Genel olarak, yasalar önünde eşitliğin, sonuçta herkes için eşitliği sağlayacağı düşünülür. Aslında durum hiç de öyle değildir.
Anne Philips'in (1) de belirttiği gibi genel bir eşitlikçiliğin, cinsiyet eşitlikçiliğine tercüme edilmesinin bir garantisi yoktur. Kapitalizmde eşitlik 'yasa önünde eşitlik' anlamına gelmiş ve dayandığı sınıflı toplumun temel eşitsizliklerini dikkate almadığı için bireyleri genelleştirmiştir.
Dolayısıyla, bireyleri soyut bir kategori olarak ele alarak, sadece bireysel farklılıkları veya farklı yetenek ve ihtiyaçları göz ardı etmekle kalmayıp aynı şekilde toplumsal ve ekonomik durumlarındaki mutlak farklılıkları da dikkate almamıştır.
Durum böyle olunca mevcut eşitsizlikler yok sayılarak eşit fırsatlar veya toplumsal sonuçlarda eşitlikten söz etmek retorik bir çerçevenin dışına çıkamamaktadır.
Diğer bir deyişle ayrımcılığın toplumsal bağlamda 'sistematik bir süreç' olduğunu görmezden gelen çözümler eşitlik sağlamak yerine 'eşitsizliği' pekiştirici olur ve böyle bir anlayışta eşitlik ilkesi yalnızca soyut bireyler için soyut bir ölçü birimi olarak sınırlı bir geçerlilik sergiler.
İşte bu ayrımcılığa dayalı temel, ve 'haklar dengesizliği', kadınlara eşit muamele, fırsat önceliği / olumlu ayrımcılık, destek politikalar oluşturmanın zeminini meşrulaştırmaktadır denilebilir.
Çünkü, kadınların karşı karşıya bulunduğu eşitsizlik, veya statü olarak ikincilleştirilmişlik, tarihi kökenleri uzun bir geçmişe dayanan, sistematik, kurumsallaşmış, hatta kemikleşmiş bir örüntüyü sergilemektedir.
Kadınlar başlıbaşına bir grup
Kast, katman ve sınıf sistemleri şeklinde ortaya çıkan tabakalaşma çerçevesinde 'kadınlar' başlıbaşına bir grup oluşturmuştur. Sonuç olarak, son yıllarda kadın-erkek eşitliğini sağlamak için yapılan bilimsel çalışmaların bir ürünü olan 'toplumsal-cinsiyet' olgusunun 'sınıf' kavramı gibi bir ölçüt, bir analiz birimi olarak varsayılmaya başlanmış olması gerçekçi politikalar oluşturma açısından önemli bir eşik oluşturmuştur.
Karmaşık bir anlamı ifade eden 'eşitlik' kavramını çeşitli boyutlarıyla yeniden tanımlamak için, olumlu eylem / ayrımcılık bir başlangıç oluşturabilir demek yanlış olmayacaktır.
Mutlak Fırsat Eşitliği, Göreceli Fırsat Eşitliği
MFE (Mutlak Fırsat Eşitliği) ve GFE (Göreceli Fırsat Eşitliği) yaklaşımları ile eşit resmi haklar ve maddesel eşitlik şeklinde yapılan sınıflamalar paralellik göstermekte, hepsi de piyasayı ve cinsiyete-dayalı işgücünü temel analiz yöntemi olarak gördükleri için kısır bir eşitlik kavramı çerçevesinde kalmaktadırlar.
Sorun eşitlik kavramının hükümetlerce yanlış varsayımlar üzerinden geliştirilmesinde yatmaktadır. Hükümetler politikalarını 'özdeş bireyler' genellemesi üzerine yaparlar, diğer bir deyişle, hareket noktaları, iki toplumsal cinsiyete de aynı hak ve görevlerin verilmesidir. Sorun tam da bu noktadan kaynaklanmaktadır.
Çünkü, kadın ve erkek için biyolojik, toplumsal ve maddesel koşullar aynı değildir. Klasik liberal anlayışın 'soyut bireysel haklar' ilkesinin 'koşullara göre farklılıklar' olabileceği gerçeği ve bunun doğurduğu sorunlarla başedemiyeceği böylece ortaya çıkmaktadır denilebilir.
Kriter, "erkek birey"in yaşamı
Liberal Eşitlik kavramı aslında her şeyden önce 'erkek birey'in yaşamını kriter almakta ve kadını erkeğe eşitlemeye çalışmaktadır, durum böyle olunca da kadınlara erkeklerin dünyasına bütünleşmekten başka bir şans bırakmamaktadır.
O zaman varılması gereken nokta bu kavramsal sınırlılıkların nasıl aşılacağı ve ne gibi yaklaşımların, kadının farklılıklarını göz önüne alan hükümet politikaları oluşturmada başarılı olabileceğini araştırmaya devam etmektedir.
Fırsat önceliği politikaları, esas olarak 'kadını' göz önüne almaktadır, bu yaklaşım ile, liberal kökenli 'soyut birey' tanımının sınırlarını kırılmaya çalışılmakta ve kadınların 'kadın' olmaktan doğan ve erkeklerden farklı beklentileri, çıkarları, sorunları olan bir toplumsal grup olduğu kabul görmeye başlamaktadır.
Fırsat önceliği politikalarının kendi başına etkin bir çözüm olduğu söylenememekle birlikte, kadınlara yönelik yeni politikalar oluşturulma sürecini göreli olarak hızlandırdığı söylenebilir.
