Eldeki ilk verileri göz önünde bulundurarak, Ortadoğunun güncel konumundan yola çıkıp, bölgedeki üç aktör (Washington, Ankara ve Kürtler) açısından, üç aktörün yakın geçmişteki konumlarını da hesaba katarak, bu son gelişmeyi tahlil etmeye çalışalım:
Kürt dostu Washington?
Öncelikle Washington. ABD, savaşın esas olarak bittiğini ilan ettiği 1 Mayıstan bu yana Irakta öngöremediği bir direnişle karşılaşıyor. Üstelik Irakta Amerikan işgaline karşı süren direniş, hem giderek daha gelişmiş silah ve yöntemler kullanarak Washingtonu güç durumda bırakıyor, hem de eylemlerini ülkenin merkezi ve kuzey bölgelerine taşıyor. ABD, askeri açıdan zorlanmaya başlarken, Hindistan, Pakistan ve Türkiyeden askeri destek bulamazken, ülke içindeki tek dayanağı, müttefiki Kürtlerle ilişkilerini yoğunlaştırıyor, yoğunlaştırmak zorunda kalıyor. ABD, Irakta varlığını sürdürebilmek, amaçlarına ulaşabilmek için Kürtlerle iyi ilişkilerini sürdürmek zorunda. Iraklı Kürtler de zaten Amerikan işgalini, Washingtonun Irakı Saddam diktatörlüğünden kurtarıp ülkeye demokrasi yerleştirme operasyonu olarak görüyor. Ayrıca ülkede nispi istikrarın bulunduğu (Musul, Kerkük hariç) tek alan Irak Kürdistanı olduğu için, ABD bu bölgeyi hiç olmazsa bugünkü haliyle korumak istiyor. Dolayısıyla KADEKin bölgede herhangi bir siyasi ya da askeri sorun çıkarmasına izin vermek istemiyor.
ABDnin, Türk Silahlı Kuvvetlerinin Iraka gelmemesini istemesinin ardında yatan nedenlerden biri de bu. Bu bölgede ters örnek olarak İslami El Enser örgütünü gösterebiliriz. El Enser, El Kaide ile ilişkide olduğu gerekçesiyle, ABDnin Kuzey Iraka vardığı günlerin hemen akabinde, çok kısa bir süre içinde, radikal olarak bölgeden sökülüp atıldı. ABD ordusunun bugüne kadar KADEKe yönelik herhangi bir operasyonu ise söz konusu değil. Abdullah Gülün KADEK, KDPli (Kürdistan Demokrat Partili) ve Amerikalı askerlere saldırdı yolundaki açıklaması ise Amerikanın Sesi radyosunca doğrulanmadı. Üstelik ABDnin, KADEKle KDP arasında esir değiş-tokuşu için arabuluculuk yaptığı da açıklandı. Bu ilişki önümüzdeki dönem daha yoğun bir işbirliğini zorunlu kılabilir.
ABD, halen dönem başkanlığını Talabaninin yaptığı Geçici Hükümet Konseyinin, Federal Devletin Anayasa hazırlıkları ile meşgul olduğu bir süreçte, KADEKin KDP ve KYB(Kürdistan Yurtseverler Birliği) ile düzelen ilişkilerini de hesaba katarak, KADEKi Kuzey Irakta bir nevi sivilleştirme harekatı sürdürüyor. ABDnin KADEKlilerle çeşitli düzeylerde temasta olduğunu bilmeyen kalmadı. KADEK yöneticilerinden Nizamettin Taşın savaş sonrasında İngilterede yayımlanan Financial Times gazetesinde birinci sayfadan yayınlanan söyleşisinde, KADEK zaten ABDnin kendilerini kaale almasını talep ediyor ve Ortadoğunun yeni haritasını Amerikalılarla birlikte çizmek istediklerini açıklıyordu.
KADEKin kendini lağvetmesi sayesinde, ABDnin kazanç hanesine en az iki kalem birden yazıldı: Hem Kuzey Irakta KADEKin yaratması muhtemel bir istikrarsızlık (TSK ya da KDP-KYB ile anlaşmazlık ya da çatışma) önlendi, hem de Ankaranın KADEK itirazı ve baskısı geçersiz hale geldi.
Washington, KADEKle ilişkilerini yumuşak bir şekilde çözmeye çalışırken, yakın zamana kadar ABnin elinde önemli bir koz olarak bulundurduğu Kürt meselesinde çözüm arayışına da bir şekilde ortak oluyor.
ABD, şimdilerde, Iraktan çekilmek zorunda kaldığında, Kuzeydeki Kürtlerin kaderini, büyük bir ihtimalle ne düşünüyor ne de planlıyor... ABDnin 1991 Körfez Savaşının ardından Kürtleri nasıl yarı yolda bıraktığını hatırlamak da herkesin işine gelmese gerek...
