Siyasette pragmatizm çok önemli bir yer tutar. Makyavel'den sonra iyice çirkinleşen siyaset günümüzde fikirler, ideolojilerden çok çıkarlar, hesaplar üzerinden yürümektedir. Hayatın her alanına işlemiş olan bireyin rasyonelliği ve kendi faydasını gözetmesini öngören "Rasyonel birey" kavramı elbette her alanda olduğu gibi siyasette de yer almaktadır.
Yer almadığı durumlarda ise değerli aydınlar ( ! ) bu fikir kırıntılarını hayata geçirmeyi görev bilirler. Özellikle sağ söyleme sahip parti ve oluşumlarda görülen bu pragmatizm günü kurtarmayı hedefler. Amaç prensipler, ideallerden ziyade her türlü aracı kullanarak hedefe varmaktır.
Siyasi partilerde bunun yansıması siyasal partinin bin bir yalan, dolan vaat ile iktidarı elde etme çabası olarak algılayabiliriz. Eğer bundan sonra meclise adım atan, milletvekili sokan partilerin aldığı oy oranları değerlendirilerek bu partiler başarılı olarak addediliyorsa başarı kavramını tekrar gözetmekte fayda var.
Ümit Fırat DEHAP'ın seçim sonucundan sonra Kürt seçmenine ve DEHAP yöneticilerine değerli! tavsiyelerini verirken sanırsak yukarıda bahsettiğimiz bir pragmatizm içinde bir oluşumu anlamaktan çok uzak çağın Amerikanvari siyaset biçimine kapılmış ve tavsiyelerini de bu yönde açıklamıştır. Sayın Fırat'ın yazısına ve argümanlarına cevap vermeden evvel şunu belirtelim ki bu yazı DEHAP'ı değil prensibi savunan ve daha doğru bir analiz yama gereği duyulduğu için yazılmıştır.
DEHAP Kürt Partisi değil
Ümit Fırat'ın makalesi Kürtlerin son seçimden hiçbir şey kazanmadığı ve hatta kaybettiği üzerine başlıyor. Daha ilk satırından çok fazla ciddiye alınmaması gereken bu teşhis hatası çok önemli iki yanlışa sürüklüyor: DEHAP'ı bir Kürt partisi olarak algılamak ve seçim sonuçlarını ayrıntılı bir analiz olmadan tek bir etkene dayanarak başarısızlıkla nitelemek.
İlkinden başlayalım. Uzun uzun sıralamaya gerek olmadan Bozlak ve diğer birçok parti yöneticisinin açıklamalarından, partinin geçirdiği tarihsel evrelerden faydalanarak DEHAP'ı bir Kürt partisi olarak nitelemek bir yanlışlık ve basit bir değerlendirme olacaktır.
Emeğin Partisi (EMEP), Sosyalist Emek Hareketi (SEH), Sosyalist Demokrasi Partisi (SDP), Halkın Demokrasi Partisi (HADEP) ve birçok sol oluşumun desteklediği DEHAP'ın seçim programı, söylemi, projeleri sadece Kürtlere yönelik değildir. Kürtler partinin sadece belkemiğini oluşturur.
Duverger'nin güzel bir şekilde örneklediği gibi bir partiyi işçi partisi yapan o partide işçilerin varlığı veya sayıca çokluğu değil partinin işçilerle olan ilgili fikirleridir.
Aynı akıl yürütme DEHAP'a uygulanırsa Kürtleri başarısız gibi gören ve hiçbir şey kazanamadıklarını iddia eden Fırat DEHAP'a bir Kürt partisi damgası vurmaktadır. Halbuki parti tabanı, oy aldığı kesim çoğunlukla Kürtler olsa dahi seçime girdiği programı ve projeleriyle safi bir etnik parti değildir. Sanırım EMEP, SDP ve SEH yöneticileri de bunun analizini yapmışlardır ve buna göre DEHAP çatısı altında birleşilmiştir.
Solla ittifak yapmak doğal
İkinci olarak Sayın Fırat DEHAP'ın seçim başarısızlığından dem vurmakta ve bunu solla yapılan ittifaka bağlamaktadır. İşte pragmatizm diye ettiğimiz faydacı ve çağa hakim acı düşüncenin örnekleri burada ortaya çıkmaktadır.
