"Sevgi, iki insanın birbirlerinin yüzlerine bakmaları değil, birlikte aynı yöne bakmalarıdır." Oruç Aruoba
14 Şubat Sevgililer Günü.
Bir yanda kırmızı ayıcıklar, çikolatalar, pastalar, başka bir yanda kıtlıktan çıkmışcasına yapılan alışverişler…
Vıcık vıcık mı yoksa cıvıl cıvıl mı desem, bilemedim. Üstelik, ortada “sevgi” gibi “kutsal”, "tamamen duygusal bir durum" varken asla haddimi aşmak istemem.
Elbette biliyorsunuz, çok seveni, hayranı var bugünün. “Aman senede bir gün ne olacak ki” diyenleri de olduğu gibi..“Olsa da olur olmasa da olur”u tercih edenleri de var, kuşkusuz.
Fakat Sevgililer Günü’nü eleştirenler de hiç az değil.
Mesela sosyalistler açısından bakarsak aşkı mutlak bir metaya dönüştürdüğü için bu gün sadece kapitalizme hizmet ediyor. Alan razı aldıran daha da razı dünyası diyeyim.
Öte yandan, kapsayıcı bir gün değil. Bekarları, ciddi ciddi dışlayan bir anlayış. Sultanlığımızdan vazgeçmek de istemeyiz dışlanmak da istemeyiz, istemeyebiliriz. Ya da tam tersi... Kadın erkek, erkek erkek, kadın kadın ilişkilerde herhangi bir kalıba dahil edilmek istemeyebiliriz. Nasıl kabul edelim?
Yaşar Kemal'in dediği gibi, bir bahçede sadece tek bir çiçek olursa o bahçe güzel olmaz. Bahçeyi güzelleştiren, farklı renklerin, kokuların, biçimlerin bir arada var olmasıdır. İnsan da öyledir biraz, duygular da…
Aşk, sevgi, özlem—adı her ne olursa olsun—her insanda başka başka yer edinir. Ne ortak bir yolu vardır bunun, ne de değişmez bir tarifi, reçetesi...Hayatın kendisi gibi muazzam bir eşsizliktir bu çeşitlilik. Kalıplara sığmaz, sığdırılamaz…
Dinler açısından bakalım bir de… Müslümanlar açısından mesela. Biliyorsunuz Sevgililer Günü’nün çıkış noktası Roma Katolik Kilisesi.
Kadın veya erkek fark etmeksizin bazılarına göre de gerçek duyguları manipüle eden bir gün 14 Şubat. Öyle ya sevgiyi göstermek için bir gün mü beklenir?
Ya cinsiyet eşitliği açısından. Sevgililer Günü’nde genellikle erkeklerden romantik jestler ve pahalı hediyeler bekleniyor malum…Bir de bakmışsınız ki çiçekler, kalpler, ışıltılı, gösterilişli nağmeler arasındaki Sevgililer Günü, eşitsizliğin kaynağının en somut örneğine dönüşmüş.
Yine bir çokları da duyguların gösteri nesnesine, sunum objesine dönüştürülmesi açısından eleştirir, asla kabul etmez 14 Şubat'ı...
Ancak biz kadınlar için Sevgililer Günü’ne dair itiraz, başka bir noktadan: Sevgililer Günü'nde de erkekler sevdiklerini söyledikleri kadınları öldürüyor. Sevmediklerini de öldürüyor gerçi.
Türkiye’de erkekler, 14 Şubat’ta da kadınları öldürüyor, dövüyor, taciz ediyor. Bunu, sevgiyi göstermek "mecburiyetinde” olmadıkları başka günlerdeki gibi yapıyorlar.
bianet’in 2020-2025 yılları arasındaki erkek şiddeti çetelesi bunu açıkça gösteriyor.
