Sonu hiç gelmeyecekmiş duygusu yaratan acımasız diktatörlük, yükselen endüstriyel futbol ve zincirlerinden boşanarak tüm toplumsal dokuyu parçalayan tüketim kültürü, hunhar bir silindir gibi ezip üzerinden geçmişti. 1925 yılının İspanya şampiyonu, işçilerin devrimci özlemlerinin, dayanışmanın, tutukevlerinin Jüpiter'i, bu yıl Mayıs ayında sessiz sedasız, ama acımasız dalgalara karşı aşınmadan ayakta kalabilmenin gururuyla 100. yaşını kutladı.
2002 yılının o güneşli pazar günü Barcelona'da bir aylaklık havası hükmünü sürmekteydi. San Marti'nin ahalisi mahalle barlarından ve tavernalardan yükselen hüzünlü şarkılar eşliğinde geleneksel pazar vermutlarını yudumluyorlardı uyuşukca. Sevilla'lılar, Extremadura'lılar, Murcia'lılar ve onların arasına karışarak yeknesak hayatlarına bir kaç saatliğine renk katmayı arzulayan Faslı gençler, hülasa Barcelona'nın iç ve dış göçmenlerinden oluşan bir kalabalık sahilde kurulmuş Nisan festivalinin yolunu tutmaktaydı. Artık iyiden iyiye ısırmaya başlayan öğle güneşi pazar gezintimin rotasını iki sokak ötedeki La Verneda stadına çevirmeme yol açmasa, belki de asla CE Jupiter'i tanıyamayacaktım.
Hafta sonları üst üste yapılan Katalan amatör lig maçları sayesinde neredeyse bir çamur deryasını andıran o sahada vakur bir sessizlikle, maç sırasını bekleyen bordo grili takım, ilk anda hiç dikkatimi çekmedi. Hüzünlü hikayesini sonradan öğrenecek, atılan her acımasız tekmeden, alınan her farklı mağlubiyetten azade bir tutkuyla bağlanacaktım...
Rosa de Foc
Jüpiter Spor Kulübü (Club Esportiu Jupiter) 12 Mayıs 1909'da Barcelona'nın emekçi mahallesi Poblenou'da, şimdilerde "Che amca" kahvesinin bulunduğu Cebrian birahanesinde kuruldu. Kurucuları o dönemde fabrika kuşaklarıyla çevrili Poblenou'da çalışan ve mahallenin iki amatör kulübü olan Anglo Español ve Stadium Nacional'i birleştirmek isteyen iki İngiliz'di. Kulübün ismi, kurulduğu günün akşamı Mar bella kumsalında gerçekleştirilen kitlesel bir toplantıda Jüpiter Spor Kulübü olarak karar altına alındı.
Kulübün deniz kıyısındaki işçi blokları ve fabrikalarla çevrelenmiş, özgürlükçü ve cumhuriyetçi özlemlerle yüklü Poblenou'da kurulmuş olması, aynı zamanda tarihi boyunca onu takip edecek kimliğine de damgasını vuracaktı. CE Jüpiter'in neredeyse tüm kurucuları ve üyeleri anarko-sendikalist eğilimli işçi militanlardı.
Takımın kendine seçtiği arma da bu gerçekliğin bir yansımasıydı; beş şerit sarı dört şerit kırmızılı Katalunya sembolünün üzerinde işçilerin özgürlük hayallerini simgeleyen beş kollu mavi bir yıldız yer almaktaydı.
Yıllar geçtikçe kulüp, içinde doğduğu kükürt kokusu ve kasvetle yüklü mahallenin ve emekçilerin bir sembolüne dönüşecek, politik vurgular keskinleşecekti.
Dönemin Barselona'sı neredeyse sistematik işçi ayaklanmalarına ve genel grevlere sahne oluyor, ulusal ve yabancı kaynaklı şirketler ile baskıcı monarşinin köhne düzen güçleri akıl almaz bir vahşet dalgası estiriyorlardı kentte.
Kulüp önce dönemin kitlesel anarko-sendikalist örgütü CNT'ye ardından işçi sınıfı militanlarının uluslararası dayanışması için kurulmuş uluslararası kızıl yardım federasyonuna -Soccoro Rojo İnternacional- üye oldu. Mücadelenin keskinleştiği 20'li yıllarda üye sayısı 2000'leri geçmişti.
Her pazar Lope de Vega sokağındaki metruk stadyumun tahta tribünleri kadın ve işçilerce hınca hınç dolduruluyor, pek çok kişi maçları stadın dışından izlemek durumunda kalıyordu. Kimler geçmedi ki o tribünlerden, İlk Katalan Devlet Başkanı Francesk Macia, Anarşist lider Buenaventura Durruti, Troçkist önder Andreu Nin ve daha pek çokları...
