Ankara’da en sevdiğim bölgedir Ulus ve civarı. Eski Ankara’ya dair tüm renkleri barındırdığından rengi ebrulidir Ulus’un. Mimarisi -çok- özeldir. Kokusu bile kendine özgüdür; buradaki bazı sokakların, bölgelerin.
Müzelerin çoğu buradadır, sergilerin çoğu burada açılır. Roma dönemi eserlerinin açık havada sergilendiği Ulus’ta -güzelim- Ankara Kalesi ve civarını gezmek bile tek başına bir gününü alır insanın. Ve Ulus hep iyi gelir bana. Benim Ankara ve Ulus güzellemem bitmek bilmez. Oysa bu yazıyı bir sanatçıya ve bir sergiye güzelleme amacıyla yazıyorum.
Kendini arayanlara dair bir sergi: OBSES(İF)SIVE
Ruhumdaki huzursuzluğunun pik yaptığı, öfke, isyan, kızgınlık ve kaygı gibi duygularımın beni dibe çektiği, uykusuz geçen bir gecenin ertesinde, ikindi vakti attım kendimi Ulus’a. Başkent Kültür Yolu Festivali kapsamında Sığınak Kültür Sanat’ta 20 Ekim 2023 tarihine dek açık olan sanatçı Onur Dal’ın OBSES(İF)SIVE adlı karma sergisine -iyi ki- gittim.
Sergiden…
mani(fest)a
İnsanlığın elleri tutmaya başladığı anda kendimize evler, kasabalar, şehirler kurduk.
Bir evden diğerine giden yolları, sokakları olsun istedik; çıkar ve çıkmaz sokakları, ışıklı caddeleri, köprüleri, tüneller, dehlizleri olsun.
Yitik şehirlerin izlerini sürdük. Bulduk da. Yerin altına indik şehirlerimizle, göğün katlarına uzattık binalarımızı. Milyarlarca pencereden, kapıdan, kilitten, sürgüden, tuğladan, betondan, betondan, betondan oluşan koca bir dünya yarattık.
Sonra?
Kaybolduk…
Bu pencerelerin içine baka baka, kapılarını çala çala, duvarlarına başını vura vura kendini arıyor şimdi insanevladı.
Mimar, reklamcı, kreatif direktör, marka yaratıcısı, mücevher tasarımcısı, ressam, sanatçı ve kahveci olan sanatçı; bütün bu sıfatlar kazındığında altından çıkanın ‘meraklı çocuk’ olduğunu yazmış, kendini anlatan metinde. Bir başka metinde de “Sokaklarda,/ Evlerde/ Odalarda, kapalı kapılar ardında/ Her ne olduysa/ ‘büyür’ / İnsanla beraber./ Büyür ve/ Ele geçirir gençliğini yaşlılığını/ Kimse kopamaz çocukluğundan.” diyor.
Serginin bulunduğu ve çok etkileyici bir mekan olan “Sığınak”a girdiğimde, sanatçının sergideki işlerinin huzur(suzluğ)unun eseri olduğunu okuyunca içimden “Hadi bakalım! Sen nasıl bulacaksın huzuru?” dedim kendime.
Sığınak nerede mi? Ulus’ta Birinci Meclis binasında yer alan Kurtuluş Savaşı Müzesi ile İkinci Meclis binasındaki Cumhuriyet Müzesi’nin bulunduğu Kültür ve Turizm bakanlığının bahçesinin arka bölümünde yer alıyor ve iki yıldır etkinlik mekânı olarak kullanılıyor. Orada bir sığınak olduğunu bilsem de gezip görmediğimden sergi kadar sergileme mekanı da heyecanlandırmıştı beni.
Sergide sanatçının beton döküm işleri, akrilik/rapido ve karışık teknikle yaptığı doksana yakın tablosu ve şahane –sanıyorum sekiz adet- tasarım mücevherleri yer alıyor. Resimler, heykeller ve yoğunluklu olarak mimari eserlerin olduğu sergide işleri destekleyen ya da tamamlayan metinler de çok etkileyici.
