Şimdi yolun öbür tarafında onuncu kattan denize öylece bakıyoruz. Denizle bağımız koptu" diyor. Hayatları denizle geçen halkın, denizle hiçbir bağının kalmamış olması ne acı!
Fındıklı için "Karadeniz'in Bodrum'u" diyorlarmış! Bence yanlış. Bodrum, Halikarnas Balıkçısı'nın Bodrumu değil artık. Hayli sınıf atladı, kapitalize oldu. O sebeple aman Fındıklı Bodrum olmasın, öyle de anılmasın. Ercüment başkanın keyifle telaffuz edip literatüre de yerleştirdiği haliyle Viçe kalsın, öz bir kimliğiyle Viçe olsun Fındıklı...
Başlığa bir Lazca cümle yazdım. "Edebiyatta Hafıza ve Mekân"ı konuşacağız ya İrem Uzunhasanoğlu arkadaşımla. Hadi dedim Türkçe ve Kürtçe selamlananın yanında da Lazca olsun. Başkan ezberletti: "iyi yürekle konuşalım"mış karşılığı Kayi Guyite Bisinapat'ın. Yürekten sevdim bu dilek sözünü, ne kadar çok ihtiyacımız varmış meğer bu dileğe.
Bir zamanlar Doğuya ve Güneye Kürt yurduna elma götürüp ot getiren bu uzun ve sert adamlar kendilerini "Kürdün deniz görmüşü" olarak tarif ederler(di). O hırçın ve hep coşkulu kabarık denizle hemhâllik.
Yaklaşık on beş yıl evvel kendime söz ya da ceza vermiştim: Demiştim ki; "Kürt tarım işçilerine çok eziyet ediliyor Karadeniz coğrafyasında. Ne zaman Karadeniz demokratları yoksul Kürt emekçilerine sahip çıkar, işte ben de o zaman kendime koyduğum Karadeniz'e gitmeme yasağını kaldırırım." Zaman geçti ve hepimiz dayaktan nasibimizi aldık ve yasağın da hükmü kalmadı. İşte bir anlamıyla asıl bu özürdü beni Fındıklı davetine icabet ettiren.
Etkinlik sonrası sahildeki mekâna gitmek için alt geçide indim. İlk kulağıma değen senfonik müziğin tınıları oldu. Sonra geçidin boydan boya duvarlarına baktım. Klasik müzik program ve etkinliklerinin afişleri/görselleri vardı. İşte olması gereken bu, dedim. İnsanı hayatın merkezine oturtmanın somut hali. Adı da çok zekice "Sanalt geçit"...Tertemiz çöpten arındırılmış bir müzikal alt geçit.
Fındıklılılar direnmişler ve derelerine HES'leri kondurtmamışlar. Dereleri özgürce akıyor. Onur verici. Viçe Kitap Günleri boyunca hemen her gün bu kararlılığa dair bir hikâye paylaşımı var(dı). Hem yerel halk sivil önderleri hem de dışarıdan katılımcı konuklarla... Üstelik sadece Fındıklı'da değil! Konuştuğum hemen her yerde derelerine sahip çıkma cesaretini gösteren yoksul ve emekçi halkın direngen güzelliği dillerde...
Fındıklı programımızın hemen ertesi günü dostum Şenol Taban ve Borçka Belediye Başkanı Ercan Orhan dostun Borçka'ya daveti üzerine oraya da gittim. Artvin'de Çoruh nehri üzerindeki HES infazına tanık oldum, hüzne gark oldum. Borçka çarşısında bir köşede durup Çıxala deresi ile Çoruh nehrinin buluşma/karışma noktasına baktım. İki hasretlik sevgili gibi nasıl da kucaklaşıyorlar. Bırakın o azametleriyle aksınlar. Neden, neden...
Ayrılacağım gün sabah mıhlamaya kaşık sallarken "ya Şenol" dedim, "senin şu pansiyonun adı Lapera'nın İstanbul'daki Pera Palas ile bir ilintisi var mı?" "Yok abi ya, lapera, ahşaptan yapılan kara lahana parçalama aparatı tahtasının adı" deyince bastık kahkahayı.
Eşkıya ile birçok başkanlığı olan sazbend Hasan, Borçka'nın değerli Ercan Başkanı ve diğer tüm dostları bir akşam meşkinde cem eden Şenol, nam-ı diğer Niko'ya sahici selamımdan başka ne yollayabilirim ki! Orada öylece Maçahel Karagöl yolu üzerinde Klaskur - Aralık köyünde biz hep buradayız derler.
Fındıklı Belediyesi ekibi profesyonelce her bir konukla ayrı ayrı ilgilenerek harika bir program oluşturmuşlardı. Ve tabi Yayıncılar Kooperatifinin cevval başkanı arkadaşım Elif Akkaya'nın paylaşımcı emekleri...
Ve Viçe, kanaviçe misali örülmüş güzelliğiyle "biz buradayız daha çok gelin, gelin ki bu birlikteliğimiz daha bir pekişsin" diyor. Böyle bir meci anlayışına daha çok ihtiyacımız var Ercüment Başkan, sen "başkan" unvanını pek sevmesen de...
*İyi yürekle konuşalım (Lazca)
Not: Fındıklı Belediye Başkanı Ercüment Şahin Çervatoğlu'nun toplumcu-katılımcı-şeffaf belediyecilik kimliğiyle 25 Nisan günü Pazar Asliye Ceza Mahkemesinde Viçefest gerekçeli davası var. Üç yıl hapis talebiyle yargılanıyor. Aklı selimin idrakiyle, diliyorum ki hakkaniyetli kararla mahkemesi beraatle sonuçlanır...
(ŞD/AÖ)