Ankara: Stratejik müttefikin Kürt hediyesi
Meseleye Ankara açısından bakıldığında, Ortadoğu ve Irak politikalarını nevrotik bir şekilde PKK/KADEKle sınırlandıran bakış açısı bir kez daha darbe yedi. Özellikle de Iraka asker gönderemeyeceğini, dolayısıyla da Orgeneral Özkökün de kabul ettiği üzere Kuzey Irakta etkili olamayacağını anladığı bir dönemde, Türk yönetimi, mücadele edilmesi gerektiğini savunduğu bir örgütten mahrum kalmanın sıkıntısını çekiyor. Bu kez, sorun, sıradan bir isim değişikliği değil.
Ankara, bir süredir ABDnin Kürtleri kayırdığını savunurken, Amerikan ordusunun Kuzey Irakta KADEKe karşı pasif kaldığını ima ediyordu. Çünkü Türkiye Genel Kurmayı kendi özel timlerine karşı gerçekleştirilen Amerikan operasyonunun, aslında KADEKe karşı yapılması gerektiğini düşünüyor ve umuyordu. Oysa, şimdi, eskisine oranla bozulan Ankara-Washington ilişkileri, KADEKin kendini lağvetmesiyle, daha da olumsuz bir mecraya seyredebilir. KADEKin Kuzey Irakın siyasi ve sivil güçlerinden biri haline gelmesi, Ankaranın Iraktaki Kürt federe devleti ya da Kürdistan özerk eyaleti çekincesini daha da çok artırır. Çünkü bu entite artık sadece örnek alınabilecek bir model değil, Ankara açısından bizatihi mücadele edilecek bir entite haline gelebilir.
Ankara, Kürt yurttaşlarına kalıcı bir güven vermekten uzaklaşırken, uyguladığı uzlaşmaz ve dogmatik politikalar nedeniyle de bazı siyasi ve askeri güçleri Washingtona doğru yönlendiriyor. Hürriyetten Cüneyt Ülseverin de belirttiği üzere (12 Kasım), Ankaranın, genel olarak Ortadoğuda özel olarak da Irakta etkisi azalıyor.
Türk televizyonları, Salı akşamı, konuyu haberleştirirken, işin Irak ve ABD boyutunu görmezden gelirken, kasıtlı olarak AB terör listesi üzerine yoğunlaştı. Oysa, Bağdat çıkışlı ve Ortadoğu kökenli bir gelişmenin esas nedeni Brüksel olamaz ki...
Bağımsız güç olabilmek...
Son olarak meseleye Kürtler, daha sınırlı bir deyişle PKK (Kürdistan İşçi Partisi)-KADEK (Kürdistan Özgürlük ve Demokrasi Kongresi) açısından bakmaya çalışalım: PKK, lideri Öcalanın yakalandığı 1999 başından önce ve sonra, gerek Ankara, gerekse ABD ve Kuzey Irakdaki Kürt örgütlere yönelik siyasetlerini ve tavrını büyük ölçüde değiştirdi. Aslında 1999dan bu yana PKK/KADEKin politik çizgisinde muğlaklık ve istikrarsızlık ile çelişkiler sık sık ön plana çıktı. Öcalanın açıklamaları ile Başkanlık Konseyinin açıklamaları arasındaki farklılıkların yanı sıra, dikkatli bir okur, Başkanlık Konseyinin farklı üyelerinin de basında yer alan demeçlerinde farklı olgulara ağırlık vermiş olduğunu kolayca saptıyor. Aslında bu durum, PKKnin geçirdiği değişimde bir geçiş aşaması olarak kabul edilse de, bölgede meydana gelen önemli hatta tayin edici değişimler karşısında bu örgütün her zaman kendi içinde tutarlı bir politika oluşturamadığı sinyallerini verdi.
PKK/KADEKin Ankara, ABD ve Iraklı Kürt Partilere karşı tutumundaki virajlar, siyasal-ideolojik temelindeki kimi eksiklikler, liderlik sorunu, muhalif niteliklerinin azalması gibi engeller bu örgütü kaçınılmaz olarak, dış etki ve baskılara karşı savunmasız bırakabiliyor. 1992ye kadar büyük ölçüde elinde tuttuğu inisiyatifi yitiren PKK çizgisi, reel politika adı altında ama daha çok da değişen güç dengelerini ve orta vadeli gelişmeleri dar bir bakış açısıyla yorumladığı için, Iraktaki ABD işgalini ve Iraklı Kürtlerin konumunu, işgal karşıtlarından çok farklı bir şekilde ele alıyor. KADEK liderlerinden birinin demokratik işgal deyimini kullanması manidar değil mi? Bugün sorunu siyasi yöntemler ve görüşmeler yoluyla çözmek istediğini açıklayan PKK/KADEK, global ve bölgesel düzeyde, belki bazı muhataplar bulabilecek ancak, bağımsız , yerli ve özgün bir siyaset oluşturma ve yapma yerine, global egemen gücün alanındaki bir örgüt olarak algılanma tehlikesiyle karşı karşıya.