Yastıklar, sıkılmışlık, haram uykular, takıntılar
Sığınak ana salonuna girdiğimde ilk karşıma çıkan bir yastık yığını oldu. Bu bir yerleştirmeydi. 50x70 cm. ölçülerinde bembeyaz, içi elyafla doldurulmuş, üzerinde siyah rapido ile yazılmış ‘rahatsız’/ ‘rahatı batan’ insanların ağzından çıkma -olsa gerek- cümle/ sözcükler okuyoruz bu yastıklarda. Mesela “daraldım çok”, “gelemem çalışmalıyım”, “rahatsızım”, ”olmadı”, “olacak”, “ruhum sıkıştı”, “taktım kafaya”, “bir daha yaparım”, “yeniden yapmalıyım”, “canım sıkıldı”, “tekrar denemeliyim”, “başımı yastığa koymadım”, “başım ağrıyor”, “uykular haram”, “uykusuz geceler bitecek!”, “olmadı bu ya”, “gözümde büyüdü”, “sabret bitiyor”, “kahve lazım bana” “tekrar denemelisin” “daha çok çalışmalıyım”, “kalem bitti” vb. gibi.
Yalnızlıktır kabuktur.
İnsanın başına gelen her şey bir tuğla gibi kuşatır çevresini.
Bir evin duvarlarını üst üste koyar gibi örer insan yalnızlığını. Duvarlar yıkıldığında düzenin bozulacağını zannederiz,
oysa duvar yıkılır.
kabuk kırılır.
Yalnızlık yıkıntıların altında kalır.
Sanatçının “CONNECTED” yerleştirmesinde kullandığı kırmızı ip bana kendimin de bağlantıda olduğunu hissettirdi. “Doyurulmamış yanlarımız doysun diye,/ Duyulmamış sesimiz duyulsun,/ Görülmemişliğimiz görülsün diye,/ Açıp açıp durduğumuz/ çıplak yanımız; tatminsizliğimiz….” diyen “UNSATISIFED” işi, “DO NT REVE NGE” (intikam alma) işi etkileyiciydi. Petra Grueva, Marita Maurisa ve Vasco Ansolma’nın öyküleri ve portreleri de öyle. “ECHO-LİFE-PLAY-REEL-DEEP-HELP-LEFT-HOPE” işi düşündürücüydü.
Sığınağın ana salonundan koridora çıktığınızda iki küçük odada yer alan iki ayrı iş vurdu beni. Ve “FREE”, ve “FREEDOM” işleriydi. Ruhumdaki huzursuzluğu arttıran; beni öfke, isyan, kızgınlık, kaygı vb. gibi karmaşık duygularla dibe çeken, “Yılanın/ Zehrini/ Damla/damla damla damla damla damla” içtiğimden –mi?- olsa gerek- bu özel iki çalışma “özgür” ve “özgürlük” çok etkiledi beni.
Ve alelacele nefes almak, bir an önce dışarı çıkmak istedim sığınaktan. O şahane mücevher tasarımlarını doğru dürüst seyredemeden üstelik. Ciğerlerime derin olmayan nefeslerle doldurmaya çalışırken sergideki “kafesteki her kuş gökyüzünden çalınmıştır” cümlesi dönüyordu habire; “kafesteki her kuş gökyüzünden çalınmıştır.”
(ŞD/EMK)
* Sergi adresi: Hacı Bayram, Ulus, Cumhuriyet Cd. No:2 D:12, 06050 Altındağ/Ankara.
** Onur Dal instagram adresi: Atelieronurdal
***Önemli not: Ankaralılar bu sergi büyük bir şans. Sergi 20 Ekim 2023’e kadar açık. Kaçırmayın.
****Sığınak Hakkında Bilgi: 1325 m2 alanda inşa edilmiş Meclis Sığınağı’nın işlevi, ani gelişen savaş ortamında Meclis’in olağanüstü koşullarda kısa süreli aralıklarda çalışmasını sağlama amaçlıdır. Sığınakta 320 m2’lik Genel Kurul Salonu amaçlı kullanım dışında, yalnızca küçük toplantı odası ve büyük olasılıkla arşiv ve yazman odaları olarak kullanılabilecek küçük odalar bulunmaktadır. Sığınağın tümü de itiş-emiş imkanlı, kum ve su filtreleri düzenekleri olan havalandırma tesisatı kullanımına sahiptir. Yarım daire bir plan olanı yapının tümüyle betonarme olarak inşa edilen dış duvarları ve tavanı yaklaşık 120 cm. kalınlığındadır.