Gri gökyüzüne inat, yüreğimde sevinç dalgalarıyla güne başladım.
Hücredaşlarıma bugün ve yarın kendi kendimle baş başa kalmak istediğimi söyledim.
Birkaç metrekarelik hücrede insan ne kadar kendi kendisiyle baş başa kalabilir, bilemiyorum?
Deneyip göreceğiz...
Bir 10 Şubat gününde ömrümle hayat denilen yolu birlikte yürümeye karar verdiğimizden beri Şubat ayı bizim için hep özel olmuştur.
Tesadüf bu ya!
Benim doğum günüm 9 Şubat.
Akocan da bir 5 Şubat şafağında bir tutam can, sıkılı bir yumrukla katıldı hayatımıza.
Böylece Şubat ayının bizim için anlamı çok daha fazla arttı.
Yani Akocan birazcık daha sabırlı davransaymış, ya benimle aynı günde...
Ya da bizim kar baharımız 10 Şubat'ta şafak yolculuğuna başlarmış!
Ama hapishaneden bakınca, Şubat ayına böylesine serpilmek daha güzel ve anlamlı görünüyor.
Akocan'a özel olarak mektup yazmış, telefonda doğun gününü kutlamış olsam da...
İzninizle, buradan bir kez daha biricik oğluma, Akocanımıza seslenmek istiyorum:
İyi ki doğdun Akocan, iyi ki varsın!
İyi ki seni yapmışız!
Sana sevdiklerinle düşlediğin gibi yaşayacağın sağlıklı bir ömür diliyorum!
Nice yıllara bir tanem!
Defterime kaydettiğim senin için yazılmış şiiri paylaşmamın bir sakıncası olmasa gerek:
Oğluma Mektup
Gönlümde
Sonsuza koşan
Olgun başakların pastoral raksı
Mavi aydınlıklar sağıyorum geceden
Zaptedilmez
Ferah düşler dövüyor
Tutsaklığın köhne duvarlarını
Ürperiyor zindan
Titriyor zulmün köşkleri
Ey oğul
Hakikat sırrına ermek istesen
Bilesin
Cevheri sende
Bir sıkılı yumruktu
Aradığın dikbaşlı hayat
Mümkünü yok
Coşacak coşacak-tır
Ruhuna sıkışan Volkanik hasret
Bırak kükresin
Tutkuyla beslenen
Sabırsız eller
Dokunanda asi tellere
Bir sevdalı rüzgâr keser
Narçiçeği pençeler
Hey hat!
Ezgilerin yayından fırlar nabzı
Şahlanır orman uğultusu tınılar
Ve başkaldırır gitar. (*)
İnsan hapishanede olunca, böyle anlarda ilk işi demir parmaklıkları, beton duvarları aşarak firar etmek oluyor...
Kâh anılarda dolaşıp, yaşayarak biriktirdiğiniz güzellikler bir bir dokunup, an'ları yeniden yaşıyorsunuz...
Kâh geleceğe dair uslanmaz, güzel düşler kuruyorsunuz...
Sonrası mı?
Garip bir boşluk ve mavi bir hüzün...
Koğuşdaşların, hücredaşların içten samimi çabalarına rağmen, ne kadar keyifli görünmeye çalışırsanız çalışın gözlerinizdeki ayrılığın gölgesini, hüznü yok edemezsiniz!
Ol sebepten böyle günlerde kendi kendimle ve anılarımla baş başa olmayı tercih ediyorum.
Bu nedenle hücredaşlarıma haftasonu bana ilişmemelerinin söyledim.
Hem bu defa takvim de bir güzellik yaptı.
Yıllar önce ömrümle yaşadığımız ilk kar baharımızda da günlerden Pazardı.
Ve ben bugün de, yarın da o günlerde dolaşacağım...
Ben anılarda dolaşırken, sizin payınıza da defterimden bir başka şiir düşsün:
"Kar tanesine 10 Şubat armağanı
Aşk Hali
Sabahın kıyısında
Düşünde metal para şıkırtılarının tınısı
Bereketli toprakların yağmura hasretinde
Çığlık çığlığa beklemektesin
Tedirgin bakışların yokluyor kaldırımları
Kavganın nabzı vuruyor kılcal damarlarında
Gürül gürül beklemektesin
Biliyorum
Kaçırdığın randevuya inat
Ve akmak bilmeyen zamanı çatlatarak
Tam orada
Alibeyköy durağında
Gönlünde şafak sancısı
Beklemektesin
Beklemektesin
Çünkü bir tutkulu yolculuktur aşk (**)
(*) İbrahim Çiçek, 14 Mart 2010 Gebze M Tipi Hapishane)
(**) İbrahim Çiçek, 10 Şubat 2010 Gebze M Tipi Hapishane)
* Füsun Erdoğan, Gebze, 10 Şubat 2013