Bir siyasal partinin ana hedefi iktidara talip olmak, koalisyon veya tek başına oluşan bir iktidarı hedeflemektir. Partinin bunu gerçekleştirdiği ve sistemi meşru kıldığı en önemli araç seçimlerdir.
DEHAP veya HADEP süreci bugüne kadar çevre/merkez ikileminde seçimlere 1991, 1995 ve 2002 yıllarında sol partilerle ittifaklar yaparak katılmışlardır. Burada bu sürecin sola yönelmesinin en büyük nedenlerinden biri ulus devleti sorgulayan çevre partisinin/partilerinin doğal bir sonuç olarak solla ittifak yapmasıdır.
Bugüne kadar çevre partisi olarak addedilen partilerin hiçbiri dünyanın hiçbir yerinde sağ ile ittifak yapmamıştır. Bunun sebebi nettir ve sol ile sağ kavramları arasında ki doğal uyuşmazlıktan ileri gelir. Sağ statükonun temsilcisi iken sol muhalifliği ve değişimi simgeler.
DEHAP'a kadar uzanan partiler zincirinin bu bağlamda sol ile ittifak yapması hem doğal bir sonuç hem de ilkeseldir. Oysa yazarın Kürtlerin Türkiye'de sorunlarını çözebilecek kim varsa ona gitmesini ve bu bağlamda sola değil biraz sağa kaymasını önerdiğini görmekteyiz. Bu içler acısı önerideki düşünce hatalarını şu şekilde sıralayabiliriz.
Sorun Meclise girmek değil, ilkeli kişileri Meclise sokmak
Bugüne kadar Kürtlerin başına ne geldiyse sağ iktidarlardan ve ülkede sağın bir uzantısı olan milliyetçilikten ve sağ partilerden gelmiştir. Anavatan Partisi (ANAP), Doğru Yol Partisi (DYP), vs. iktidarlarını ve uygulamalarını tek tek sıralamanın hiçbir gereği yoktur.
İkinci olarak DEHAP sadece Kürtler için değil Türkiye için çözüm üreten bir parti konumundadır ve kendini bu şekilde adlandırmaktadır. Çözümün sağdan değil soldan geleceğini hesaplamaktadır. Bu bağlamda Fırat'ın ve birçok kişinin düştüğü hata gibi DEHAP için başarı sadece meclise girmek değil meclise ilkeli kişileri sokabilmektir.
Bugün DEHAP Fırat'ın düşüncesine göre Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) ile de ittifak yapıp basit bir matematik hesabıyla8,5+6,21=14,71' yüzde ile hiç fena bir sonuç elde etmeyebilirdi.
Siyaset matematikten ziyade ilkelerin ve sanırsak biraz da fikirlerin yer aldığı bir zemin olmalıdır. Fırat'ın radikal sol diye tanımladığı oluşumlar, -söyleme dikkat çekmek istiyorum, Ecevit'in HADEP ve Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) için kullandığı sistem dışı söyleminden ne kadar farklıdır- EMEP, SEH, SDP ve diğer sol gruplardan oluşmakta ve bunların düşüncelerini radikal ilan etmek bir anlamda bu fikirleri sistem dışı ve tehlikeli göstermekle eş anlamlıdır.
Seçim başarısının ölçüsü...
Seçim başarısı konusuna gelince bu konuda sıkı bir araştırma yapılmadan yüzde 6,21'lik sonucu başarısızlık olarak nitelemek hem eksik hem de yanlış bir tahlildir. Son kertede sistemin içinde başarı kavramını belirleyen seçim sistemi ve barajdır.
Eğer baraj yüzde 5 olsaydı bugün Sayın Fırat'ın yazısını ya okumayacaktık ya da içeriği başka türlü bir yazıyla karşılaşacaktık. Tekrar seçim sonuçlarına gelirsek Ümit Fırat DEHAP'ın matematiksel olarak yarışmadığı ve bu anlamda başarısız olduğunu öne sürmektedir.
Bunun sebebi olarak parti yöneticilerinin Kürt kimliğini meclise taşımak istememeleri olarak göstermektedir ki bu bugüne kadar sadece Halkın Emek Partisi (HEP), Özgürlük ve Emek Partisi (ÖZEP), Özgürlük ve Demokrasi Partisi (ÖZDEP), Demokrasi Partisi (DEP), HADEP'in yaptığı değil sistem içinde özellikle 60-80 arasında, legal-illegal, diğer Kürt grupların faaliyetlerini alıp bir çırpıda yabana atmak ve hiçe saymaktır. Herhalde hiçbir akl-ı selim sahibi bir partinin seçime kazanmamak için girdiğini düşünmez.