14 Şubat 2020: Sevgi değil, şiddet konuştu
Kocaeli’nde E.D. isimli erkek, annesi Fatma D.’yi uyurken tüfekle vurarak öldürdü. Kadın hastanede hayatını kaybetti, erkek gözaltına alındı. Ancak erkeğin “psikolojik sorunları vardı” denilerek savunulması gecikmedi.
Aynı gün Aksaray’da Y.U. isimli erkek, karısını darp edip göğsünden bıçakladı. Denizli’de Z.Ö. isimli erkek, eski sevgilisini apartmanının önünde bıçaklayarak ağır yaraladı.
14 Şubat 2021: Aşk değil, ölüm
İstanbul’da M.S. isimli erkek, Fas vatandaşı sevgilisi Samira Lkhadır’ı kıskançlık bahanesiyle öldürdü. Kadının telefonuna gelen bir mesaj, erkeğin onu defalarca bıçaklamasına sebep oldu. Üstelik erkek, kadının cansız bedenini videoya çekip arkadaşına gönderdi. Polis araya girene kadar Samira, çoktan hayattan koparılmıştı.
Aynı gün Urfa’da M.T. isimli erkek, eşi Hatice T.’yi öldürdü. Samsun’da Fatma G. evinde şüpheli şekilde ölü bulundu. Aksaray’da bir kadın, kocasının kendisini darp edip bıçakla yaraladığı ve saçlarını keserek eve kilitlediği gerekçesiyle yardım çığlıkları atarak kurtulmaya çalıştı.
14 Şubat 2022: Kırmızı ışıkta infaz
Kocaeli’nde Tuğçe Semiz (22) ve Emine Çöp (27) isimli iki kadın, arabalarının içinde kırmızı ışıkta beklerken, kimliği belirsiz kişiler tarafından tarandı. Kar maskeli saldırganlar, iki kadını öldürdü,
14 Şubat 2023: Dağ başında cansız bir kadın bedeni
İzmir’de Emine M., dağlık alanda karnından tabancayla vurulmuş halde ölü bulundu.
Aynı gün Edirne’de S.K. isimli erkek, karısını evinde darp etti. Bir başka kadın, kocasının kendisini dövdüğünü ve şikâyetçi olduğunu belirtti.
14 Şubat 2024: ‘Sevgililer Günü’ bahane, kadın cinayeti hep aynı
Düzce’de Emin G. (40), boşanma aşamasındaki eşi Arzu G.’yi (38) sitenin otoparkında silahla vurarak öldürdü. Sonra da intihar etti. Sevgi dedikleri bu muydu?
Adana’da Y.B. isimli erkek, sevgilisi İpek Akgül’ü (20) tabancayla başından vurup öldürdü.
Sevgi satın alınabilir mi?
Bugünün bir de "tek taş" boyutu var…
Sevgi, pırlantalarla süslenen vitrinlerde pazarlanıyor, ama kadınlar artık biliyor: Sevgi satın alınmaz. Sevgi öldürmez.
14 Şubat'ta kadınlar sokaklarda, "Öldüren sevgi istemiyoruz" diyerek haykırıyor. Çünkü bu gün, yalnızca romantik jestlerle değil, erkek şiddetiyle de hatırlanıyor. Tıpkı kanlı elmas ticareti gibi… Çatışma elmasları nasıl savaşları, silahlı grupları, sömürüyü finanse ediyorsa, erkek şiddeti de kadınların hayatlarını ellerinden alıyor.
Elmasın parlaklığı, altında yatan kanı gizleyemez. Afrika'nın madenlerinden çıkarılan o taşlar, aslında savaşların, insan hakları ihlallerinin ve sömürünün finansörü oldu. Bugün de hâlâ birileri zenginleşirken, birileri ölüyor.
Elmas ticareti için tüketicilere "Satın almadan önce kaynağını sorgulayın" deniyor.
Biz de soralım: Kadınların güvende olduğu bir Türkiye için neler yapıyorsunuz? İstanbul Sözleşmesi’ni neden kaldırdınız?
