Irak yönetimi, Birleşmiş Milletler’e 2002 yılının Ocak ayında aralarında 667 bin 773 çocuğun da bulunduğu 1 milyon 614 bin 303 Iraklının yaptırımlar nedeniyle tedavi edilemeyen hastalıklar sonucu yaşamlarını kaybettiğini bildirmişti. Irak yönetiminin rakamları abartması ihtimalini de hesaba katmamıza rağmen, bu rapordan yaklaşık üç yıl önce, ABD’nin iki önemli strateji uzmanı “Irak’ta sözde kitle imha silahlarının tarih boyunca katlettiği insan sayısından daha fazlasının, ekonomik yaptırımlar nedeniyle yaşamını kaybedeceğini” işaret etmişti. Bu insan yapımı felaket, binlerce masum Iraklı çocuğun yaşamını yitirmesine neden oldu (Mueller ve Mueller, 1999, ss. 50-51).
Dünyanın en eski ve en saygın tıp periyodiklerinden biri olan Lancet, 2003’teki Irak işgalinin ardından Iraklı kayıplara dair iki rapor yayımladı. İlki 2004 yılında, ikincisi ise 2006 yılında yayımlanan ve sadece Amerikan şirketleşmiş medyasında değil, küresel haber ağlarında da kendine pek fazla yer edinemeyen her iki rapor da hemen hemen aynı yazar kadrosuyla hazırlandı. Raporlar işgalin dolaylı (askeri birliklerin ya da direnişçilerin) ya da dolaysız (tahrip edilen alt yapı, hukuksuzluk, sağlık koşulları gibi) bir şekilde sebep olduğu ölümlerin sayısını ortaya çıkarmaya çalıştı. 11 Ekim 2006’da yayımlanan araştırma sonuçlarına göre, işgale bağlı ölümlerin tahmini sayısı yaklaşık 655 bin. Bu rakam toplam nüfusun ise yüzde 2.5’ine karşılık gelmekte (Burnham, G., Lafta, R., Doocy, S., ve Les Roberts, 2006, ss. 1427-28).
Bunun yanında Irak’ta halk sağlığı adına hiçbir şey kalmadı. Kanalizasyon sistemi başta olmak üzere yaşam için gerekli altyapının tahrip edilmesi de ölüm oranlarını arttırdı. Elektrik hizmetlerinden faydalanılamaması da hastaneleri işlevsiz kıldı. Bir başka deyişle işgal hem sağlık, hem de insani yaşam koşullarını yerle bir etti. ABD’nin sponsorluğunda Irak hükümeti tarafından 2004 yılında gerçekleştirilen araştırma, ülke nüfusunun sadece yüzde 15’inin günde 12 saat elektrik alabildiğini ortaya çıkardı. Bağdat’ta ise bu oran yüzde 4’tü. Kentsel alanlarda nüfusun yüzde 66’sı, kırsal alanlarda ise yüzde 43’ü temiz içme suyuna ulaşabiliyordu. Ülke nüfusunun yüzde 63’ü ise kanalizasyon sistemine bağlanamıyordu (Burnham, Lafta, Doocy ve Les Roberts, 2006, s. 1421).
İnsan yapımı felaketlerin, bir başka deyişle, savaşların masum kurbanları çocuklardır. Iraklı çocuklar da kendi ülkelerinde yaşanan şiddetin ardından kanser türleri başta olmak üzere, pek çok hastalığın pençesine düştü. Kimileri birinci yaş gününü göremeden hastalık nedeniyle kimileri de her gün meydana gelen şiddet olaylarının sonucunda yaşamını yitirdi. İşgal süreçlerinin ardından, Saddam Hüseyin’in iktidarı döneminde kontrol altına alınmış kolera, hepatit, menenjit, çocuk felci gibi özellikle çocukları etkileyen pek çok hastalık yeniden hortladı. Kansere bağlı ölümler tedavi programının durması ve gerekli ilaçların bulunmaması nedeniyle arttı. Ekonomik yetersizlikler ve güvenlikten yoksun yaşam koşullarının devamı, kimsesiz ve sokaklarda başıboş gezen çocukların sayısının her geçen gün artmasına neden oldu. Her hafta bir kız, her iki haftada bir de bir erkek çocuğu Irak’ta tecavüze uğruyor. Cinsel istismar ve uyuşturucu mağduru çocuklar da cabası.
Irak devlet televizyonu aracılığıyla mektup dezenformasyonu
Kahire merkezli Al Baghdadi televizyon kanalının muhabiri Muntazer al- Zaidi, 14 Aralık’ta Bağdat’taki basın toplantısı sırasında Amerikan Başkanı George W. Bush’a hedefini bulamayan bir çift ayakkabı fırlattığı için gözaltına alındı. Yargılanmasına 22 Aralık’ta başlanan Al-Zaidi’nin kadın, çocuk, yaşlı, erkek demeden 655 binden fazla cana malolan Irak’ın işgalinin baş sorumlusunu ayakkabı atarak utandırmaya çalışması, Irak hükümetini de utandırdı. Başbakan Nuri El Maliki’nin basın ofisi, Zaidi’nin bu protestosunu “barbarca” buldu ve Irak’ı mahçup ettiğini söyledi.