1923 yılında yaşanan Miguel Primo de Rivera darbesi, Jüpiter için baskı ve takip dolu günler anlamına gelecekti. Kulübün adı "Herküller" olarak değiştirilecek ve arması kraliyet tacının yer aldığı monarşik bir çizgiye bürünecekti. Oyuncuların büyük kısmı tutuklanmış ya da kaçak durumuna düşmüştü.
Bütün bu güçlükler altında takımın 1925 yılında, Barcelona ve Español gibi devlerin arasından sıyrılarak, aynı zamanda tarihinin en büyük başarısı olan - şu anki kriterlere göre ikinci lig şampiyonluğuna eş değer- İspanya şampiyonluğuna ulaşması dönemin Katalunya askeri yönetimince yeni bir tutuklama dalgası ve kulübün altı aylığına kapatılmasıyla yanıtlandı.
30'lu yıllar gerek dönemin futbol ortamı , gerekse de emekçiler açısından zor günleri beraberinde getirecekti. Tüm Katalunya özelinde patronlar tarafından beslenen sağcı çetelerin terör dalgası yükselmekte, buna karşı işçi sınıfı örgütleri de silahlı bir karşı koyuşu örgütlemekteydi. Durruti, Ascaso ve Garcia Oliver'in başını çektiği Barcelonalı CNT militanları çok geçmeden bu mücadelede efsaneleşecek, grevler, silahlı saldırılar ve zulümle geçen bu günlerin sembollerine dönüşeceklerdi.
CGT sendikasının yayın organındaki bir söyleşisinde, "Jüpiter bu gelişmeler karşısında elbette seyirci kalmadı" diyor eski kulüp başkanlarından Julio Nacarino, yüzünde gülümsemeyle. Kulüp kazancının önemli bir kısmını işçi hareketine aktarıyordu. Kısa zaman içinde stadyum küçük bir cephaneliğe dönüşmüştü. Sökülü haldeki silahlar kulüp deposundaki meşin topların ve malzemelerin arasına gizlenmişti. Eski başkana göre ortak bir dünyaya ait oyuncularla, işçi militanlar arasında değişik mücadele cephelerinde açık bir dayanışma ve işbirliği söz konusuydu.
Monarşinin çöküşü ve ilan edilen Cumhuriyet, bir süreliğine de olsa işçi sınıfı üzerindeki saldırıların hafiflemesine yol açtı. Ne var ki, kısa sürede umutlar yerini hayal kırıklığına bırakacaktı. 18 Temmuz 1936 şafağında, tüm İspanya genelinde yaygınlaşan faşist ayaklanmaya karşı, Barselona işçilerinin ilk toplanma merkezlerinden biri de Jüpiter'in futbol sahasıdır.
Sonun başlangıcı
Kulübün hala hayatta olanları o sıcak günün sabahını çok iyi hatırlıyorlar. Stadı çevreleyen yüksek bacalı fabrikalardan yükselen sirenler faşist ayaklanmaya karşı işçileri mücadeleye davet etmekte, stadın iki kalesi arasındaki alan her geçen dakika silahlı işçilerce doldurulmaktaydı. Bir araya gelen çoğunluğu CNT üyesi bu işçiler düzenli bir şekilde kent merkezine yönelmeye başlarlar. Bir sosyal devrime doğru yola çıkanlar arasında kulübün futbolcuları da vardı. Ne var ki büyük bir kısmı asla geri dönmeyi başaramayacaktı. İç savaşın yarattığı tahribat ve İspanya'da faşizmin zaferi aynı zamanda CE Jüpiter'in parıltılı tarihinde sonun başlangıcı anlamına gelir.
Franko diktatörlüğü döneminde kulüp uzun süreli yasaklılığından ancak "ideolojik açıdan sakıncalı" armasını ve içinde serpilip boy attığı stadını kaybederek çıkabildi. Bir dönem Barselona ve Español ile birlikte tarihi bir rekabetin parçası olan kulüp hızla güç kaybederek hâlâ yaşam mücadelesi vermekte olduğu Katalan amatör liginin dibine demirledi.
Şimdilerde takım La Verneda'da boy gösteriyor. Kent merkezinden hayli uzakta kalan semtin adı San Marti. Kulüp İspanya'da faşizmin zaferinin ardından, köklerinden koparılıp 40'lı yıllarda bu bölgeye sürgün edildiğinde, burası uçsuz bucaksız bir çayırlıktan başka bir şey değildi. Şimdiyse deniz kıyısına dek ufku kaplayan gri işçi bloklarıyla çevrili. Yeni evinde hala dinmeyen bir gurbet duygusunu üzerinden atamasa da her geçen gün daha fazla sayıda genç toplaşıyor CE Jüpiter'in arkasında. Esnek ve güvencesiz çalışma koşullarının, evsizliğin ya da sürekli işsizliğin pençesindeki bu genç yüzler, sebatla devranın dönmesini bekliyorlar, efsane yeniden küllerinden doğsun diye.