Yine bu çerçevede 80'li yılların sonunda ortaya çıkmaya başlayan "Toplumsal Cinsiyet ve Kalkınma Yaklaşımı" ile "Kadın-Erkek Eşitliğini Ana Politikalara Yerleştirme stratejisi" de hükümetlerce başvurulabilecek diğer açılımları oluşturmaktadır.
Ortak koşullar gerekiyor
Cinsiyetlerarası eşitlik politikalarının coğrafi sınırları olmamakla birlikte özellikle Kıta Avrupa'sı ülkelerinin tecrübelerine dayalıdır denilebilir. Aslında, eşitlik politikalarını oluşturan etmenler birbirine öylesine geçişiktir ki sebep ve sonuçları birbirinden ayırmak son derece güç olmaktadır.
Değişik ülkeler cinsiyetlerarası eşitlik politikalarını farklı amaçlarla ve farklı koşullarda uygulayabilirler.
Ancak, bu tür politikaların başarılı olabilmesi için bazı ortak koşullardan söz edilebilir:
* Eşitlik kavramına sıcak bakan bir politik kültür anlayışının varlığı
* Etkili ve adem-i merkeziyetçi bir yapıya sahip olan ulusal mekanizma
* Bu konuya ayrılacak kaynakların yeterli bir miktarda olması
* Kadın erkek eşitliği konusunda uzmanlaşmış insan kaynağı.
Bu koşullar ülkelerin gereksinimlerine göre çeşitlendirilmesi de mümkündür.
Görüş ayrılıkları devam ediyor
Çağdaş kadın hareketi fırsat eşitliği politikaları konusunda görüş ayrılıkları göstermeye devam etmektedir ve değişik ülkelerdeki feminist araştırmacılar da doğal olarak bu konuya yerel dinamikleri çerçevesinde olumlu veya olumsuz eleştiriler getirmektedir.
Türkiye'de fırsat önceliği politikaları yok
Türkiye'de devlet politikaları çerçevesinde fırsat önceliği politikaları zaten yoktur ve fazlaca bilincine erişildiğini de söylemek zordur.
Sadece siyasal partilerin koydukları kadın kotaları örnek olarak verilebilir, ancak uygulamada ne kadar işlevsel oldukları tartışma konusudur.
Aslında, fırsat önceliği politikaları konusunda bilgi eksikliğini sadece Türkiye ile örneklemek de yanlış olur, gelişmiş olan bir çok ülkede de fırsat eşitliği, fırsat önceliği veya olumlu ayrımcılık gibi kavramlar üzerinde tam bir bilinç oluşturulduğu söylenemez.
Kadının Statüsü ve Sorunları Genel Müdürlüğü'nün (KSSGM) kuruluşundan itibaren yöneticilik konumunda olan kadınlarla yapılan sözlü görüşmelerde bu tür politikaların karmaşık bir anlam ifade ettiği ortaya çıkmıştır.
Ancak, Türkiye bağlamında özgün bir bilimsel yaklaşıma ulaşılma yolunda fırsat önceliği politikaları ön açıcı olabilir.
Ayrıca, Kadın-Erkek Eşitliğini Ana Politikalara Yayma (KEEAPY) stratejisinin yaşama geçirilebilmesi için de bir temel oluşturması nedeniyle, bu tür politikaların varlığı gereklidir.
Benzerler eşitliği değil, çoğulcu düşünceye dayalı politikalar
Sonuçta, insanları ve toplumsal ilişkileri önemseyen; bütün bireyleri kalkınma sürecinde 'potansiyel' kişi olarak kabul edebilen; iktidar ilişkilerindeki eşitsizlikleri dengeci bir şekilde dönüştürebilen ve günlük yaşamı yalnızca resmi görüşün değil, 'bireyin' bakış açısıyla görebilen yaklaşımlar aranmaya devam edilmelidir.
Jet Bussemaker'ın da belirttiği gibi, eşitlik nihai bir amaç olarak formüle edilmemelidir. Böylesi bir formülasyon farklılıklara dayalı veya farklılığın ayırdına varan eşitlik yerine 'benzerler' eşitliğine yol açar.
Kadın-erkek eşitliği kendi içerisinde bir nihai amaç olamaz, ama belirli bir kapsam ve durum içerisinde daha çok 'otonom'luk kazanmak için bir strateji olabilir.
Klasik liberal bakış açısı ekonomik bağımsızlığı 'benzerlerin' muğlak varsayımları üzerine geliştirmektedir, diğer bir deyişle kadının kalkınmada yer alışını erkek-söylemi ile gerçekleştirmeye çalışan bir bakış açısıdır.
Yapılması gereken ise, bireyin 'kişisel otonomi'sine değer atfeden; iyi bir yaşamın farklı kavramları içerebileceğini kabul edebilen 'çoğulcu' düşünceye dayalı politikalar oluşturmaktır kanısındayım. (SA/FK/BA)
* Bu metin Selma Acuner'in 1999'da Ankara Ünivesitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Kamu Yönetimi ve Siyaset Bilimi Ana Bilim Dalı'nda yaptığı "Türkiye'de Kadın Erkek Eşitliği ve Resmi Kurumsallaşma Süreci" Başlıklı doktora çalışmasının "Kadınlık ve eşitlik politikaları" bölümünden özetlenmiştir.
* Dr. Selma Acuner Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Kamu Yönetimi ve Siyaset Bilimi Anabilim Dalı, Yönetim Bilimleri)
( 1) Anne Philips, Demokrasinin Cinsiyeti, çeviren: Alev Türker (İstanbul: Yaylacık Matbaacılık Ltd., 1995), s. 115.