Bunun yanında Yassin Majid, Maliki’nin basın danışmanı, Irak televizyonunda bir mektuptan alıntı yaptı. Bu Zaidi’nin mektubuydu ve mektubunda Başbakan El Maliki’ye şöyle seslenmekteydi: “Basın toplantısı sırasındaki davranışım affedilemeyecek kadar çirkindi. 2005 yazında siz ekselanslarıyla röportaj yapmıştım ve bana ‘burası senin evin, ne zaman istersen gelebilirsin’ demiştiniz. Ve bundan dolayı sizin babacan duygularınıza beni affetmeniz için yalvarıyorum.”
Al-Zaidi’nin kızkardeşi Um Saad’ın haberi izledikten sonra yaptığı yorum pek de şaşırtıcı değildi: “Kardeşinin bir özür mektubu yazmış olmasına şüpheyle bakıyorum. O ülkemizi işgal eden bir adamdan asla özür dilemez.”
Irak’ta direnişin simgesi ayakkabı
Bush’a bir çift ayakkabıyı fırlatırken “bu dullar, yetimler ve Irak’ta öldürülenler için” ve “bu sana veda öpücüğüm köpek” diye bağıran, Muntazer al- Zaidi’nin bu protestosu, küresel haber ağlarının hegemonyası altındaki dünya kamuoyunda geniş yankı buldu. Bağımsız iletişim ağları aracılığıyla örgütlenen Irak ve Afganistan’da işgalin sona ermesini, Gaza’daki 1.5 milyondan fazla Filistinlinin ablukasının bitirilmesini isteyen milyonlarca insan sokaklara döküldü. Montreal ve San Francisco’da da sivil toplum örgütleri tarafından yürüyüşler düzenlendi. Irak’taki gösterilerde ağazlarda dolaşan popüler slogan “Bush Bush dinle bizi, kafanda iki pabuç izi”.
Amman’da 20 Aralık’ta Zaidi’yi destekleyen protestolara katılanlar, ellerinde ABD Başkanı George W. Bush’un fotoğrafı üzerine sabitlenmiş eski ayakkabıları taşıyan pankartlarla yürüdüler. Facebook’ta Muntazar El Zeyd’in adına Türkler tarafından kurulan ve Iraklı gazeteciyi destekleyen şimdilik 83 profil bulunmakta. Her bir profilde ise yüzlerce hatta binlerce kişi kayıtlı. Uluslararası medyada geçtiği şekliyle “Muntazer al- Zaidi” adıyla ise tüm dünyadan 212 profil ve binlerce üye var. Iraklı gazeteciye destek olmak ve protestoları yaymak için internette oyunlar bile tasarlandı. Siteden sanal bir biçimde Bush’a ayakkabı fırlatmak mümkün.
Arap kültüründe ayakkabı
Arap kültüründe ayakkabı ve bununla ilgili eylem biçimleri hakaret sembolü. 1991’deki Körfez Savaşı’ın ardından Amerikan Başkanı George Bush’u aşağılamak için, yüzünün mozayiği Bağdat’taki Al-Rashid Oteli’nin lobisine döşendi. Böylece otele gelen herkes lobiye ulaşmak için Bush’un yüzü üzerinde yürümek zorundaydı. 2003 yılındaki işgalin ardından Amerikan askerleri Bush’un mozayiğini tahrip edip, yerine Saddam Hüseyin’in yüzünün mozayiğini döşedi. Aynı zamanda bir kişiyle konuşurken ayak ayak üstüne atmak ve ayakkabının tabanını göstermek terbiyesizlik. Bunun yanında Müslümanların inancına göre ayakkabı temiz değil ve bu yüzden inananların namazdan önce ayakkabılarını çıkarmaları gerekmekte. Üstelik aynı nedenle camilere ayakkabı ile girmek de yasak. Öte yandan bir insanı köpek yerine koymak sadece Arap kültüründe değil, hangi kültür olursa olsun kibar bir davranış değil. Arap kültürüne göre köpekler temiz canlılar değildir ve bu tip kelimeler çok can yakar.
Basın toplantısının yapıldığı salonda, gazeteci kimliğiyle kalemini kırıp, vicdanının sesini dinleyerek işgal mağduru bir Irak vatandaşı gibi hesap soran Muntazer al- Zaidi’nin ayakkabılarının tabanını ABD Başkanı Bush yakından gördü. Bunu protestoya verdiği ilk tepkiden anlıyoruz. Saldırının kendisini etkilemediği esprili bir şekilde belirtti ve “sadece ayakkabıların numarasının 42 olduğunu söyleyebilirim” dedi. Ayakkabılar pratikte hedefi bulamadı, ancak teoride kültürel bir gösterge olarak 12’den vurdu.(NA/EÜ)
* Yrd. Doç. Dr. Nurdan Akıner, Mersin Üniversitesi İletişim Fakültesi, Gazetecilik bölümü öğretim üyesi.