Kadınlar 14 Şubat’ta kanlı elmas değil, yalnızca yaşamak istiyor. Gerçek sevgi ticarete, sömürüye ve kana indirgenemeyecek kadar büyük bir güç. Tarifi yok, büyülü. Her insanın hikayesi nasıl farklı ise sevgiyi yaşaması da paylaşması da öyle değil mi?
Oysa ortak olan toplumsal bir hakikat var, sevgi, eşitliğin olduğu yerde yaşar.
Biz kadınlar biliyoruz ki, gerçek sevgi eşitlikten doğar. Yaşatır, büyütür, var eder, çoğaltır. Ve biz artık ölmek değil, eşit bir yaşam istiyoruz. Çünkü sevgi, ancak adaletin ve eşitliğin olduğu bir dünyada var olabilir.
“Dünyayı yerinden oynatacağız” diyen kadınlar, biz, o dünyayı kuracağız.
Gitmek
Bugünlerde herkes gitmek istiyor.
Küçük bir sahil kasabasına,
Bir başka ülkeye, dağlara, uzaklara..
Hayatından memnun olan yok.
Kiminle konuşsam aynı şey..
Her şeyi, herkesi bırakıp gitme isteği.
Öyle “yanına almak istediği üç şey” falan yok.
Bir kendisi.
Bu yeter zaten.
Her şeyi, herkesi götürdün demektir.
Keşke kendini bırakıp gidebilse insan.
Ama olmuyor.
Hadi kendimize razıyız diyelim, öteki de olmuyor.
Yani her şeyi yüzüstü bırakmak göze alınmıyor.
Böyle gidiyoruz işte.
Bir yanımız “kalk gidelim”,
öbür yanımız “otur” diyor.
“Otur” diyen kazanıyor.
O yan kalabalık zira..
İş, güç, sorumluluk, çoluk çocuk, aile,
Güvende olma duygusu..
En kötüsü alışkanlık.
Alışkanlığın verdiği rahatlık,
Monotonluğun doğurduğu bıkkınlığı yeniyor.
Kalıyoruz..
Kuş olup uçmak isterken, ağaç olup kök salıyoruz.
Evlenmeler..
Bir çocuk daha doğurmalar..
Borçlara girmeler..
İşi büyütmeler..
Bir köpek bile bizi uçmaktan alıkoyabiliyor.
Misal ben..
Kapıdaki Rex’i bırakıp gidemiyorum.
Değil bu şehirden gitmek,
İki sokak öteye taşınamıyorum.
Alıp götürsem gelmez ki..
Bütün sokağın köpeği olduğunun farkında,
Herkes onu, o herkesi seviyor.
Hangi birimizle gitsin?
“Sırtında yumurta küfesi olmak” diye bir deyim vardır;
Evet, sırtımızda yumurta küfesi var hepimizin,
Kendi imalatımız küfeler.
Ama eğreti de yaşanmaz ki bu dünyada.
Ölüm var zira.
Ölüme inat tutunmak lazım,
İnadına kök salmak lazım.
Bari ufak kaçışlar yapabilsek.
Var tabii yapanlar, ama az.
Sadece kaymak tabakası.
Hepimiz kaçabilsek..
Bütçe, zaman, keyif.. Denk olsa.
Gün içinde mesela..
Küçücük gitmeler yapabilsek.
Ne mümkün.
Sabah 9, akşam 18
Sonra başka mecburiyetler
Sıkışıp kaldık.
Sırf yeme, içme, barınmanın bedeli
Bu kadar ağır olmamalı.
Hayatta kalabilmek için bir ömür veriyoruz.
Bir ömür karşılığı, bir ömür yani.
Ne saçma..
Bahar mıdır bizi bu hale getiren?
Galiba.
Ben her bahar aşık olmam ama
Her bahar gitmek isterim.
Gittiğim olmadı hiç,
Ama olsun.. İstemek de güzel.
(EMK)