Ö.C. davasının ikinci duruşmasını kadın gazeteciler olarak izledik.
bianet, Hürriyet, Evrensel, Milliyet, İMC TV, Radikal, Sol, Sabah ve Hayat Televizyonu'ndan kadınlar İstanbul'dan Sakarya'ya yola çıktık.
Vardığımızda Sakaryalı kadınlar ellerinde pankartlarıyla adliyeye giriş yapıyorlardı. O sırada oradan geçen bir erkek, telefonda konuştuğu kişiye arkadan gelen gürültüyü açıkladı: "Tecavüze uğrayan kadınlar eylem yapıyor."
Adliye öğle tatilinde, gazeteciler giremez!
Adliye binasında suça sürüklenen çocukların ailelerinin arasından 2. Ağır Ceza Mahkemesi'ne doğru ilerlerken, bizi sinirli gözlerle süzen erkekler birbirlerine "Boşverin, sataşmayalım" diyorlardı. Kadınlar, yani anneler ise tedirgin bir şekilde oturuyor, etraflarına bile bakmıyor, sadece dua ediyorlardı.
Bir ara adliyenin bahçesine çıktık. Geri döndüğümüzde ise polisler "adliyenin öğle tatilinde olduğunu, saat 12.00'dan 13.00'a kadar istirahat ettiklerini" söyleyerek içeri girmemize izin vermedi.
Böyle bir uygulama olamayacağını söyleyen bir arkadaşımızı "provakatörlük"le suçlayan bir polis, "eğer adliye binasından çıkmazsak hakkımızda işlem yapacağını" da söyledi. Kadınlarla başa çıkamayınca, Birgün'den gelen erkek muhabire daha da sert bir şekilde çıkıştı.
Ardından da şöyle bir diyalog yaşadık:
- Polis: Siz buraya duruşma için gelmişsiniz. Peki tarafları tanıyor musunuz?
- Biz: Tarafları tanımamıza gerek yok. Biz gazeteciyiz, haber yapmaya geldik.
- Polis: Siz kız tarafını, erkek tarafını tanıyor musunuz? Ben tanıyorum!
- Biz: Kız tarafı, erkek tarafı nedir yahu? Düğüne mi geldik?
Başsavcının içeri girebileceğimizi söylemesi üzerine bu garip tartışmayı bırakıp mahkeme salonuna yöneldik.
Gerçi gariplikler bitmedi. Mahkeme salonu önünde bilgi almaya çalışan Milliyet muhabiri Burcu Karakaş'a, sanık avukatı olan bir kadının "Sen çocuksun, muhattabım değilsin" diye bağırdığını duydum.
Peki ya suça sürüklenen çocuklar?
Davadaki en sorunlu nokta, yetişkin sanıklarla suça sürüklenen çocukların birlikte yargılanması.
5399 Çocuk Koruma Kanunu'na göre, Sakarya 2. Ağır Ceza Mahkemesi davaya "çocuk mahkemesi sıfatıyla" bakıyor. Bu durum bir taraftan çocukların, çocuk yargılaması konusunda hiçbir uzmanlığı bulunmayan bir mahkemede yargılanmasına, diğer taraftan yetişkin sanıkların gizlilik kararı, yayın yasağı gibi suça sürüklenen çocuklara tanınan imtiyazlardan yararlanmasına neden oluyor.
Çocukların aileleri de "Sanık polis yurtdışında hayatını yaşıyor, bizim çocuklarımız mahkemelerde sürünüyor" diyor.
Aileler ilk başta bize tepki gösterse de, bir süre sonra birkaç anneyle sohbet etmeye başlıyoruz. Etraftan gelen kötü bakışlar, zaman zaman sözlü sataşmalar devam etse de sorun değil.
Kadınlar çocuklarının cezaevinden çıktıklarından beri çok sinirli davrandığını, artık eskisi gibi iletişim kuramadıklarını anlatıyorlar. Birisi "Cezaevinde asi oldu" diyor, biri "Bu çocuklar demir kapıları, karanlığı öğrendiler".
Bir anne çocuğunun yaşadığı travma nedeniyle okula gidemediğinden bahsediyor. Bir baba oğlunun sakinleştirici ilaçlar kullanmaya başladığını söylüyor. Bir diğer kadın, gazetelerin "tecavüzcü" manşetleri nedeniyle oğlunun okulda dışlandığını anlatıyor. "Utanç davası diyorlar... Biz utanmıyoruz. Bu yargının utancıdır."
Çocuklarının yetişkinlerle birlikte yargılanmasından rahatsızlar. "İçeride psikolog var mı, onu bile bilmiyoruz. Çocuklarımız kurtlar sofrasında" diyorlar. Dosyaların ayrılmasını istiyorlar.
Emniyet'i de suçluyorlar. Annelerden biri, 14 yaşındaki oğlunun kendisi evde yokken, hiçbir ebeveyne haber verilmeksizin gözaltına alınıp Emniyet'e götürüldüğünü anlatıyor.
Aileler Ö.C.'nin görüntülerini izlemiş
Bu arada bazı aileler Ö.C.'nin savcıya ifade verdiği görüntüleri izlediklerini söylüyor. Kız çocuğunu suçluyor, "O olmasa bizim çocuklarımız burada olmazdı", "O görüntüleri izleseydiniz, çocuklarımızın suçsuz olduğunu anlardınız" diyor.
Bu arada avukatlardan, savunmalarını hazırlamaları için görüntülerin sanıklara izletildiğini, ancak ailelere izletilmesinin usulsüz bir uygulama olduğunu da öğreniyoruz.
Üç tutuklu çocuğun tahliye haberinin gelmesiyle anneleri birbirlerine sarılıp ağlamaya başlıyor. Duruşma bitiyor.
İki harfli yaşamlar
Adliyeye girdiğimizde ilk dikkatimi çeken pankart "İki Harfli Yaşam İstemiyoruz" olmuştu.
Maalesef hepimizin iyi bildiği o kadar çok "iki harf" var ki. O iki harfi görünce doğrudan anımsadığımız onca dava...
Sakarya davası, belki de iki harflerin en çok olduğu dava. Cinsel istismara uğrayan, çocuk. Sanıkların 26'sı suça sürüklenen çocuk. Yani mağduriyet biçimleri farklı olmakla birlikte, 27 mağdurlu bir davadan bahsediyoruz.
En tuhafı da yetişkinlerin "çocuk mahkemesi sıfatıyla" görev yapan mahkemede yargılanması. (ÇT)