Haberle ilgili olarak egemen medya organlarından en ayrıntılı bilgi ve değerlendirme Sabah gazetesinde yayınlandı. Gazetenin Çarşamba günkü nüshasına göre, KADEKin Başkanlık Konseyi üyesi Cemil Bayık, kongreyi açış konuşmasında, fesih kararının gerekçesini, "ABD'nin Irak'a müdahalesiyle ortaya çıkan yeni durumun, mevcut yapının dönemin ihtiyaçlarına cevap vermemesi, yeni siyasal açılım ve örgütün ihtiyaçları" şeklinde açıkladı.
Sabah gazetesinde yayınlanan bazı değerlendirmeler de ilginç: Avrupa'da faaliyet gösteren Kürdistan Ulusal Kongresi (KNK) üyesi, AB'nin samimi olmadığını, yeni oluşumda ABD'nin tavrının ise sınırlı etki yarattığını söyledi. KNK üyesi, Bölgede farklı koşullar var. Kürt hareketi kalıpçı değil. ABD belki etkilemiştir. Irak'taki koşullar bunu hızlandırdı. İhtiyaç bunu dayatıyordu. Bunun gereğini yerine getirdik diye konuştu.
DEHAP Genel Başkan Yardımcısı Veli Büyükşahinin yorumu ise şöyle: Bundan sonrasına ilişkin kendisini (KADEK) nasıl bir yere koyuyor ona bakmak gerekir. Elbette bu süreçte, ABD'nin Irak'a yönelik saldırısının da etkili olduğu düşünülebilir. Bu gelişmeler görmezden gelinemez.
CHP Diyarbakır milletvekili Mesut Değer, kararın ABD'nin bölgeyle ilgili stratejisinin parçası olduğunu savunarak şöyle dedi "Barzani ile Talabani'nin bir süredir ABD ile PKK/KADEK arasında anlaşma zemini aradığını biliyorum. Bölgeden gelen haberlere göre ABD, Kuzey Irak'ta elini rahatlatmak için KADEK'ten kendini feshetmesini istedi. Bu fesih 6 bin PKK/KADEK gerillasını yok olmaktan kurtaracak. PKK-KADEK militanlarını bir zamanların 'jöntürk'leri gibi gören ABD, bir çözüm aradı. Bunun da adı fesih oldu. Bağımsız mücadele gücü kuracaklar."
AK Parti Ağrı milletvekili Cemal Kaya ise, Kuzey Irak'ta yeni yapılanmada KADEK'e de vaatler olduğunun, KADEK'in KDP saflarına katılabileceğinin konuşulduğunu anlattı.
KADEK, lağvedilmesiyle ilgili olarak ayrıntılı bilgi ve görüşlerini yakında Kuzey Irakta düzenleyecekleri basın toplantısında açıklayacaklarını bildirdi. Zaten Salı günkü ilk açıklama da Bağdatta yapıldı. (PKK/KADEK, Saddam döneminde bile Bağdatta açıklama yapmamıştı). Belki, K.Irakta yapılacağı duyurulan basın toplantısının sadece mekanı bile KADEKin Kuzey Iraklılaştırılmasındaki ilk adım olarak görülebilir. KADEK basın sözcüsünün AP muhabirine bölgesel bir örgütlenmeye gidebiliriz demiş olması da ilginç.
Mezopotamya Haber Ajansının Güney Kürdistan mahreçli 9 satırlık haberinin sonu da pek anlamlı: Kürdistan ulusal kurtuluş mücadelesinde ilk kez tek gündem maddesiyle düzenlenen kongrede alınan fesih kararı, hüzün ve ileriye dönük umutları bir arada yaşattı.
Kurulması tasarlanan yeni örgütün Kürdistan Halk Kongresi(KHK) adını alacağı yazılıyor. Uzmanların bu arada yurtdışında kurulmuş olan Kürdistan Ulusal Kongresi ile 90lı yılların başında Kuzey Irakta kurulan Kürdistan Kurtuluş Partisi (PAK) adlı örgütleri de belki yeniden incelemesi gerekecek. Bu arada PKK/KADEKin silahlı örgütlenmeyi siyasal örgütlenmeden tamamen ayırdığı, silahlı birliklerin tamamen bağımsız kalacağı yolunda bilgiler de var. Tüm bu önermeler, derin, ayrıntılı açıklama ve gerekçelere muhtaç. Daha da önemlisi, PKK/KADEK/KHK çizgisinin bundan sonra işgal altındaki Irakla ve Türkiyede, ABD ve Ortadoğu konusunda ne tür politikalar geliştirip uygulayacağı.
APnin ve AFPin konuyla ilgili haberleri, siyasal sentaks gözlükleriyle okunduğunda, KADEKin önümüzdeki dönemde daha demokratik ve daha geniş katılımlı bir çatı altında örgütleneceğini belirtiyor. Daha demokratik nispi de olsa anlaşılır bir deyim , daha geniş katılımdan acaba kimler, hangi güçler kastediliyor? (SON/RD)