Kürtlerin AKP, Cumhuriyet Halk Partisi (CHP), Fazıl Gündüz veya diğer bağımsız adaylara oy vermeleri konusuna gelince burada eleştirilecek olan DEHAP değildir. Mutlaka partinin bu konuda özeleştiri yapması gerekmektedir fakat DEHAP'tan ziyade Fazıl Gündüz gibi uzaylı bir şahsiyete oy veren seçmeni eleştirmek veya anlamaya çalışmak daha yararlı olacaktır.
Akın Birdal, Mihri Belli gibi şahsiyetlerin DEHAP'a katılmalarının hemen hemen hiçbir fayda getirmediğine inanan yazar (istediğine inanmakta serbesttir) neredeyse katılmasalardı da olurdu derken DEHAP'ın siyasi görüşünü anlamaktan çok uzak görünmektedir. Biz bu bağlamda yazarın DEHAP'ı seçimlerde başarısız ilan etmesine rağmen aceleci olmadan sağlıklı ve objektif bir biçimde henüz çok erken olmasına rağmen değerlendirmeye çalışacağız.
DEHAP'ın tedrici yükselişi
DEHAP resmi olamayan sonuca göre yüzde 6,21 oranında oy almış ve barajın altında kalmıştır. Eğer barajın altında kalmak başarı için tek kriterse burada başarısızlık yüzde 6,21 yani 2 milyon civarında oy almış DEHAP'ın değil ülkenin yüzde 50 sine yakın oyunu temsil ettirmeyen veya etmesini engelleyen seçim sistemidir ve eleştirilmesi gereken ilk ve en önemli nokta budur.
Tekrar baraja dönersek 1983'ten beri uygulanan bu baraj eğer bugün yüzde 3, yüzde 5 olsaydı veya hiç olmasaydı, daha sağlıklı bir değerlendirme için ve tek etken olarak almamak için soruyorum, DEHAP'ın seçim sonuçları nasıl değerlendirmek gerekirdi?
Süreç yaptığı ittifaklar da dahil olmak üzere 1995, 1999 ve 2002 seçimlerinde sırasıyla yüzde 4,17, yüzde 4,75 ve yüzde 6,21 yani aşağı yukarı 1,2 -1,5 ve 1,9 milyon civarında oy almıştır. Bu tedrici yükseliş partinin Kürt seçmeni arasında kabul gördüğünü gösterirken aynı zamanda diğer seçmenin ilgisini de göstermektedir. 2002 seçimlerine gelince Kürtlerin çoğunlukta olduğu hiçbir ilde DEHAP 1995 ve 1999'un tersine yüzde 10'un altında kalmamıştır.
Daha önce İslami eğilimli partilere kaptırılan Bingöl, Bitlis, Adıyaman, Kars gibi iller parti 1995 ve 99'a göre oylarını hayli artırmıştır.
Büyük şehirlere gelince, henüz istenen potansiyelin çok altında olmasına rağmen İstanbul'da oyların 3 katlık artışı söz konusudur, keza örnekleri artırmak gerekirse 1995 ve 1999'da yüzde 3,22 ve 3,74 olan oylar Aydın'da yüzde 5,0'a, Ardahan'da yüzde 6,51 ve yüzde 7,86'dan 15,82'ye yükselmiştir. Örnekleri özellikle Kürt seçmenin daha az olduğu illerde çoğaltmak mümkündür. Bütün bunlar DEHAP'ı başarılı diye göstermek için sayılmamıştır. Göstermek istediğimiz sadece yüzde 10 barajını kriter alarak yapılan aceleci bir tahlildeki yanlışlıktır.
Sonuç olarak seçim başarısı sadece barajla değerlendirilemez. DEHAP süreç yaptığı kampanya ile sistem içinde meşruiyet kazanmanın ilk adımlarını oluşturmuştur. Eğer mücadele Ümit Fırat'ın istediği gibi matematiksel toplamların, günlük çıkarların mücadelesi değil de fikir mücadelesi olacaksa siyasal partilerden zaman, sabır ve ilkeli bir çaba beklenebilir. (ST/EK)