Demokratik Kongo Cumhuriyeti'ndeki iç savaş sırasında iki kez tecavüze uğradı Sanguina. O da, dünya haritasının mutlu yerine düşen kadınlar gibi, sevdiği adamın bebeğini dünyaya getirmek istiyordu. Gazabın tohumunu gün geçtikçe içinde büyütmek değil.
Uluslararası medyanın bir başka kör noktası da, savaşlarda etnik temizlik hareketinin hedefi haline gelen kadınlar. Kolombiya, Irak, Sudan, Çeçenya, Nepal ve Afganistan'a kadar 30 sıcak bölgede, kadınlar ve kız çocukları, şiddetten korunamıyor. Kadınlar ve kız çocukları sadece öldürülmek ve sakatlanmakla kalmıyor. Cinselliği küçük düşürülüyor, bedensel bütünlüğü tahrip ediliyor, onuru çiğneniyor ve toplum içinde alçak bir noktaya konulmaya çalışılıyor. Ve kadınlar ve kız çocukları, kurtuluş için Tanrı'dan ölümü diler hale getiriliyor.
Uluslararası medyanın gündeme düşen bir iki haberle, uçkuruna sahip olamayan gözü dönmüş birkaç serserinin işlediği suç gibi göstermeye çalıştığı bu insanlık suçu, kasıtlı bir savaş stratejisi aslında.
Amaç, düşmanın psikolojik açıdan yıpratılması. Kadınlara saldırılarak düşmanın onuru çiğneniyor ve böylece o ülkedeki erkekleri demoralize etmek amaçlanıyor.
Böyle bir durumda insanlar, korkarak kaçışmaya başlıyor. Sıranın kendi kadınlarına ve kız çocuklarına gelme ihtimali, erkeklerin direniş gücünü kırıyor. Uluslararası medyanın ve hatta Türk medyasının görmezden geldiği, tecavüzün de tıpkı küme bombaları ya da seyreltilmiş uranyum içeren cephaneler gibi savaş oyununun bir parçası olduğudur.
Barışa gelince kadınlar unutuluyor
Dünya üzerinde savaş borusunu öttürdükten sonra, istilacı kimlikleriyle, ülkeleri, insanları, insanların kültürünü, yaşama dair ne varsa, yeri göğü yağmalayan erkekler, sıra, "Yeter dövüştüğümüz, şimdi de barışalım"a gelince, kadını unutuyor.
Kadın hayatları ve bedenleri, savaşların tanınmayan, kabul edilmeyen kayıpları. Savaş bölgelerindeki tecavüz cezalandırılmıyor, sorun barış ve müzakere masalarına taşınmıyor. Üstelik kara mayınlarından ve küme bombalarından en çok etkilenen yine kadınlar. Çünkü şehirlerin alt yapısı savaşlarda bilinçli bir şekilde tahrip edildiğinden, su bulmak ve çocuklarını doyurmak için yiyecek aramak kadına düşüyor.
Tecavüz kurbanları sadece fiziksel ve psikolojik travma geçirmiyor. Sağlıkları da tehlike altında. Çünkü HIV virüsü kapma, dolayısıyla AIDS'e yakalanma riski de söz konusu. Fakat aileleri ve toplum tarafından dışlanacaklarını bildikleri için, tecavüze uğradıklarını saklamaktalar ve tıbbi yardım alamamaktalar.
Demokratik Kongo Cumhuriyeti'nde binlerce, Sudan'da yüzlerce kadın tecavüze uğradı. Demokratik Kongo Cumhuriyeti'nin doğusundaki çatışmaya dahil olan tüm kuvvetler, sivil toplulukları korkutmak ve sindirmek için toplu tecavüz ve diğer cinsel şiddet türlerini kullanmaktalar. Güney Kivu bölgesinde, insani yardım konularında koordinasyon sağlama amacıyla kurulmuş olan BM Ofisi, Ekim 2002 ile Şubat 2003 arasında yaklaşık 5000, yani günde ortalama 40 kadının tecavüze uğradığını tahmin ediyor.
Çoğu vakada tecavüz kurbanları, kasıtlı yaralanmış ya da öldürülmüştür. Binlerce kadın ve kız çocuğu kaçırılmış, kaçınılmaz yoksulluk yüzünden seks köleleri haline gelmeye ya da ön saflarda savaşmaya zorlanmışlardır.
Kurbanın yaşadığı travma, HIV virüsü bulaşma riskinin oldukça yüksek olmasıyla da iç içedir. İhtiyaçları olan tıbbi ve psikolojik tedavi ülkenin neredeyse hiçbir yerinde mevcut değildir.
Savaşta tecavüzün yaptırımı yok
1992 yılında önce Bosna, sonra Kosova'da başlayan soykırım sırasında da yüz binlerce insan topraklarından sürüldü, hayatını kaybetti, toplama kamplarına kapatıldı, insanlık dışı işkencelere uğradı.
Hepsinden öte, her fırsatta Doğu'ya, kendi kurum ve kuruluşları aracılığıyla insanlık dersi vermeye kalkan medeni Batı, 1995 yılı baharına kadar süren bu vahşet sırasında tecavüz edilen kadınların çığlıklarını duymadı. On değil, 100 değil, 1.000 değil yaklaşık 50 bin kadına tecavüz edildi.
Savaşı yapan erkekler, barış masasına oturunca ırzına geçilen insanlık onurunun hesabını sormadı, sormuyor. Savaş zamanlarında kadına tecavüz suç değil, hiçbir yaptırımı yok. Çözüm, tecavüz suçu işleyenlerin Uluslararası Ceza Mahkemesi tarafından yargılanmasından geçiyor.
Savaşı yazıyoruz; hasarlarını, bombalanan binaları, havaya uçan araçları, kayıp yaşamları, çocukları...
Peki o çocukların annelerini, kız kardeşlerini, ablalarını... 23'e kadar sayın. Dünyanın herhangi bir yerinde bir kadına tecavüz edildi. Tıpkı propaganda gibi, savaş stratejisinin bir parçası tecavüz. Ve biz bu suçun kurbanlarının, Tanrı'dan ölümü dilemesine engel olalım. Bu utancı, ait olduğu yere, asıl sahiplerine gönderelim ve yargılanmalarını sağlayalım. Yoksa her 23 saniyede bir, vicdanımız, ince ince sızlamaya devam edecek... (NA/TK)
* Yrd. Doç. Dr. Nurdan AKINER
Mersin Üniversitesi İletişim Fakültesi Gazetecilik Bölümü